Yalnız Mücahit Rauf Denktaş’la Birlikte
Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Türk milliyetçileri arasında ayrı bir yeri vardır. Özellikle, aktif ve sorumlu olarak işbaşında olduğu dönemlerde, O’nun aklı başında, tutarlı davranışları ile Türkiye’deki kısır siyasi çekişmeleri karşılaştıran pek çok insanın, “Rauf Denktaş keşke Türkiye’ye Başbakan/Cumhurbaşkanı olsa” dediklerini herhalde çoğumuz hatırlarız.
Her hareketi ile takdir ettiğim ve hayranı olduğum bu büyük dava adamını yakından görüp sohbet imkânı bulamamıştım. Nihayet 11 – 12 Aralık 2010 günleri bu fırsatı yakaladım. Türk Ocakları Ereğli Şubesi o müstesna insanı konferans için davet etmişti. Bizler de, Türk Ocakları Genel Merkezi adına, Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol ile birlikte Ereğli’ye gittik. Yola çıkacağımız gün Ankara’da müthiş bir kar yağışı vardı ama karar verilmişti bir kere. Hem, 87 yaşına gelen Sayın Cumhurbaşkanı ta Kıbrıs’tan kalkıp geliyordu da, biz hava şartlarını bahane edip sıcak yatağımızda mı yatacaktık? Program başlamadan yarım saat önce Ereğli’ye ulaştık ve Sayın Denktaş’ı salon girişinde karşıladık.
Ereğli Belediyesi’nce modern bir şekilde yaptırılan 600 kişilik Kültür Merkezi’ni tamamen dolduran dinleyiciler, salona girişi sırasında Denktaş’ı ayakta alkışladılar. Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu, büyük dava adamı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1. Cumhurbaşkanı’nın ilçeyi şereflendirmesi sırasında Belediye Başkanı Hüseyin Oprukçu yakın ilgisini esirgemedi ama ilçe kaymakamının hazır bulunmaması ve toplantıya katılmaması oldukça yadırgandı.
Programın sunuculuğunu yapan Konya Yarma Kasabası İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni Ekrem Özdemir’in büyük bir heyecanla okuduğu Arif Nihat Asya’nın “Bayraksız Olamam” şiiri başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere herkesi duygulandırdı.
Türk Ocakları Ereğli Şubesi Başkanı Neşet Peker’in heyecanlı ve coşkulu konuşmasının ardından Türk Ocakları Genel Merkezi Hars Heyeti Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol kürsüye davet edildi. Kahramanyol’un, Rauf Denktaş’ın Kıbrıs ve Türklük uğruna verdiği mücadeleyi ilim adamı titizliği ve ciddiyeti ile anlatmasından sonra sahneye davet edildim. Elimde, 2002 yılı sonlarıyla 2003 yılı başlarında Kıbrıs’ta AB konusunda yapılan Halk Oylaması çalışmaları sırasında, Rauf Denktaş’a karşı yapılan saldırılar üzerine yazdığım ve tablo haline getirdiğim “Yalnız Mücahit” isimli şiirim vardı. Şiiri, Sayın Denktaş’a bakarak okurken O’nun oldukça duygulandığını gördüm. Neşet Bey daha sonra, “Sen şiiri okurken Sayın Denktaş’ın gözünden yaş geldi” dedi. Rum dipçiği yemedikleri ya da babalarının, dedelerinin, ninelerinin çektiklerini hikâye gibi dinleyip geçtikleri için işin şuurunda olmayanlar o tarihlerde Sayın Denktaş’a hakaret etmişler ve bu duruma çok üzüldüğüm için şu şiiri yazmıştım:
YALNIZ MÜCAHİT
-R. Denktaş’a saldıran ve
saldırtanlara-
Sevinci de, kederi de Kıbrıs’tı
Saldırdılar; yüreğine taş bastı.
Kıbrıs O’nu, O Kıbrıs’ı büyüttü,
Bu uğurda tam bir ömür çürüttü.
Bir mücâhitti O, gerçek mücâhit,
Anlamasa da bir sürü it ve it!
Beklediler bir kenara çekilsin;
Güzel Kıbrıs Rum’a peşkeş çekilsin!
Dile kolay; seksen yıldır savaştı,
Yılmazdı O; çünkü Rauf Denktaş’tı.
Aralık 2002
Şiirimi okuyunca Sayın Denktaş ayağa kalkıp tebrik ederken ben de kendi resmiyle birlikte fotoğraf baskısı olarak hazırlattığım şiir tablosunu hediye ettim. O anda çekilen resmi evimin en güzel köşesinde saklıyorum.
Bu sahneden sonra Sayın Denktaş’ın biyografisi okundu ve kürsüye davet edildi.
Sözlerine, “Salona gelirken Kıbrıs gazileri ile karşılaştığını ve kendilerine teşekkür ettiğini” belirterek başlayan Denktaş, Kıbrıs’ın Türkiye için önemini anlatırken, “Kıbrıs’ın Türklerin elinden çıkması halinde Türkiye’nin açık
denizlerle irtibatının kesileceğine” işaret ederek şunları söyledi: “İsmet İnönü döneminde Kıbrıs’taki durum ve Rum baskıları ile ilgili defalarca rapor gönderdik. Bir ses çıkmayınca Rahmetli Dr. Fazıl Küçük’le birlikte Ankara’ya gelip kendilerine anlattık.
İnönü, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’e dönerek, “Bu anlatılanlar çok vahim” deyince Bakan, “Bu konuya şimdi muttali oluyorum efendim” demez mi? Meğer gönderdiğimiz raporlar alt kademelerde dosyalanıp konuyor ve makama arz edilmiyormuş.”
