Himmet Kayhan’dan Ahde Vefa Örneği Bir Kitap: GÜN SAZAK

Himmet Kayhan’dan Ahde Vefa Örneği Bir Kitap: GÜN SAZAK Bir Şehidin Yolculuğu 

 

 

Eskişehir’in köklü ailelerinden ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Birinci ve ardından gelen dönemlerde milletvekili olarak görev yapan Emin Sazak’ın oğlu Gün Sazak 1932 doğumludur. Aileden gelen bir alışkanlık olarak tutmakta olduğu günlüğüne, on sekizinci doğum günü olan 26 Mart 1950 tarihinde şu notu düşer:  “İnşallah, aileme ve vatanıma hayırlı bir evlat olarak yaşarım…”

 

 

Dinimize göre “ameller niyetlere göre”  gelişir. Yeter ki niyet eden riyakâr, mürai değil de halisane olsun. Nitekim Gün Sazak niyetine göre temiz, lekesiz bir hayat yaşadı. Dolayısıyla, niyetine uygun olarak ailesine, vatanına ve milletine hayırlı bir evlat oldu. Bir dönem Gün Sazak’la birlikte çalışan ve O’nu yakından tanıyan Himmet Kayhan, görüp yaşadıkları ve ailenin kendisine sağladığı bilgi, belge, hatıra ve başka dokümanlardan yola çıkarak yıllar süren bir çalışmadan sonra ortaya dört başı mamur biyografik bir eser çıkardı. Kayhan, 600 sayfalık bu eserin Söz Başı’nda konuyu şöyle özetliyor: “Bu kitap, ömür yolculuğu boyunca görüp geçirdikleri, düşünceleri, sevinçleri ve üzüntüleri, hayal kırıklıkları ve başarıları ile O’nun hikâyesidir.”

 

 

“Söz Başı”nın son cümlesi de şöyle: “Kitabı yazarken ‘o yüreğin’ büyüklüğünü tarife cüret etmedim. Sadece O’nun geçtiği yolu ve yolculuk sırasında yaşadıklarını anlatmaya çalıştım.”

 

Himmet Bey bu cümlede de ifade ettiği gibi, Gün Bey’in “geçtiği yolu ve yolculuk sırasında yaşadıklarını” da anlatıyor.  Bu yol ise çok uzun ve çetrefillidir. Kitap, bu uzun ve çetrefilli yolu altı bölümde ve “Kökler, Çocukluk ve Gençlik Yılları, Çileli Yıllar, İş ve Siyaset, Bakan, Gün Batımına Doğru” başlıkları altında ele alıyor.

 

Aile varlıklı ve hatırlı olmasına, baba Emin Bey’in siyasi ve sosyal konumuna rağmen Türkiye çalkantılı bir dönemden geçtiği için bütün Türk Milleti gibi bunun sıkıntılarını yaşamaktadır.  Tek parti döneminden çok partili hayata geçiş, CHP – DP kavgaları, İkinci Dünya Savaşı’nın etkileri, 27 Mayıs 1960 ihtilali hep Gün Bey’in çocukluk ve gençlik dönemlerine rastlar. Evlerinde sürekli siyasi konuşmalar, değerlendirmeler olmakta, önemli siyasi misafirleri eksik olmamaktadır. Üstelik babasının iş adamlığı, müteahhitliği, memleketlerindeki arazileri gibi pek çok işleri de vardır. Ağabeyi Yılmaz ve kardeşi Güven’le birlikte kendilerini böyle bir ortamda bulmuşlardır ve bütün bunların üstesinden gelmek zorundadırlar.

