Bir Bal Yapan Arı Metin Turhan ve 2 Ciltlik Alparslan Türkeş Kitabı

Metin Turhan… Yaşıtları çelik – çomak oynarken okumaya merak salan, gençliğinde emsalleri oyunda oynaşta, hoş ve boş işlerle vakit öldürürken “Ülkü denen nazlı gelin”in peşine takılıp önünü sonunu, geçmişini geleceğini araştırmaya koyulan; belgeler toplayarak zengin bir arşiv oluşturduktan sonra sessiz ve derinden yazmaya başlayan gösterişsiz, mütevazı bir insan.

 

Bu satırları yazarken arkama dönüp kitaplığıma bakıyorum, Metin Turhan’a ait üç ciltlik Ülkücü Hareket’in ABC’si, altı ciltlik Ülkücü Hareket ve bir koca ciltlik Ülkü Ocakları kitaplarını görüyorum. Hepsi de belgelere ve araştırmaya dayalı, arşiv çalışması gerektiren dev eserler. Bu yazıyı bitirdikten sonra iki ciltlik Alparslan Türkeş kitapları da orada yerini alacak ve kitaplığımın raflarından biri Metin’in eserleriyle dolacak. Hani tabir yerinde ise, Ziya Paşa’nın meşhur beytinde dile getirdiği, “Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat/Bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde” misalilaf üretip dedikodu ile vakit öldüren nice insanın boylarınca kitaplar… Âcizane, verdiğim bazı belge ve resimler de bu kitaplarda yerini almış.

 

Özellikle 12 Eylül 1980’den sonra yetişen nesil hoş ve boş işlere yönlendirilmiş, nemelazımcılık, adamsendecilik, kolaycılık giderek kök salmış ve insanımız millî şuurdan uzaklaştırılmıştır. Kolay para kazanma yollarına, magazin dünyasına özenti giderek artmıştır. Hâl böyle olunca dindar sanılan ve Müslümanlığı başörtüsünün içine hapsedip her türlü herzeyi yiyen Süslümanlar, ulaşılmak istenen en son ve en mükemmel hedef olan Ülkü ile Ülkücülüğü yalnızca Bozkurt işareti yapmaktan ibaret sananlar ve bir de ideolojilerini paraya pula değişerek sosyalistlikten kapitalistliğe geçiş yapanlar türemiştir.

 

Bu durum göz önüne alındığında ve böyle bir ortamda bal yapan arılar gibi uğraşıp didinerek otaya eserler çıkarmayı başaran Metin Turhan’a hayran olmamak ve onu tebrik etmemek mümkün değil. Yukarıda da işaret ettiğim gibi o, gösterişsiz ve mütevazı bir insan. Boş başaklar gibi gözü yukarılarda ve işe yaramaz değil, olgun başaklar misali başı hep öne eğik; dolu, dopdolu. Durmadan araştırıyor, buluyor, yazıyor ve tarihe belgeler bırakıyor.

Metin kardeşimin son çalışması Alparslan Türkeş 1963 – 1980 ve Alparslan Türkeş 1980 – 1997 isimleriyle çıkan 1386 sayfadan oluşan iki ciltlik dev eser.

 

Eserin Önsöz’ünü, Başbuğ Alparslan Türkeş’in kızı Prof. Dr. Umay Günay yazmış. Günay Hanım’ın ifadelerine bakalım:

 

“Alparslan Türkeş’i doğru anlamak ve eserlerinden yararlanarak Türk Milleti’ne gereği gibi hizmet etmek için öncelikle Türk Milliyetçiliği fikrini ve hareketini doğru kavramak gerekir. 20. yüzyılda Türk milliyetçiliği fikrinin en büyük temsilcisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran devlet adamı büyük Atatürk’tür.  Mustafa Kemal Atatürk hem fikir adamı, hem devlet adamı, hem de siyasetçidir.  Dünya tarihinde bu üç niteliği bir arada milletinin hizmetine ahenkli bir biçimde sunabilen pek az toplum önderi vardır. Alparslan Türkeş’i anlayabilmek için önce Ziya Gökalp ve Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımak ve Türk milliyetçiliği fikrini kavramak gerekmektedir. Fikir hareketleri ve temsilcilerini anlamak öncelikle yeterli kültürel alt yapıya sahip olmakla mümkündür. Böyle bir alt yapıya sahip olmayanlar ancak fikir hareketlerinin sloganlarını tekrarlarlar ve zora gelindiğinde veya kavrayamadıkları uygulamalar gördüklerinde liderlerini suçlayarak yol değiştirirler…”

 

Umay Hanım aslında tam da mevzuumuzun üstüne basmış ya da taşı gediğine koymuş! “Okumadan âlim, gezmeden seyyah” misali Milliyetçilik ve Ülkücülüğü anlamadan “Ülkücü”, Türkeş’i anlamadan “Türkeşçi” olunmuyor. Slogan milliyetçiliği ya da yukarıda da işaret ettiğimiz gibi “Bozkurt işareti yapabilme ülkücülüğü” inandığımız davaya bir katkı sağlamıyor. Okuyup araştırmak, yazılanları okumak, kendimizi çok ama çok iyi yetiştirmek zorundayız. Hamaset insanı motive eder ama içi boş olunca hem kendimize hem de inandığımızı sandığımız davamıza zarar verir.