Artık iş iyice çığırından çıkmakta, Rumlar azıttıkça azıtmaktadırlar. İnönü dönemi geçip gitmiş, Bülent Ecevit Başbakan olmuştur. Kıbrıs’tan rapor üstüne rapor gelmekte, ayrıca gelinip durum izah edilmektedir. Bu hengâmede Sayın Denktaş bir gece rüyasında Atatürk’ü görür. Atatürk Kıbrıs’a gelmiştir ve limanda karşılar. Atatürk, “Denktaş, bu işlerde konjonktür önemlidir” der ve geçer gider. Türkiye’den beklenen haber bir türlü gelmemektedir. Nihayet, Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile o haber gelir. Başbakan Ecevit, şu sözün iletilmesini istemiştir: “Sayın Denktaş’a söyleyin, konjonktürün oluşmasını bekliyoruz”
Bu sözü gördüğü rüya ile birleştiren Denktaş sevincini yakın çevresi ile paylaşır: “Gözümüz aydın, Türk askeri geliyor!” Nihayet o “konjonktür” oluşur ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleşir.
Denktaş, benzer örnekler verdikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü: “Nihayet 1983 yılında bağımsızlığımızı ilan etmek zorunda kaldık ama sıkıntılarımız bitmedi. AB konusunda bizi, Türkiye’nin önüne bir engel olarak çıkardılar. Kürt meselesi, Ermeni meselesi, insan hakları meselesi gibi daha birçok konuyu da buna ekliyorlar. Kıbrıs’ta iki halk vardır ve Türkler için Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü tartışma konusu edilmemelidir. Bizi oyuna getirerek AB’ye çekmeye çalışıyorlar ve içimizden bazıları da bu oyuna geliyor. Bunu kabul ettiğimiz takdirde Türkiye’nin garantörlüğü otomatik olarak düşecek ve biz Rumların kucağına itileceğiz. Oysa iki tarafın yeniden bir araya gelmesi çılgınlıktır. Bazı hemşerilerimiz alışveriş ya da eğlence için karşıya geçiyorlar ve uğramadıkları hakaret kalmıyor. Esasen Rumların arkasında ABD ve İngiltere var. Dolayısıyla mücadelemiz aslında Rumlarla değil bu devletlerledir. Türkiye’nin bu durumu çok iyi görmesi ve bu devletlere durumu anlatması gerekiyor. Bu konuda Türkiye’deki basın yayın organlarının da çok duyarlı olması gerekiyor. Yıllar önce, Makaryos döneminde Rumlar, Çekoslovakya’dan kaçak silah alıyorlardı. Biz bunu rapor ederek, garantör devletler olarak İngiltere ve Türkiye’ye bildirdik. He iki devlet de Rumları protesto etti. İkinci defa yine bildirdik, tekrar protesto ettiler. Rumlar silah almaya devam ediyorlardı. Üçüncü defa bildirmemizden sonra Türkiye protesto etti ama İngiltere sesini çıkarmadı. Daha sonra öğrendik ki, İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi kendi hükümetine şöyle bir bilgi vermiş: “Bu konuda Türkiye’de basından ve kamuoyundan bir tepki olmuyor. Onun için Rumların silahlanmasını protesto etmemize gerek yok!”
Denktaş, konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Türkiye’nin en haklı ve en güçlü olduğu dava Kıbrıs davasıdır. Bunu unutmamak ve haklı olduğu davaya sonuna kadar sahip çıkmak zorundadır.”
Bu sözler bana, Osmanlı döneminin son Sadrazamlarından Keçecizade Fuat Paşa’nın, Girit konusunda Rus Çarı’na söylediği sözleri hatırlattı ve ertesi gün kahvaltı sırasında kendisine de söyledim. Rus Çarı bir toplantı sırasında Keçecizade’ye, “Girit’i bize kaça satarsınız?” diye sorar. Çöküşe geçen bir İmparatorluğun Vezir-i Azamının verdiği cevap çok manidardır: “Aldığımız fiyata satarız, aldığımız fiyata!” Bu fiyatın yaklaşık 60 bin şehidin kanı olduğunu bilen Rus Çarı susmak zorunda kalır. Girit ne yazık ki daha sonra Avrupalıların diplomasi oyunlarıyla elden çıkıp gitti. Sayın Denktaş’ın bütün gayreti de Kıbrıs’ın benzer oyunlara kurban edilmemesi.
Bu büyük dava adamı, salona girişinde olduğu gibi sözlerini bitirirken de ayakta alkışlandı. Daha sonra Türk Ocakları Ereğli Şube Başkanı Neşet Peker, Belediye Başkanı Hüseyin Opruklu, Kıbrıs Gazileri ve çeşitli kuruluşlarca Sayın Denktaş’a plaketler ve çiçekler sunuldu. Türk Ocakları Genel Sekreter Yardımcısı olarak ben de, “Sayın Cumhurbaşkanım; Siz bir asra yaklaşan ömrünüzü Türklük davasına hasrettiniz. Osmanlı döneminin sonlarına doğru Türklük şuurunu yeniden canlandırmak amacıyla kurulan Türk Ocakları da 100. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Size, 2011 yılında 100. yılını dolduracak olan Türk Yurdu Dergimizden bir demeti arz ediyorum” diyerek Türk Yurdu cildini takdim ettim. Rauf Denktaş da, “Türk Ocakları’na nice yüz yıllara ulaşmasını diliyorum” diyerek karşılık verdi.
Programın görülmeye değer tablolarından biri de, çok sayıda Eğitim Fakültesi öğrencisinin Denktaş’la hatıra fotoğrafı çektirmeleri idi. Bu fotoğraf o öğrenciler için unutulmaz bir hatıra olarak kalacak ve Kıbrıs’ı unutmayacak, unutturmayacaklar.