 

Himmet Kayhan’a intikal eden 1950 yılına ait Günlüğünden anlaşıldığına göre Gün Sazak, şiire ve edebiyata oldukça meraklıdır ve bol bol okumaktadır. Lise yıllarında o zamanın ünlü romanlarını okumuş, Divan, Tanzimat, Servet-i Fünun şairlerinin şiirlerinden bazı beyitleri ve dörtlükleri günlüğüne not etmiştir. Mesela not ettiği şu mısralar O’nun hayat yolunun düsturu gibidir. (Syf. 155 – 158):

 

“Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten/Mürüvvetmend olan mazluma el çekmez ianetten.” Namık KEMAL

 

            “Elbette olur hanesi ev yıkanın viran” Ziya PAŞA

 

            “Desen bin kere “insanım” kanan kim, hem niçin kansın/Hayır, hürriyetin, hakkın masun oldukça insansın.”

M. Akif ERSOY

 

            “Dünyada ne var kendine dert eyleyecek?/Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek!” Ömer HAYYAM

 

Emin Bey’in arzusu, Gün’ün iyi bir ziraat tahsili yapmasıdır ve bunun için en uygun yerin Amerika olduğuna karar verirler. Gün, bunun üzerine 1951 yılında Amerika’nın yolunu tutar. Orada hem çalışacak  hem de okuyacaktır. Amerika’ya gidişinden on bir yıl sonra defterine şu notu düşer:

 

"Liseyi bitirdiğimde, rahmetli babam Amerika’da tahsilimi teşvik etti. Sayesinde gittim, çok şey gördüm, öğrendim. Gayem yalnız vatana ve aileme faydalı olmaktı…” (Syf. 169)

 

1950 yılında düştüğü not 1962 yılında da düşülüyor. “Vatana ve aileme faydalı olmak!”

 

O, yolun başında çizdiği bu doğruluk, dürüstlük ve vatana hizmet yolundan hiç sapmaz. Amerika’da iken babasının “dikkatli olmasını ve bazı tuzaklara düşmemesini” öğütleyen mektuplarına verdiği cevap da bu doğrultudadır: “Ben Emin Sazak’ın oğluyum. Beni avlayıp torbasına atabilecek babayiğit daha doğmadı.” (Syf.170)

 

Amerika’dan dönüşü, babasının ölümü ve kardeşleri ile birlikte işleri yürütme gayretleri, siyasete girişi, sıkıntılarla başlayıp Türkiye İnşaat sektöründe önemli bir yer edinen Yüksel İnşaat tecrübesi… Kitapta bütün bunlar etraflıca anlatılıyor. Yalnız 1970’li yıllar yok mu? Türkiye adım adım bir çıkmaza doğru sürüklenmekte, içerden ve dışarıdan pek çok destekçi bulan sol örgütler adeta ortalığı kana bulamaktadır. Siyasete karışmamakla birlikte merhum babasının siyasi kişiliğinden dolayı çocukluğundan beri siyasileri ve siyaseti tanıyan Gün Sazak gelecek için endişelidir ve bir şeyler yapılması gerektiği kanaatindedir.  27 Mayıs darbesinde Milli Birlik Komitesi üyesi olan Münir Köseoğlu ile bir ahbaplığı vardır ve o, bir gün Gün Bey’i MHP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer’le tanıştırır. Birlikte yenen bir akşam yemeğinden sonra geç saatlere kadar sohbet ederler. Daha doğrusu engin bir kültüre sahip olan Dündar Bey konuşmuş onlar dinlemişlerdir…

 

“Gün Bey, derin bir hazla dinlediği Taşer’in engin kültürüne, Türk Milleti’ne olan sevdasına, güven duygusuna ve o ifade gücüne hayran kalmıştı…

 

Birkaç gün sonra otele (Yüksel Palas) Gün Sazak adına Devlet Gazetesi gönderilir. İçinde Dündar Bey’in de bir yazısı vardır. Ertesi gün O’na telefon ederek gazeteyi aldığını ve güzel yazısını okuduğunu söyleyerek teşekkür eder. Bundan sonra her hafta Devlet’in yeni sayısı gelmeye devam eder.” (Syf. 268)

 