Metin Turhan’ın hazırladığı bu eserde, Türk Milliyetçiliği ülküsünün lideri Başbuğ Alparslan Türkeş’in, 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden sonraki sürgün hayatının bitip Türkiye’ye dönüşünden 1997’deki vefatına kadar çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan demeçleri, CKMP’den başlayarak siyasi hayatı boyunca partisinin il ve ilçe kongreleriyle mitinglerinde yaptığı konuşmalar, kendisi ile yapılan röportajlar, Ülkücü kuruluşlarda verdiği konferanslar, radyo ve televizyon konuşmaları gibi tarihe ışık tutacak belgeler yer alıyor. Birinci ciltte 10, ikinci ciltte 8 sayfa tutan İçindekiler bölümlerinden sonra her iki ciltte de yer alan Tarihçe bölümleri, Türkiye’de yaşanan olayları ve hareketleri kronolojik olarak gözlerimizin önüne seriyor.

 

Kitabın asıl bölümüne geçildikten sonraki ilk başlıklara bakar mısınız? “Millet İradesinin Her Şeyin Üstünde Tutulmasına Taraftarım”, “İhtilali Düşünmek Bile Vatana İhanettir”, “Gelişme Hürriyet İçinde Gerçekleşir”, “Milliyetçilik, Vatan İçin Her Fedakârlığı Yapmaktır”, “Türkiye Kudretli Bir Devlet Olacaktır”, “Türkiye Kızıl Blok Peyki Olmayacaktır”, “Yeniden Maneviyata Dönüş”, “Bir Milletin Kalbinde Yaşattığı Davalar Asla Kaybedilemez”…

 

Eserde bunlar gibi yüzlerce başlık var ve işte yukarıya aldıklarım günümüzü de anlatmıyor mu? Onun, “En kötü demokrasi en iyi ihtilal idaresinden iyidir”  sözünü görmezden ve duymazdan gelip hâlâ 27 Mayıs’taki radyo hitabına atıfta bulunanlar, belki bu kitabı okurlarsa “İhtilali Düşünmenin Bile Vatana İhanet” olduğunu anlarlar.

 

1970–1979 döneminde Milliyetçi Hareket’in yegâne sesi olan Devlet Gazetesi’nin hizmetkârı, muhabiri olarak rahmetli Başbuğ’un seçim gezilerine katılmış; konuşmalarını takip ederek resim çekip haberleştirmiş ve Parti Genel Merkezi’nde kendisi ile röportaj yapmıştım. Kitabın sayfalarında gezinirken çektiğim ve resim çekerken başkalarının objektiflerine girdiğim resimlere; hele de Bahçelievler’deki Genel Merkez’de yaptığım röportaj sırasında değerli foto muhabiri Burhanettin Özbilici’nin çektiği resme rastlayınca çok mutlu oldum, heyecanlandım. 

 

Her iki cildin son sayfalarında, konu ile ilgili başka araştırma yapacak olanların da faydalanabileceği derli toplu bir Kaynakça verilen bu eser, daha önce de bir başka yazımda belirttiğim gibi, yayıncılığın merkezi olarak bilinen İstanbul’un pabucunu dama atarcasına Ankara’da vücut bulan yayın evleri’nden PANAMA Yayınevi tarafından yayımlanmış ve dağıtımı yapılıyor.

 

Tük Milleti’nin her ferdi okumak, araştırmak, düşünmek zorundadır. Yoksa hoş ve boş işlerle oyalanan, televizyonlarda ciddi programlar yerine magazin programlarına, çöpçatanlık yapanlara, “Survivor” gibi sallapatilere tavan yaptıran nesil, ülkemizin ve milletimizin geleceğini karartacaktır.

 

Metin Turhan’ı bu değerli çalışmasından, PANAMA Yayıncılığı da böyle ciddi ve muhtevalı bir eseri temiz bir baskı ile yayımlayıp okuyucunun hizmetine sunduğu için tebrik ediyorum. Türkiye’nin her yerindeki kitapçılarda bulunabileceğini sandığım bu eser için PANAMA Yayınevi ile de irtibata geçilebilir:

 

Panama Basın Yayın Dağıtım

Yüksel Cad. 74/7 KIZILAY/ANKARA

Tel: 0312 4321489

 

www.panamayayincilik.com

info@panamayayincilik.com