Kapitalizmi Yeniden Düşünmek

“Allah’a karşı borçluluk sorumluluğunu tümden inkâr eden birini tasavvur edebilir misin? Budur yetimi itip kakan ve yoksulu doyurmaya gayret etmeyen.  Olmaz olsun (böyle) ibadet edenler!   (Maun 107/1-4).”

 

Son yapılan B20 Toplantısında Sayın Ali Koç özetle şunları söyledi:

 

“Dünyada gelir dağılımı tam bir eşitsizlik üzerinedir. Gerçek sorun kapitalizmdir ve Kapitalizmin yeniden düşünülmesi gerekir. Küreselleşmenin insan tarafı yoktur.   Büyüyen ekonomide büyümeyen tek şey, ücretlerdir. Mevcut yapı sürdürülemez, paradigmalar değişmelidir.”

 

Sevinerek okudum. Ancak sevgili Ali Koç’un tam bir isabetle söylediklerini Rabbimiz, 1400 sene önce Kuran’da bütün açıklığıyla insanlığa bildirdi ve Resulü vasıtasıyla hayata nasıl geçirileceğini örnekledi.

 

MÜLK ALLAHINDIR, SERVET EMANETTİR

 

Fatiha’nın 3. Ayetinde Rabbimiz kendisi için; “Maliki yevmid din-Din gününün sahibi” der. Yani borç gününün sahibi. Bu en temel kavram iktisat kökenlidir ve İslamın ekonomi odaklı olduğunu gösterir.

 

Mülk Allah’ındır ve servet paylaşılacak bir emanettir.

 

 

Âdem’in oğlu Kabil mallarını mülkiyet bildi, kurbanlık olarak en kötü sebzelerden verdi. Karun da, “bu serveti kendi bilgim sayesinde ettim” demişti. Allah’a verince ellerinden çıkacağını sandılar. Aslında, Allah’a vermenin kendilerine vermek demek olduğunu anlamadılar.

 

“Servet benim” dendiğinde, insanın servetle çarpık ilişkisi başlar. İlahi kaynağından, yani Allah’tan serveti kopartmak serveti anlamsız ve amaçsız bırakır: Servet emanettir.

 

İSLAM RUHBANLIĞI, FAKİRİZMİ REDDEDER

 

İslam’da Ruhbanlık; dünyadan elini eteğini çekmek, Hint Fakirleri gibi yaşamak, “dünya leştir, onun talipleri köpektir” gibi saçmalıklar yoktur.

 

Dünya kötüdür diyenler, kötüdür dedikleri dünya ile iç içe yaşarlar. Bunlar asalaklığa hazır yaramazlardır.

 

Fakr, dünyalara sahip olsan da hiçbir şeyin sana sahip olmasına izin vermemektir.

 

SERVET SAHİBİ OLMAYALIM MI?

 

 

Elbette olalım. İslam servete, ticarete ve para kazanmaya kesinlikle karşı değildir; üstelik teşvik eder. Efendimiz bir ticaret erbabıydı; hem de uluslararası tüccardı.

 

Rabbimiz Bakara 282 Kuranda tam bir sayfayı tutan tek bir ayetle, insanlığın geleceğinde ticaret olacağına işaret etmektedir (Bakara 2/282).

 

Hz Ömer, “fakirlik insan olsa vururdum” diyor.

 

Kur’an’da ilk kıssa zenginlik-yoksulluk meselesinin ele alındığı “Bahçe sahipleri” kısasıdır (Kalem 68/17-29).

 

EKONOMİNİN TEMEL AYAĞI AHLAK OLMALI

 

Günümüz iktisadiyatı diyor ki: İnsanın ihtiyaçları sınırsızdır. Sınırsız olan insanın ihtiyaçları değil, hırsıdır. İnsan kendisi sınırlı, ihtiyaçları nasıl sınırsız olsun ki?

 

Bunu sınırlamanın yolu, ekonomiyi fıkhi ve benzeri kurallar üstüne değil de, ahlak üzerine inşa etmektir.

 

Fıkıh prensipleri, İslam ahlakından gelmekle birlikte insan eliyle oluşturulmuştur, temelinde içtihat vardır. İnsan eli değince aslında kaymalar doğaldır.

 

Ahlaken Müslüman; “eli kârda gönlü yarda olacak, elde çok olsun gönülde yok olsun” diyecektir.

 

DAVUD VE SÜLEYMAN PEYGAMBERLER ÇOK ZENGİNDİLER

 

Bu iki Peygamberimiz, servet ve güç ahlakıyla donatılmışlardı. Sarayında altından heykeller vardı. Ama peygamberliklerine halel gelmedi.

 

Hz. Süleyman atını da sevdi, Rabbini de hatırladı: “ Hani akşama doğru kendisine, üçayağının üzerinde durup bir ayağını tırnağının üzerine diken (çalımlı ve safkan) atlar sunulmuştu. “Elbet ben güzel olan her şeyi severim" demişti, "çünkü bana Rabbimi hatırlatır!" (Ardından) "Onları bana getirin!" (diyerek) başladı bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya (Sad 38/31-33).”

 

Onlara bakınca Peygamber Efendimiz tam bir fakir, Yahya ve Zekeriya Peygamberlerle kıyaslayınca hayli refah içindeydi.