Bu tanışıklık giderek bir dostluğa dönüşür, karşılıklı ziyaretler olur ve Gün Bey’in önüne yeni bir yol açılmasına vesile olur. O sıralarda sol grupların üniversitelerde ve birtakım meslek odalarında sergiledikleri tutumdan oldukça etkilenen ve daha doğrusu endişeye kapılan Gün Sazak en son, şirketlerinde çalışan mühendisleri yalnız bırakmamak için takip ettiği İnşaat Mühendisleri Odası’nın 17. Genel Kurulunda sergilenen tutuma öfkelenir ve dertleşmek için Dündar Taşer’e gider. Aralarında uzunca bir görüşme olur. Olaylı İMO kongresinden iki hafta sonra da meşhur 12 Mart Muhtırası verilecektir. Buna rağmen olayların önü arkası alınamaz.  Dündar Taşer’le olan ahbaplığı, onun vasıtasıyla tanıdığı Alparslan Türkeş’ten etkilenmesi hayatının en önemli kararlarından birini almasına sebep olur…

 

“Aradan birkaç gün geçer, Gün Bey MHP Genel Merkezi’ne gelir. O sırada Dündar Bey birkaç arkadaşla oturmuş sohbet etmektedir. Karşılamadan sonra yerlerine oturunca O’nu arkadaşlarına tanıtır:

 

-       Gün Sazak Bey benim dostumdur, kendisi başarılı bir iş adamıdır.

Gün Bey,

 O’nun sözünü tamamlarcasına araya girer:

-       Milliyetçi Hareket Partisi’nin taze üyesidir!

 

O an Dündar Bey’le göz göze gelirler:

-       Efendim, partiye üye oldum…

 

Bu haber, Dündar Bey için hoş bir sürprizdi.

Gün Bey, hiçbir davet almadan, hiçbir aracı olmadan ve hiç kimseye haber vermeden, kendi

başına gidip partiye üye olmuştu.” (Syf. 280)

 

O sıralarda MHP’nin 10. Büyük Kurultayı’nın hazırlıkları vardır. Gün Sazak 9 – 10 Mayıs 1971 günü Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’nu hınca hınç dolduran heyecanlı kalabalığın içine girer  ve Ülkücü gençleri, gösterişten, menfaatten uzak Türk Milliyetçilerini topluca ve daha yakından görüp duygulanır. Dündar Taşer’in, Ahmet Er’in, Osman Yüksel Serdengeçti’nin ile Alparslan Türkeş’in konuşmaları nasıl bir camianın içine girmiş olduğu hakkında kesin bir kanaate ulaştırır ve çok memnun olur. Kurultay sonunda da zaten Genel İdare Kurulu’na seçilir, ardından yapılan görevlendirmede ise Genel Sekreter Yardımcısı olur. Gün Bey artık siyasetin tam ortasındadır, gezilere ve toplantılara katılır…

 

"Gün Bey, bu toplantılar ve katıldığı bazı gezilerde gördükleriyle, gün geçtikçe MHP’yi daha iyi tanıyordu. Bu parti, partiden ziyade bir okula benziyordu. Buradaki insanların tez zamanda ve kısa yoldan iktidara ulaşma heves ve hesapları yoktu. MHP, yeni bir nesil yetiştirme, geleceği inşa edecek kadroları hazırlama yoluna koyulmuş bir siyasi mektepti…” (Syf. 295)

 

O, MHP’deki bu halisane gayreti görüp iyice benimsediği, siyasete tam ısınmaya başladığı sırada 13 Haziran 1972 günü Dündar Taşer bir trafik kazası sonucu vefat eder. Bu yola girmesine vesile olan çok sevdiği dostunu kaybetmek Gün Bey’i derinden sarsar. “Emsaline nazaran mümtaz bir yaradılıştaydı” diye nitelendirdiği dostunun kaybı üzerine Devlet Gazetesi’ne gönderdiği taziye yazısında O’nun bu özelliklerini sıraladıktan sonra şu ifadeleri kullanır:

 

"…Mükemmel bir devlet adamı örneğini, getireceğimiz milli devlet içinde sunacaktı. Nur içinde yatsın. Cenab-ı Hak, O’na layık olduğu manevi mevkii çoktan vermiştir. Ben, büyük milletimin kaderine yanarım; ona hizmet vadeden ender yetişmiş bir evladını kaybetmiştir.

