GÖNÜLE DÜŞEN ATEŞ: NEVRUZ VE ÇEVRE KİRLİLİĞİ

Prof. Dr. Orhan KAVUNCU

Yöreden yöreye daha erken veya daha geç olmakla birlikte Nevruz genel olarak 21 veya 22 Mart günü olarak bilinir. Bu tarih, 12 hayvanlı eski Türk takviminde, bir hayvan yılının bitip bir sonrakinin başladığı tarihtir. Meselâ 21 Mart’ta domuz yılı bitiyor, sıçan yılı başlıyor. Her yıla 12 hayvandan birinin karşılık geldiği 12 yıllık devir, Kazak Türkçesinde bir “müşe” olarak söylenir: Sıçan (2008), Sığır, Pars, Tavşan, Balık, Yılan, At, Koyun, Maymun, Tavuk, İt ve Domuz(2019). Bu takvim yakın zamana kadar Anadolu’nun bazı yörelerinde kullanılırdı; Kazakistan, Sibirya ve Moğolistan’ın bazı yörelerinde bugün hala kullanılmaktadır.

Nevruz, bahara başlamanın sevinci ve mutluluğudur. Nevruz dördüncü cemredir. Cemrelerin birincisi 20 şubatta havaya, ikincisi 27 şubatta suya, üçüncüsü 5 veya 6 martta toprağa düşer. 21 Mart’ta ise cana düşer. Ağaçlar çiçek açtıkça, koyunlar kuzuladıkça, yüreğimizde bahar duyguları depreşmeye, kıpırdaşmaya başlar; dördüncü cemre gönüle düşer.

Atalarımız, bu bahara çıkışın, tabiattaki canlanmanın ve yeşermenin sevincini Nevruz olarak kutlaya gelmişler. Sibirya’da havalar daha geç ısınırmış, onun için haziran ayında kutlamışlar Ergenekon’dan çıkışı. Budist olmuş bazı kardeşlerimiz, yine Ergenekon’u kutlamaya devam etmişler. Güneye ve batıya uzandıkça göç yolları, havalar da daha erken ısınır olmuş; Ergenekon’dan çıkış Mart’a kaymış, hatta bazı yörelerde şubata. Dinimiz İslâm olduktan sonra İran’a, Anadolu’ya gelmişiz. Nevruz da haliyle dini hikâyelerle birleşmiş; Âdem’le Havva’nın Arafat’ta buluştuğu gün, Hz. İbrahim’in Kâbe’de putları kırdığı gün, Hz. Yunus’un balık tarafından karaya bırakıldığı gün olmuş Nevruz. Alevi-Bektaşi kültüründe de Nevruz, Hz. Ali’nin doğdu gün, Hz. Ali’yle Hz. Fatma’nın evlendiği gün, peygamberimizin Hz. Ali’ye velâyetini bildirdiği gün olmuş.

Sözün özü, Nevruz bizim; yani baharın oğlak dönencesinde başladığı coğrafyada yaşayan herkesin; İran ve Turan halklarının müşterek bayramıdır Nevruz. Onda şiddet yok, öfke yok, kin yok, nefret yok. Onda bahara çıkmanın neşesi var, onda tabiattaki canlanmanın mutluluğu var; sevgi var, yaşama sevinci var.

Nevruz kutlu olsun. Bu Nevruz dolayısıyla, tabiatı, içinde yaşadığımız çevreyi daha bir bilinçle kavrayalım.

Çevre kirliliği, herkesin meselesidir; elbette Türk Milliyetçilerinin de meselesidir. Niçin mi? Her şeyden önce, Hazar Denizinin öbür tarafında, Güzel Türkistan’da Aral’da su azalması ve kirlenmesiyle nükleer kirlenme benim soydaşlarıma zarar veriyor. Dahası, dünyanın ekolojik dengesi bozuldukça biyolojik denge de bozulacak, her çeşit canlının varlığını devam ettireceği şartlar ortadan kalkmaya yüz tutacak, tabii ki, insanlık da bundan nasibini alacaktır. O insanlığın içinde istisna topluluk olmayacak. Türk Milleti de en az, bütün diğerleri kadar zarar görecek.

Sera etkisi yapan gazların atmosfere salınmasını azaltmayı hedefleyen Kyoto protokolü, aralarında Türkiye’nin de olduğu bazı ülkeler tarafından imzalanmıyor. Ülkelerin kendilerine göre gerekçeleri var. Bunlar haklı da olabilir. Ancak unutmamak lâzım ki, salınan gazlar, sera etkisi yaparak küresel ısınmaya yol açıyor ve bundan bütün yerküre ve bütün insanlık gittikçe artan hızlarda zarar görüyor. BMİDÇS (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi)’nin tarafları, geçtiğimiz Aralık ayında Endonezya’nın Bali adasında 13. defa toplandı. 2012’de süresi dolacak olan Kyoto Protokolündeki parametreleri değiştirme konusunda anlaşma sağlanamadı. Sadece, Kyoto protokolü yerine ikame edilecek metnin 2009 yılına kadar hazırlanması kararı alındı. Kyoto protokolüne taraf ülkeler arasında imza atmayan Amerika, Çin ve Türkiye gibi ülkeler mutlaka ikna edilmelidir. Bu ikna etme işi, BMİDÇS’nin şu andaki parametrelerini, herkesin kabul edeceği daha hakkani parametrelerle değiştirmek suretiyle olabilir. Meselâ Türkiye OECD ülkeleri arasında, fert başına gaz sürümü parametresinde çok aşağılarda olduğu halde, bunu nüfusla çarpınca en yukarılara çıkmaktadır. Oysa BMİDÇS, her ülkenin saldığı toplam gaz yerine, birim alandan ve dolayısıyla toplam yüzölçümü alanından sürülen gaz gibi bir parametre geliştirebilir.

Acele etmek zorundayız. Tahminler, yerkürenin sonunu, çok uzağa götürmüyor. Bunlarda belki biraz mübalağa vardır. Ne var ki bu tahminlerin aşırılıkları törpülense bile, geriye kalan yine göreceli yakın bir sondur.

Isınan küremizde, tedbir alınmazsa, Nevruz neşesinin, yerini hüzne terk etmesi, baharda yeşermeyen ağaçların, kuzulamayan koyunların, kıpırdamayan gönüllerin sevinç yerine üzüntüye sebep olması çok uzak değildir.

Bütün bunların verdiği hüzne rağmen Türk Dünyasının Nevruz Bayramı kutlu olsun!