Anayasa ve Öğrenci Andı Üzerinden Oynanan Oyunlar

Osman OKTAY

TÜRK ADINI KAZIYIN BAKALIM ALTINDAN NE ÇIKACAK?

I. Devletin şekli
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Bu maddelere itiraz eden ve değiştirilmesini isteyen yüzsüzler var. Diyorlar ki…

i - Yeni Anayasa’da ilk üç madde değiştirilmeli, Türk milleti ile ilgili ifadeler ıkarılarak yurttaşlık bağlantısı tümüyle hukukî bir statüye dönüştürülmeli, nötr bir Anayasa yapılmalıdır.
ii - Türkçe dışındaki dillerin (yani Kürtçe’nin) eğitim alanında yer almasını, okullarda okutulmasını engelleyen maddeler kaldırılmalıdır.
iii - Yerel Yönetim Reformu kapsamında yerel birimler kurulmalı, nüfusun sosyolojik, coğrafî dağılımı göz önünde bulundurularak birkaç ilin birleşmesinden meydana gelecek bölgeler şeklinde düzenleme yapılmalı, bölgesel yönetimlere geniş yetkiler verilmeli devlet yapılanması tartışıl, bölgeli malıdır (bölgesel özerklik).

Yani demek istiyorlar ki: Türkiye Cumhuriyeti’nin dili, bayrağı, başkenti ve Atatürk milliyetçiliğine bağlılığını garanti altına alan ilk 3 maddesi evrensel hukuk standartlarına uygun olarak değiştirilebilir”mişş! Ama yine de lütfetmişler: “Ancak ‘tarihsel gelenek’ itibariyle “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” ibaresi “kalabilir”mişş!

Tam da Çanakkale Zaferi’nin 96. yılını kutladığımız, devletimizin – milletimizin bütünlüğü için can veren on binlerce şehidimizi, dedelerimizi yâd ettiğimiz günlerde bu görüşleri kamuoyuna açıklayan yüzsüzler kim? TÜSİAD namındaki zenginler kulübü! Malum zırvaları bu tuzu kuruların şimdiki başkanı Bayan Boyner seslendirdi. Aynı görüşleri çoktan beri bebek katili, terörist başı da İmralı’daki sırça köşkünden etrafa yayıp duruyordu. Bayan Boyner, aylar önce Diyarbakır’a gidip -seçildiği günden beri işlediği pek çok cürümün tuzu biberi olarak- devlete, millete, hükümet yetkililerine “has…tir” bile çekmesine rağmen hakkında hiç işlem yapılmayan Osman Baydemir’le sarmaş dolaş halay çekerken kulağına fısıldanmış olmalı ki, şimdi açıklayıverdi. “Sahibinin sesi” demeye dilim varmazken Bay Boyner’in Bayan Boyner’in açıklamalarına tüy diken şu sözleri karşısında bu güruha söyleyecek kelime bulamıyorum. Şöyle diyor Bay Boyner: “Tekrar ediyorum, Türkiye’nin insanlarının mutluluğu, onuru, haysiyeti, bir kısmının değil, tümünün birer birer, bu ülkenin bölünmesinden daha önemlidir diyebiliyorsanız, doğru yoldasınız, bu işin sonunda güzel bir şey çıkar?”

Yani dil sürçmesi falan değil; bir defa söylemiş, sonra altını çizerek pekiştiriyor: Neymiş efendim, “İnsanların mutluluğu, özgürlüğü ülkenin bölünmesinden daha önemli”ymiş!..

Öyle değil Bayan ve Bay Boynerler, TÜSİAD mensupları ve o kafadakiler, öyle değil: Türk Milleti ve devleti bölünmez bir bütündür. Ülkesi ve milleti bölünen bir millet mutlu olamaz. "Mutluluk" ve “Özgürlüğü” ülkesinin ve milletinin bölünmesine tercih eden TÜSİAD mantığı ve BOYNER kafası bizden değildir. Demek ki onların üretip sattığı ürünlere verilen paralar da devletimizin ve milletimizin bölünmesine katkı sağlamakla eşdeğerdir. Yazıklar olsun ve eğer şimdiye kadar ürettiklerinizden satın almışsam kendi adıma haram olsun. Daha ne diyeyim ki?

* * *

Aynı çevreler tarafından çoktan beri dillendirilen ama –henüz- sonuç alınamayan bir konu daha vardı; öğrenci andı. Hani, hepimizin bildiği şu and, yemin:
"Türk'üm, doğruyum, çalışkanım. / İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. / Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. / Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim. / Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. / Ne Mutlu Türk'üm diyene!"

Tam da Anayasa tartışmalarının ayyuka çıkmasını fırsat bilen biri basmış bilgisayarının tuşlarına da döktürmüş. Bu konu ile ilgili olarak okuduğum haberin başlığı şöyle: “Zaman Gazetesi yazarı Melih Arat bugünkü köşesinde, Başbakan’a ve Milli Eğitim Bakanı’na açık bir mektup yazdı ve yeni bir ’andımız’ önerisinde bulundu.”

O “yazar”ın “önerdiği” and da şöyle imiş efendim:

Üretkenim, buluşçuyum, çalışkanım. / İlkem; gelişmek için değişmek, problemleri çözmek, işbirliği yapmak, dürüst ve yenilikçi bir birey olmaktır. / Amacım, akılcı davranmak ve yaptığım her işin kalitesini sürekli yükseltmektir. /Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda dünya liderliği ve insanlığa hizmet etme hedeflerine durmadan yürüyeceğime and içerim. / Aklımı ve tüm varlığımı bu yolda kullanacak, Türkiye'nin ismini uygarlık tarihine altın harflerle kazıyacağım."

Pes doğrusu… Fırsatçılığın böylesine ne denir bilmiyorum. Bu milletin üstüne böyle de gelinmez ki canım… Burası “Türkiye” ise ve bunu kabul ediyorsanız bu milletin adı Türk’tür arkadaş. Kabul etseniz de etmeseniz de bu iş böyledir. Türklük şuuru yerine “Türkiyelilik” ikame edilemez. Almanya nasıl Almanların, Fransa Fransızların ülkesi ise Türkiye de Türklerin ülkesidir. İlla ki bir “açılım” istiyorsanız, andımızdan kaldırıp atmak istediğiniz son cümle zaten bunu ifade ediyor:

Ne mutlu Türk’üm diyene!