 

Tanrı Türk’ü korusun, İnşaallah pek çok Dündar Taşer yetişir.” (Syf.297)

 

Hayat devam etmekte, hem iş hem siyasi çalışmalar hız kazanmaktadır artık. 9 – 10 Haziran 1973 günü Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda büyük bir coşku içinde gerçekleştirilen MHP 11. Büyük Kurultayı’ndan sonra Gün Sazak bu defa Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilir. 14 Ekim 1973 seçimlerinde Eskişehir’den milletvekili adayı olur ama o zamanın şartları içerisinde seçilemez. Türkiye de zaten siyaseten istikrarsız bir döneme girmiştir. Gün Bey’in yapıcı tutumunun da rolü ile 31 Mart 1975 tarihinde Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’nda AP, MSP, CGP ile MHP’den oluşan ve “1. Milliyetçi Cephe” olarak isimlendirilen koalisyon hükümeti kurulur. Bu hükümette Genel Başkan Alparslan Türkeş Başbakan Yardımcısı, Ankara Milletvekili M. Kemal Erkovanlı da Devlet Bakanı olur.

 

Genel İdare Kurulu üyeleri, MHP’nin güç kazandığı ve adeta “gümbür gümbür geliyorum” dediği 1977 seçimleri öncesinde Gün Bey’e Ankara’dan aday olması için ısrarcı olurlar ancak O yine de MHP’nin henüz yeterli varlık gösteremediği memleketi olan Eskişehir’i tercih eder. O dönemde partide GİK üyesi olan Taha Akyol da Gün Bey’in Ankara adaylığı için ısrarcı olanlardan biridir. Bunu, Töre Dergisi’nin Temmuz – Ağustos 1985 tarihli 169 – 170. Sayılarında yayınlanan yazısında şöyle açıklar:

 

“Kendisine, Ankara liste başı adayı olması için ısrar etmiştik. Öylesine ısrar etmiştik ki, sonunda bize, yetenekli, dürüst ve ehil gördüğü dört kişinin ismini sayarak, şu cevabı vermişti:

 

-       Ben bu arkadaşların parlamentoya girmeleri için çalışacağım. Kendim için istersem ağırlığım azalır. Bu arkadaşların mutlaka parlamentoya girmeleri lazım.

 

Sonra da bazı şeyler anlatmıştı.

 

Politikada hem bir hedef sahibi olmak, hem de ‘istisna  sahibi’ olmak fevkalade zordur. İşte bu ‘Gün Sazak tipi’dir.” (Syf.336)

 

Gün Sazak’ın, Dündar Taşer için yaptığı bir değerlendirme vardı hani, “Emsaline nazaran mümtaz bir yaradılış” diye, Taha Akyol da Gün Sazak için benzer bir değerlendirme yapıyordu: “İstisna sahibi.”

 

Beklendiği gibi olmasa da 1977 seçimlerinde MHP 16 milletvekili ile parlamentoya girer. Parlamento aritmetiği ise yine koalisyonu işaret etmektedir. Yapılan görüşmelerden sonra 21 Temmuz 1977 günü Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’nda, AP, MSP, MHP’den oluşan ve “2. MC Hükümeti” diye adlandırılan koalisyon hükümeti kurulur. MHP’ye bir Başbakan Yardımcılığı, dört de Bakanlık verilmiştir. (Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu, Sağlık Bakanı Cengiz Gökçek, Ticaret Bakanı Agâh Oktay Güner ve Milletvekili olmamasına rağmen Genel İdare Kurulu üyeleri ve Genel Başkan’ın arzusu üzerine Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak.)

