Küresel Kriz Ne Zaman Sona Erecek?

Rasih DEMİRCİ

Küresel kriz ve onu ortaya çıkaran sebepleri herkes kendi açısından irdeliyor ve kendine göre değerlendirmeye çalışıyor. ABD’de 2007 yılı ortalarında başlayan ve dünya ekonomileri üzerinde etkisi 2008 yılının son çeyreğinden itibaren çok hızlı bir şekilde ortaya çıkan krizin en önemli nedenlerinden biri, tutsat (mortgage) piyasasının alt gelir gruplarına verilen ve ödenmesi sorunlu olan tutsat ürünlerinin gelişmesidir. Temel sorun konutlardan oluşan bir havuzun teminatında uzun vadeli verilen krediler veya başka kurumlar tarafından çıkarılan konut kredilerinin riskini, belli bir ücret karşılığı verdikleri garantilerle üzerine alan ilgili kurumların, dönmeyen kredilerinin artması ve/veya garanti edilen kredilerde yaşanan sorunların blançolara zarar olarak yansımasıdır. Bu yansımalar sonucunda konut piyasasında baş gösteren, borsa ve finans piyasasında derinleşen kriz daralmaya (resesyon) dönüşerek dalga dalga bütün dünyaya yayıldı.

Şüphesiz krizin derinleşmesinin temel sebebi ABD’den kaynaklanan aşırı şişen finansal piyasalar ve bir çok ülkede hızla düşen tasarruf eğilimidir. Krizin finansal piyasalar ile sınırlı kalmayıp, hızla reel sektörü içine alması sonucu, dünya ekonomisinde büyüme oranında önemli düşüşler ortaya çıktı. Dünya ekonomisinde önemli bir paya sahip olan ABD, en çok mal ithal eden ülke durumundaydı. Diğer ülkeler bir tüketim toplumu olan ABD’ye önemli miktarda mal satabiliyorlardı. Ancak ABD ekonomisinin tıkanması sonucunda dünya ekonomisinde büyüme oranı ve dış ticaret hacmi hızla düştü. Dünya ölçeğinde toplam talebin düşmesi ülke ekonomilerini hızla deflasyona sürükledi. Zira finansal krizin etkisiyle banka bilançolarının bozulması gelişmiş ülkelerin finansal sisteminde kredi daralmasına yol açtığından, kredi almakta da zorlanınca işletmelerin üretimi düştü. Ödeme güçlüğü içine giren ve düşük taleple de karşı karşıya kalan işletmeler işçi çıkarmaya başladılar. Bir taraftan istihdam ciddi bir sorun olarak ortaya çıkarken, diğer taraftan alım gücü düşerek talep yetersizliği gündeme geldi.

Finansal ve reel kesimde ortaya çıkan sıkıntılar kamu kesimine de yansıdı. Satışların düşmesi ile birlikte devlet vergi toplamada zorlanmaya başladı. Düşen vergi gelirleri, kamu harcamalarını karşılamadığından bütçelerdeki açıklar hedeflenenlerin üzerine gerçekleşmeye başladı.

Türkiye’de 2007 yılında seçim dolayısıyla bozulmaya başlamış olan kamu maliyesi, bir yandan krizin de etkisiyle azalan vergi gelirleri, diğer taraftan ekonomiyi canlandırma amacıyla harcamalarda gerçekleşen artışlar sonucunda bütçe açıkları ciddi boyutlara ulaştı. Bütün ülkelerde kamu maliyesi açısından benzer gelişmeler görülmüşse de,Türkiye’nin kamu borç stokunun bulunduğu seviyeler düşünüldüğünde, kamu açıklarının ortaya koyduğu riskler daha net bir şekilde görülüyor.

