Esma-i Hüsna: Melik

Esmai Hüsna; “Allah’ın güzel isimleri” demektir.

İnsan taptığı varlığı tanımak ister.

Allah’ı gereği gibi bilmeden, tanımadan ve anlamadan ibadet edilemez, bu kesin. Kesin olan bir şey daha var; Esmai Hüsna bilinmeden Allah gereği gibi tanınamaz.

Bir mümin için Allah’ı tanımak olsa da olur değil, olmazsa olmaz bir konudur.

İnsan Allah ile tanışmalıdır. Rabbimiz bizimle tanışmayı öyle arzuluyor ki, Kur’an’da 99 Esması ile binlerce defa kendisini takdim ediyor.

Rabbimiz bekliyor; ne zaman tanışacağız diye. 

Buyurunuz nüzul sırasına göre tanışmaya devam edelim:

MELİK

Melik; eşsiz yönetici, mülkünde mutlak otorite olan demektir. Mülkünü rahmet, sevgi ve bağışlama ile yönetir. Davranışı ince, hassas ve naziktir, Çünkü Allah Lâtiftir.

MLK harflerinden oluşan isimler, sahibine güç kuvvet ve şiddet kazandırır:

MÜLK sahibi güçlü olur.

MELEK güçlü ve şiddetli varlık demektir.

KEMAL, bir şeyin en güçlü hale gelmiş olgun halidir.

KELÂM: SÖZÜN GÜCÜ

Kelâm, insanda iz bırakan güçlü söz demektir

Beşer iken insanlığa terfi eden Âdem’e kelimeler verilmiş, bu sayede güç kuvvet kazanmış, melekler kendisine secde etmiştir; Talim-ül Esma.

Onun için sözün gücüne itibar edilir, gücün sözüne değil.

Bunalımdaki birine sohbet tavsiye edilir: Ruh hastalıkları da söz ve sohbet ile tedavi edilir; sözün gücünden yararlanılır.

Sözün ve sohbetin konusu Kur’an olduğunda, sohbette de, söz de en kuvvetli olur. Çünkü Kur’an Aziz’dir, yani üstün-güçlü-şereflidir. Konuşanı da, dinleyeni de Aziz yapar.

İNSAN SINIRSIZ GÜÇ KULLANMAYA KALKARSA NE OLUR?

Çıldırır. Çünkü El Melik sadece Allah’tır.

Sınırlı bir varlık olan insan bu sınırsız iktidar gücünü kullanmaya kalkarsa Tiranlaşır ve çıldırır.

Nemrutlaşma ve Firavunlaşmanın altında bu yatar; sınırsız gücü nasıl kullanacağını bilememek.

Sonra vesvese başlar. Kendisini kâinatın kralı zanneder. Tanrı olmadığı halde Tanrı gibi davranmaya başlar. Tiran olur ve Allah’tan rol çalmaya kalkan zavallılaşır. 

En ahlaksız ve müptezel tip haline gelir. Sınırsız iktidar gücü sınırsız bir ahlaksızlığa dönüşür. Dün Hiroşima’ya atılan bir bomba ile 150 bin, Nagazaki’de 115 bin, Bosna Hersek’te yüzbinlerce kişiyi öldürdüler. Korkak, sinsi ve adilik budur.

Allah kendisine El Melik diyerek, “kulum haddini bilsin, sınırı aşmasın, kendi türünün başına belâ olmasın” demektedir.

Yapılacak şey güç ve servet temerküzünü (birikimini) önlemektir.

Devlet başkanı artık bir kişi olamaz.

“ Allah bu kitabı önümüze koydu, Peygamberliğe ve Başkanlığa son verdi”. Çünkü idare, kişilerden ilkelere geçmiştir. Başkanlık makamı bir kurula devredilmelidir.

NASS SURESİ VE İNSAN

Nass suresinde Allah bize, “insanların Rabbine, Melikine, İlahına sığının” diyor.

Nas suresindeki Hannas’tan sığınma budur. Hannas, Sinsi ve siliktir. Diktatörler de dünyanın en süfli ve adi tipleridir; sinsi ve siliktirler

“Rabb, Melik ve İlah” esmalarını kalkan yap. Kime karşı? Görünen görünmeyen silik ve sinsice saptıranlara karşı.