 

Artık O bir “Bakan”dır ama alışılagelmişin dışında çok ama çok farklı bir Bakan. Hükümetin kuruluşundan sonra MHP Genel İdare Kurulu’nun yaptığı ilk toplantıda yaptığı değerlendirmeye bakın:

 

Ben, Bakanlık teşkilatını, gümrüklerin ve Tekel’in içinde bulunduğu durumu inceledim: Yolsuzluk, hırsızlık, kaçakçılık ağları her yeri sarmış. Rüşvet ve korku herkesi susturmuş. Şimdiye kadar hiç kimse bu çürümüşlüğe el atmaya cesaret edememiş. Durum bu…

 

…Ben heyetinizin bir karar vermesini istiyorum: Partimizin yöneticilerinden ve milletvekillerinden hiç kimse; yapacağımız personel hareketlerine müdahaleye kalkışmayacak. Karşılanmayan istekler için ısrar etmeyecek. Bürokrat arkadaşlarımıza hiçbir konuda baskı yapmayacak. Kısacası, Gümrük ve Tekel Bakanlığı’ndaki çalışmalarımıza partimizden hiçbir müdahale olmayacak. Sizler bu kararı vermezseniz, bu bakanlıkta benim yapabileceğim bir şey yok!..” (Syf. 359)

 

Bu bir “cihat” çağrısıdır ve MHP Genel İdare Kurulu üyeleri oybirliği ile O’na destek olurlar. (Hani insan, yakın geçmişteki malum 4 Bakan’la ilgili durumu ve iktidarın onları siyaseten nasıl “ak”ladığını hatırlamadan edemiyor.)

 

O farklı Bakan, kanunen hakkı olan Bakanlık Maaşını da almaz ve Özel Kalemine talimat vererek bu paranın yolda kalmışlara ve ihtiyaç sahiplerine verilmesini ister. Gün Sazak, “Doğru memurlar devlet binasını taşıyan direklerdir” der ve ona göre bir kadrolaşma ile kısa zamanda rüşvetin, kaçakçılığın, hırsızlığın kökünü kurutur. Bu, amiyane tabiri ile “arı kovanına çomak sokmak”tır. Bal arılarını tenzih ederiz de, eşek arıları bu çomak sokana düşman olmuşlardır artık. Usulsüz talepler de yerine getirilmeyince iyice azıtırlar. Gün Bey bunlara pabuç bırakacak adam değildir:

 

“Her hırsızın bir dayısı var. O dayıların bazıları sadece “dayı” değil, aynı zamanda bunlardan nemalanıyorlar.  Sıkıntımızın büyüklüğü buradan kaynaklanıyor. Yoksa üç beş kaçakçı patronu, üç beş silahlı serseri, üç beş hırsız iş adamıyla başa çıkmak ve onların maşası üç beş memuru temizlemek zor değil.” (Syf. 392)

 

O “dayılar”, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Paşalar ve başka “hatırlı” kişiler aracılığı ile elbet Genel Başkan ve Başbakan Yardımcısı Alparslan Türkeş’e de ulaşırlar. Türkeş, daha sonra Yeni Düşünce Dergisi’nde kendisi ile yapılan bir röportajda bu durumu şöyle açıklar:

 

“O Bakan olduğu sıralarda kaçakçı, hırsız ve kanunsuzların adamlarını memuriyetten atmıştı. Tesirli kimseler, büyük iş adamları, koalisyon ortağı bazı Bakanlar, bazı konularda araya girdiler. Tarizlerde bulunmaya kalkıştılar. Bana geldi: ‘İsterseniz sağlık sebepleriyle ben istifa edeyim. Zira bunlar sizi zora sokacaklar’ dedi. İşin aslını öğrenince, ‘Sonuna kadar arkandayım. İstifa yok’ dedim.” (Syf. 395) (Yine yakın geçmişimizde olup bitenleri ve siyasi liderin tavrını hatırlasak mı acaba?)