ABD’de başlayan küresel krizin Avrupa Birliği ülkeleri ve Japonya başta olmak üzere bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri yakından etkilemesi sonucu, dünya ekonomisi küçülürken, dış ticaret hacmi daralmış, uluslar arası sermaye akışı da azalmıştır. Bu krizin ne kadar süreceği,diğer bir ifade ile, ekonomilerin yeniden düzelme trendine ne zaman gireceği, son zamanlarda en çok tartışılan konudur. Öncelikle gelişmiş olan ülkelerde bir toparlanma olmadan gelişmekte olan ülkelerde bir toparlanma beklentisi fazla iyimserlik olur. Dünya ekonomisinde önemli bir paya sahip olan ve dünya ekonomisinin itici gücü olan ABD’nin tüketiminin eski seviyelerine dönüp dönmeyeceği veya ne zaman döneceği küresel canlanma ve büyüme için belirleyici olacağı açıktır.2009 yılının ikinci çeyreğinde gelişmiş ülkelerde yıllık büyüme oranının yüzde -3.4’e gerilediği (Türkiye’de büyüme oranı yüzde -6.5 ) ve aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranlarında da negatif olan gerileme devam etmediğine göre, küresel ekonomide ancak sınırlı bir iyileşme sürecine girilebileceği görülmektedir. Piyasalardaki son birkaç aylık hareketlenmelere bakarak, küresel krizin yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başladığını savunmak için temkinli olmak gerekir. Mamafih, son zamanlarda hammadde fiyatlarında özellikle de petrol fiyatlarında ciddi yükselişler görüldü. Mesela, petrol fiyatları 40 dolardan 70 dolar üstüne çıkarken, Dow Jones Sanayi Endeksi 6500 seviyelerinden 9500’lerin üzerine kadar yükseldi. Hatta yurt içinde İMKB-100 Endeksi 22.000’lerden 50.000’lere doğru tırmandı. Bu gelişmeler iyileşmenin kalıcı olup olmadığı konusunda bizi kesin bir sonuca götürmez. Türkiye açısından bakarsak; öncelikle dış dünya toparlanmadan, özellikle de ihraç pazarımız AB ülkeleri toparlanmadan kalıcı bir iyileşme beklememek gerekir. Dış ticaret rakamlarına bakarsak; TİM’e göre ihracatımız geçen yılın ekim ayına göre yüzde 4.62’lik bir artışla 9 milyar 945 milyon dolar olarak gerçekleştirmiştir. Böylelikle krizin başladığı 2008 ekim ayından beri ilk defa ihracatımızda yükseliş kaydedilmiş oldu.Ocak-Ekim dönemindeki ihracat rakamı da bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29.52 düşüşle 78 milyar 820 milyon 960 bin dolar olarak gerçekleşti. Bu bakımdan kısa süreli bir canlanma Türkiye ekonomisinin düze çıkacağı anlamına gelmiyor. Türkiye’nin kriz öncesi döneme avdet etmesi bir hayli vakit alacak gibi görünüyor. Piyasa göstergeleri üzerine yapılan tahminlere göre beklenen parlak günlerin pek yakın olmadığı istikametinde. Mesela kapasite kullanım oranları 2008 yılının ilk sekiz ayında % 81 seviyesinde gerçekleşirken, krizin etkisi ile birlikte kasımda % 72.9 seviyesine inmişti. Piyasalardaki iyimserlikle birlikte bu oran 2009’un Temmuz ayı itibariyle %72.3 idi. Bu kapasite kullanım oranları bize diğer temel gösterge olan işsizlik oranları açısından da ipuçları veriyor.2008 yılı içinde işsizlik oranları ortalama % 11’ler seviyesinde iken, kriz yüzünden kapanan bir çok işyeri ve işten çıkarılan işçilerin sayısındaki büyük artış dolayısıyla % 15.3 seviyesine yükselmiş durumda. İşsizlik oranlarının en azından eski seviyelerine dönebileceği konusunda henüz bir işaret mevcut değil.Sanayi üretimi 2009’un ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine % 22.5 oranında bir düşüş gösterirken,ikinci yarıda düşüşün gerilemesi söz konusu ise de, yatırım malları üretiminde ciddi bir kıpırdanma görülmüyor.

Krizin dünya ölçeğinde sona sona ermesi, özellikle gelişmiş ülkelerde henüz iç talebin düşük seyredeceği beklentisi göz önüne alınırsa, bu ülkelerde talep belirsizliğinin ortadan kaldırılması, yatırımlarda güçlü ve hızlı bir toparlanma olasılığının ortaya çıkması ve işsizlik oranlarının talep üzerindeki sınırlayıcı etkisinin kalkmasıyla mümkün olabilir Esasen başta Uluslar Arası para Fonu (IMF) olmak üzere uluslar arası kuruluşlar, varlık piyasalarında çöküşle tetiklenen krizlerinden çıkışların yavaş ve uzun sürdüğünü belirtmektedirler.Nitekim gözlenen istihdam kayıpları ve kredi piyasalarında yaşanan sorunlar,reel sektördeki yetersiz canlanma bu görüşü destekler niteliktedir.