 

Çünkü Hz Yahya dağda gezerdi, mağarada yaşardı, bastona dayanırdı. O yüzden evlenmedi ve hiçbir dünya metaı olmadı.

 

Kuran bize bu iki modeli sunmakla; “var olmasıyla yok olması eşit değilse kâmil değilsin” demek istemektedir.

 

PEYGAMBERİMİZ NEDEN ZENGİN DEĞİLDİ?

 

 

Efendimiz hiçbir zaman yoksul olmadı, fakat varlıklı da değildi, çünkü daima dağıttı. En önemlisi dünyadan müstağni idi, yani mala değer vermedi (Duha 93/8).

 

MALINA AİT OLAN MALLAŞIR

 

Önemli olan servet-insan ilişkisidir. İnsan servete sahipse mesele yok. Fakat servet ve mal insanın ipini ele geçirince, dünyevileşme süreci başlar; o artık servete ait olur, sahip değil.

 

“Benim malım” diyeni Allah mallaşmakla cezalandırır. Kendisi mal olur, mal olanın da malı olmaz Benim malım dediğinde  “ben malım” demiş olur. Malın kölesi olan malını veremez

 

Servet sendeyken emanet, verince mülkiyet olur

Servet bir değerdir, fakat araç değerdir, amaç değer değil.

İSLAM SERVETİN BİRİKTİRİLMESİNİ İSTEMEZ

Mümin serveti Allah tarafından verilmiş emanet der, serveti artıkça haşyeti artar. Artan o serveti hafifletmek ister. Layık yeri arar bulur ve paylaşır.

İslam, servet temerküzünden şiddetle kaçınır ve serveti daima dolaşıma sokmaya çalışır. Onu tedavüle çıkması gereken bir emanet olarak görür. 

“Allah, servetin (sırf) zengin sınıflarınız arasında dolaşan bir güç ve iktidar aracına dönüşmesini istemez (Haşr 59/7).” Damarlarda akan kan gibi dolaşımda olsun,  hayat taşısın ister. Servet statik olunca damar tıkanır ve uzuv kangren olur

Bunun için faiz haram, zekât farz kılınmıştır.

 

İSLAM EKONOMİDE TARAFTIR

 

 

Emekten yana, haksız ve emeksiz kazancın karşısında, paylaşmadan yana ve üretimden yana taraftır İslam.

“El Kasibu Habibullah” Kazanan Allah’ın Sevgilisidir (Hadis). Kazanç üretimden geldiğinden, üreten Allah’ın sevgilisi olmaktadır.

 

İNFAK NEDİR?

 

İnfak, paylaşmaktır, İnfak, kişinin Allah’ı kazancına ortak etmesidir.

Kullukta yücelmenin iki kanadı vardır; Allah’a uzanan kanat namaz, kula uzanan kanat infak. Ancak böyle uçulur.

İnfak nifakı yok eder. İnfak imkânla değil, imanla alakalıdır

Kapitalizmde açlık evrenseldir, ihtiyaç sınırsızdır. İslam’da ise rızk evrenseldir. Herkesin rızkı yeryüzüne inmiştir. Açlık varsa o dünyada adalet yoktur.

Birinin fazlası diğerinin eksiğidir.

İnfak ahlakı yoksa vermek ezmektir. Mümin; “el kârda gönül yarda”, “Ya Rab! Elimizde çok eyle, gönlümüzde yok eyle!” diyendir.

 

İnfak adabı:

 

İnfakın adabı Allah için verdiğini çok görmemek, eksik vermemek ve başa kakmamaktır.

Mümin, bollukta da darlıkta da infak eder, sevdiğinden verir, gizlice de açıktan da verir.

Özetle infak: “Bir güzelin bir güzeli en güzel adına diğer güzellerle paylaşmaktır.”

 

ZEKÂT NEDİR, ÖLÇÜSÜ NE KADAR OLMALIDIR?

 

Zekât artarak temizlenmektir. Zekât ağacı budamaktır; budayınca hacmi azalır ama meyvesi çoğalır.

Halen zekât kardan veriliyor. Hâlbuki maldan verilmesi lazımdır.

1/40 nispeti zekât değildir, cimriliktir, züğürt işidir.

Zekât, ihtiyaçtan fazlasını vermektir, paylaşmaktır.  

 

ALLAH İÇİN VERİNCE AZALMAZ, ALLAH BİR ŞEYİ İSTİYORSA ALMAK İÇİN DEĞİL, VERMEK İÇİN İSTER

 

Servete sahip olanalar servetin gerçek sahibinin Allah olduğunu bilenlerdir. Onlar zekâtı, servete sahip olmanın bir yöntemi olarak verirler.

Verdiğim benimdir derler ve verirler; verdiklerinde sahip olurlar.

İnfak edince azalacağını zannetmeyiniz. “Karz-ı Hasen” Allah’a verilen güzel bir borçtur; sen kulca verirsin, O Allah’ça öder.

Allah yolunda harcamak, eksiltmek değil çoğaltmaktır.

Kur'an infaktan o kadar çok söz eder ki, "vahiy insana Allah yoluna vermeyi öğretmek için gelmiştir" dense yeridir.

 

BEREKET KAVRAMINI UNUTTUK

 

İnfak berekete açılan kapıdır. Sahip olunan malı ancak Allah mübarek (bereketli) kılar.

Seni sınırsızca övüyor ve çok seviyoruz Allah’ım.