 

Gümrük ve Tekel Bakanlığı’ndaki işler böylece sürüp gidiyordu ama siyasi istikrarsızlık da had safhadaydı. TBMM’de 31 Aralık 1977 günü yapılan Güven Oylaması sonucu koalisyon hükümeti düştü ve meşhur “Güneş Motel Rezaleti” ile satın alınıp Bakanlık verilen menfaat şebekesinin katılımı ile Bülent Ecevit Başkanlığında yeni bir hükümet kurulup 5 Ocak 1978’de görevi devraldı.

 

21 Temmuz 1977 – 05 Ocak 1978… Gün Sazak’ın yalnızca 5,5 ay süren Bakanlığı döneminde, istenildiği takdirde nelerin yapılabileceği, rüşvetin, hırsızlığın, yolsuzluğun, adam kayırmacılığın önlenebileceği, kul hakkı yemeden, menfaat gözetmeden, kamu malları eşe dosta ve mahdumlara peşkeş çekilmeden Bakanlık yapılabileceği ispat edilmişti. Yani bir şey değişmiş her şey değişmişti. Sonra bir şey daha değişti ve her şey eskiye dönüverdi.

 

Gümrük ve Tekel Bakanlığı yine yolgeçen hanına döndürülmüş, görevden alınan rüşvetçi ve hırsızlar eski ve hatta daha üst görevlere getirilmiş, bu da yetmezmiş gibi ülkede kargaşa almış başını gidiyordu. MHP, bu kötü gidişe dur demek için 15 Nisan 1978 tarihinde Ankara’da büyük bir protesto yürüyüş ve mitingi düzenledi. Bu, Ankara’nın o tarihe kadar gördüğü ve ondan sonra da göreceği en büyük, en disiplinli yürüyüş ve mitingti. Hükümet çevreleri ve şer kuvvetler iyice telaşa kapıldılar, MHP ve Ülkücü kuruluşlara baskılar, komplolar arttırıldı.

 

Ülkücülere yönelik pek çok saldırının, il ve ilçe başkanlarının, ülkücü öğretmenlerle gençlerin şehit edilmelerinin yanında Gün Sazak bir taraftan solcu terör örgütlerinin, bir taraftan iş hayatını batırmak için ihalelerini iptal eden, dışlayan iktidarın, diğer taraftan da kanser illetinin tehdidi altındaydı.

 

27 Mayıs 1980 akşamı saat 21 sıralarında o saldırı vuku buldu. Dürüstlüğün, doğruluğun, ahlaklılığın sembolü karanlık merkezlerin güdümündeki tetikçilerin kurşunlarına hedef oldu ve Ankara’daki evinin önünde şehadet şerbetini içti.

 

Âcizane benim de kendisiyle hatıram vardı. Gümrük ve Tekel Bakanı iken 1977 seçimleri öncesi ilçemize gelmiş, miting konuşmasının takdimini yapmıştım. MHP Bucak İlçe Teşkilatı’nı ziyareti sırasında masa başında sohbet ederken çekilmiş bir fotoğrafımıza da bu kitapta yer verilmiş.

 

Himmet Kayhan gerçekten büyük bir iş başarmış. Kendisini tebrik ediyorum. Bizde eskiden pek olmayan ama son zamanlarda peş peşe gelmeye başlayan biyografilere bir yenisini ekledi. Belgelere ve gözlemlere dayalı hummalı bir çalışmanın ürünü olan bu eser, MHP ve Ülkücü Hareket’in misyonunun yanında, Şehit Gün Sazak’ın babası Emin Sazak’ın ilk Meclis Üyesi olması hasebiyle Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasi durum ve iş hayatının önemli bir bölümünün özeti olarak da değerlendirilebilecektir. Onun için mutlaka okunmalı ve tavsiye edilmeli.

           

 Yarkın Yayınları, ANKARA.  e-posta: yarkinyayincilik@gmail.com