HİÇBİR İNSAN TANRININ YERYÜZÜNDE GÖLGESİ DEĞİLDİR

İnsan kuldur; bu dünyadaki rolünü kul olarak oynamalıdır, Melik olarak değil.

Eski Mısır’da Firavun Tanrının oğlu idi. Firavuna dokunmak yasaktı; dokunan yaşayamazdı.

Zerdüştlükte Hükümdar Tanrı kabul edilir. Perslerde Hükümdara Tanrının yeryüzünde gölgesi dendi. Abbasîlere de Zıllullah (Allah’ın) gölgesi olarak geçti.

Orta Asya’da da Han ve Kağan, Tanrının yeryüzündeki temsilcisiydi.

İskender, Mısır’ı aldıktan sonra kendini Tanrının oğlu, Babil’i aldıktan sonra da Tanrı ilan etmişti.

Mısır Fatımi Halifesi, “Tanrı bende hulûl etti (bütünleşti) ” diyordu.

Sonuç: Zalim ve haddini bilmez idareciler oluşmasıdır. Bunun temelinde adalet kavramının “ululemre itaat”e dönüşmesi yatar.

Önce devlet. Bu slogan Osmanlı’ya da sirayet etmiş, saltanat İslamileşmiştir. Hâlbuki slogan; “önce insan” olmalıdır.

Allah Melik ismini, kendisini tanrılaştıranlara vermez. Nemrud’a melik demez, “Allah’ın mülk verdiği kimse” der.

Firavunlar için de kullanılmaz. Sadece Hz. Yusuf zamanında Mısır’ı yönetenlere verir; vardır bir hikmeti elbet.

Peygamberlere de verilmez. Davud ve Süleyman peygamberler Melik değil, kral idiler.

Melik isminin dişili olan Melike, Saba melikesine de (Belkıs)  verilmemiştir.

Din ve devlet ikiz kardeştir dediler ve Allah’ın koruduğu din yerine, devletin koruduğu dini yerleştirdiler.

Bu modelde ümmetin yerini devlet almış, din paravan olarak kullanılmış, dine ait olanla devlete ait olan karışmıştır.

Hâlbuki Allah kendi dinini kendisi koruyacaktır: “Mesajı biz indirdik, koruyacak olan da biziz (Hicr 15/9).”

Dini Allah, o dinin mensupları vasıtasıyla korur elbet.

MELİK İSMİNİN TECELLİSİ

Allah insana akıl ve irade verdi;  köle istemedi, kul istedi. İradesini tam kapasite ile ve özgürce kullanmasını murat etti. Hiç bir efendi bunu istemez. İstese zaten o da efendi olur. Sadece Allah ister, çünkü Allah El Meliktir.

 

Hz Muhammed “Allah beni kul Peygamber ile Melik Peygamber arsında muhayyer kıldı. Ben kul peygamber olmayı seçtim.”

Bir gün karşısında titreyen bedeviye: “ Ne titriyorsun be adam! Ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum” demiştir.

Allah resulü Meliki saltanat olarak okumadı; Nübüvvet ve Risalet olarak okudu.  “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır” dedi.

Muaviye devletin başına geçince: “ Ben Müslümanların ilk Melikiyim” diyecektir ve dinde bozulma süreci başlayacaktır.

Beytülmalden istediği gibi para harcaması sorulunca; “Ben sizin kaderinizim. Allah sizin başınıza beni istedi. İstediğim gibi harcarım” diyecektir.

Nitekim oğlu Yezid, masanın üstüne koyduğu Hz. Hüseyin’in kesik başını kardeşi Zeynep’e göstererek: “Bu Abinin kaderi idi. Kaderden kaçmak mümkün değil” demiştir.

El Melik olan Rabbimiz! Mülkün Maliki de Sensin, Meliki de. Sensin eşsiz yönetici ve mutlak otorite olan. Biz Senin kulunuz; yalnız Sana inanır ve yalnız Senden yardım isteriz.

Ve biz Seni sınırsızca övüyor, çok seviyoruz Allah’ım.