Toplu Gösterilerde Nasıl Davranmak Lazım?
Memur ya da işçi sendikaları, bazen hükümetin verdiği zammı beğenmedikleri için, bazen bir taleplerini kamuoyuna duyurmak için bir yürüyüş veya miting düzenlerler. Bu toplantıyı fırsat bilen bazı marjinal gruplar, toplantıyı düzenleyenlerin maksadı dışında, konuyla hiç ilgisi olmayan sloganlar atarlar. Bu aykırı davranış çoğu zaman, toplantıyı düzenleyenlerin canını sıkar, kendilerini sabote edilmiş gibi hissederler.
Bu gibi çelişkiler genellikle solcuların düzenlediği eylemlerde yaşanır. Bir memur sendikası yürüyüş veya toplantı düzenler. Maksatları genellikle memur haklarıyla ilgilidir. Bir bakarsınız bölücüler kendi sloganlarını atıyor; her fraksiyon kendini göstermeye çalışıyor. Gösteri bir memur hakkını arama gösterisi olmaktan çıkar, sol fraksiyonların gövde gösterisine dönüşür. Hatta aralarında arbede yaşandığı da olur.
Milliyetçi camiada yakın zamanlara kadar, bu tip durumlara pek rastlanmazdı, şimdilerde ise ne yazık ki yaşanıyor.
Doğu Türkistan, Irak Türkmenleri ve son zamanlarda Kırım ile ilgili gösterilerde bu çelişkilere şahit oluyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlardan dolayı negatif bir enerji yüküne sahip olan gençler, bu toplantıları bu negatif enerjilerini boşaltma ortamı olarak değerlendiriyorlar. Oysa bu toplantıları düzenleyen kardeşlerimiz kendi meselelerini uluslararası kamu oyuna duyurmak istiyorlar. Bunu yaparken de Türkiye’de herkesin kendilerine destek olduğunu, siyasal iktidarın kendilerini himaye ettiğini Dünya’ya göstermek istiyorlar. Sevgili gençler de aslında, onlara haklı davalarında destek olmak için gösteri alanında bulunuyorlar.
Ama onlara destek olma asıl gayesi unutuluyor; bozkurt işaretleri yapılıyor, “Ne Mutlu Türk’üm diyene” sloganları ve daha nice benzerleri atılıyor. Toplantıyı düzenleyenler ne bozkurt işaretine karşıdır, ne de “Ne Mutlu Türk’üm diyene” sloganına. Ama toplantının maksadı bakımından bunlara ihtiyaç yoktur. Onun için güzellikle ikaz edilir gençler. Ama gençlerin uyarılara tepkisi “yazıklar olsun” dedirtecek cinstendir. Ortam, Türkiye’deki etnik fitneye karşı ve siyasal iktidara karşı öfkeyi ifade etme ortamı haline getiriliyor.
Oysa toplantıyı düzenleyenler, Türkiye’de genel kamuoyunun kendilerine destek olduğunu bütün dünyaya göstermek istemektedirler. Gençlerin negatif enerji yükleri toplantıyı Türkiye genelinin desteğini gösteren bir toplantı olmaktan çıkarıyor; sadece Türk Milliyetçilerinin bir fraksiyonunun bir araya geldiği bir protesto toplantısına dönüştürüyor; üstelik ilgili yabancı güçleri protesto etmiş olmuyor; Türkiye içindeki bir takım odakları veya hükümeti protesto etmiş oluyoruz.
Sonra dış basında toplantıyla ilgili küçük bir haber: “Türkiye’de marjinal bir pantürkist grup Kırım Parlamentosunun Rusya’ya katılma kararını protesto etti” veya “Çin’in Sincan Uygur özerk bölgesindeki radikal İslâmcı eylemlere karşı Türkiye’de marjinal bir azınlık destek toplantısı düzenledi”. Bu haberleri muarızlarımızın haber ajansları verse mesele yok; “onlardan zaten başka bir şey beklenmez” der geçeriz. Ama tarafsız, hatta muarızlarımıza karşı normal olarak bizi desteklemek durumundaki çevrelerde de benzer algılar meydana getiriyoruz. Böylece sevgili gençler kendi öfkelerini belki bir nebze dindirmiş, bir nebze rahatlamış oluyorlar ama davaya ve destek olmak istedikleri dışarıdaki kardeşlerimize destek olmak yerine, köstek oluyorlar, zarar veriyorlar.
* * *
Davranışlarındaki hatayı anlattığınız zaman bunu dinleyen, hatayı bir daha tekrarlamamak üzere pişmanlık gösteren gençler elbette erdem sahibi, geleceğinden ümitli olduğunuz insanlardır. Ya anlamayana, hatasını kabul etmeyene ne demeli? Onlardan ümit kesmemek için sebep bırakmıyorlar doğrusu. Rahmetli Ayvaz Gökdemir’in “Erken Kifayet Duygusu” diye bir yazısı var, tekrar tekrar, özümseyerek okumalıdır gençler.Burada gençten kastımın benden en az 10 yaş küçük herkes, yani yaşı 55’in altındaki herkes olduğunu da belirtmeliyim.
* * *
Sevgili gençler, heyecanlarınızı aklınızla kontrol edin. Öfkenizi doğru yere ve doğru zamana saklayın. Büyükleriniz sizden bir şey rica ettiği zaman elbette onu kendi akıl süzgecinizden geçirerek, tahkik ederek kabul edin veya etmeyin. Ama “ben yaptım o halde doğrudur” gibi bir yaklaşımla peşinen itiraz ediyorsanız, eleştirilmeyi hazmedemiyorsanız “büyüğe saygı” ilkesini çiğniyorsunuz demektir.
Bizler sizlerin sadece iyiliğini isteriz. “Küçüğe sevgi” ilkesini yaşattığımızdan bizi tanıyanlar herhalde şüphe etmiyordur. Burnunuzun kanamasına bile razı olmayız. Sizden bir şey istiyorsak, sebepsiz değildir. Aklınıza yatmıyorsa “niçin?” diye sorun, ama cevabı sabırla dinleyip anlamaya çalışın. Sizden isteneni, izzeti nefis meselesi yaparak peşinen reddetmeyin. Nefsinize ağır gelse, zorunuza gitse bile yapmanız istenen şey, sizin faydanızadır.
Üzüntülerimizin bir işe yaraması ümidiyle...