Doğu Türkistan’daki Olayların Birinci Yıldönümü
5 Temmuz Doğu Türkistan’daki Urumçi olaylarının birinci yıldönümüydü. Urumçi’de kardeşlerimiz 5 Temmuz 2009 günü protesto gösterileri yapmak için sokağa döküldü. Çünkü Doğu Türkistan’ın doğusunda, Çin’in ortalarında Guan Dong eyaletinin Şaoguan şehrindeki bir oyuncak fabrikasında, muhtemel bir namus meselesi yüzünden çıkan olaylarda Uygur işçiler Çinliler tarafından ölesiye dövülmüş, Çim kaynaklarına göre 18 (önce 2 dediler) Uygur genci ölmüştü. 2003 yılından beri Uygur köylerinden her yıl 16–20 yaşlarında çoğu kız, 3–4 genç toplanıp zorunlu işçi olarak çalıştırılmak üzere bu Guan Dong eyaletindeki fabrikalara götürülür, bu şekilde götürülen çocukların sayısı şu ana kadar 250 bini geçmiştir. Bu çocuklara oralarda sarkıntılık yapılır. Bu çocuklar oralarda asimile edilir. Bu sayede Doğu Türkistan toprakları boşaltılır, Çinlilerin iskânına açık hale getirilir.
2009 yılı Haziran sonlarında meydana gelen olaylar, fabrika yöneticilerinin cinsel tecavüze yeltenmesi üzerine sevdiği kızı korumak isteyen Uygur gencin ve arkadaşının Çinliler tarafından linç edilmesi, sonra diğer Uygur işçilerin müdahalesi üzerine güvenlik güçlerinin devreye girip bu işçilerin üzerine ateş açmasıyla gelişmiştir. Bunu duyan Urumçi halkı, “artık canımıza tak dedi” diyerek 5 Temmuz günü sokağa dökülmüş, Şaoguan şehrinde öldürülen Uygurların katillerinin bulunup cezalandırılmasını istemiş, ancak güvenlik güçlerinin müdahalesiyle, Çin resmi makamların açıklamasına göre 197 kişi ölmüştür. 7 Temmuz günü de Urumçi’ye yerleşmiş bulunan Hanzu’lardan (Çin’deki ana etnik grup) önceden hazırlanmış bir grup genç Uygurlara saldırmış çıkan sokak olaylarında hükümet güçlerinin de desteğini alan bu Çin dazlakları binlerce soydaşımızın ölümüne sebebiyet vermiştir.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin haber kaynaklarından edinilen bilgilere göre, olaylarla ilgili soruşturma, tutuklama ve yargılamalar bir yıl sonra bugün bile devam etmektedir. Ne hazin bir haksızlıktır ki, 5 Temmuz olaylarından bugüne kadar idam cezasına çarptırılan Uygurların sayısı 34’e ulaşmıştır. Bu rakam, Çin resmi makamlarının açıkladığı rakamdır; gizli idamların çok daha fazla olduğu ve halen devam ettiği söylenmektedir. 9 Aralık 2009 günü, 5 Temmuz olaylarından sonra Kamboçya’ya sığınmış olan 20 Uygur Türkü, bu ülke tarafından Çin’e iade edilmiş olup, bunların akıbetinden haber yoktur. Uluslararası af örgütü ve Gözleme Komitesi Amnesty, Pekin’den Kamboçya’nın Çin’e zorla iade ettiği bu 20 kardeşimizin akıbeti hakkında açıklama istemiş, ancak bugüne kadar Çin’den bir açıklama gelmemiştir.
Uygur kaynaklarında aldığımız bilgilere göre Çin, olaylardan sonra 2 milyon kilometrekarelik Doğu Türkistan’da telefon ve internet hizmetlerini kapatmış, hemen her yerleşim yerine defalarca operasyon düzenlemiş, çok sayıda genci tutuklamıştır. Tutuklanan bu gençlerin çoğunun kimliği Dünya kamuoyunda bilinmemektedir, bilinenlerin de akıbeti meçhuldür. Bugün Doğu Türkistan’da seyahat hürriyeti yoktur, bir kasabadan en yakın bir kasabaya gitmek dahi izne tabidir. Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz temel hak ve hürriyetlerden mahrumdur.
* * *
Geçen yıl olanlar Doğu Türkistan’da ilk değildir. Çin hükümeti, Çin’in Doğu Türkistan’ı kontrol altına almaya başladığı 18. Asır sonlarından beri bu acımasız politikalarını devam ettirdi. Hanedanlar değişti, sistem değişti, ama Çin zulmü değişmedi; Doğu Türkistanlıların her barışçı talebini cebir ve şiddet kullanarak reddetti.
Bu talepler cümlesinden olarak 1990’dan bu tarafa üç büyük olay meydana gelmiştir. 4 Nisan 1990’da Barın’da, 4 Şubat 1997’de Kulca’da ve nihayet 2009’da Urumçi’de Çin yönetimin haksız uygulamalarına barışçı yollardan tepki gösteren kardeşlerimize Çin güvenlik güçler silahla karşılık vermiş, temel hak ve hürriyetleri talep etmekten başka niyeti olmayan insanlar terörist, fundamentalist İslâmcı veya bölücü muamelesi görmüşlerdir. Oysa bu son üç olayda da, ya dini bir ibadet engellenmiş, ya genç insanlar özellikle de kızlar zorla başka yerlere çalışmaya götürülmüş ve oralarda insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılmıştır. Doğu Türkistan halkı da bu uygulamalara karşı tepkilerini barışçı yollardan dile getirmek istemiş, Çin güvenlik güçleri de toplantı ve gösteri hürriyeti olması gerekirken, kalabalıkları silahla ve şiddetle dağıtmıştır. Çin kapalı kapılar ardında Uygurları yok etmeye yönelik politikalarını acımasızca sürdürmektedir. Çin’in bu acımasız baskı siyaseti dayanılmaz hale gelmiştir. Doğu Türkistan Türklüğünün feryadına Dünya devletleri ne yazık ki yeterli derecede sahip çıkmamaktadır.
Dünyanın bu olayları iyi anlaması gerekir. Vicdanı olan herkes bilmelidir ki, Çinliler Doğu Türkistan Türk halklarını, dil, inanç ve kültürlerini unutturarak asimile etmek, bu asimilasyona direnenleri de Fiziken yok etmek niyetindedir. 5 Temmuz Urumçi olayı ve öncekiler, Çin’in uyguladığı bu asimilasyon politikalarına karşı gösterilen en masumane tepkilerdir. Çin bu masum tepkilere dahi tahammülü olmadığını göstermiştir.
5 Temmuz’un yıldönümünde Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin acılarını paylaşıyoruz. Mübarek Miraç Kandilinde Rabbimizden kardeşlerimize yardım niyaz ediyoruz.
* * *
TERÖRLE MÜCADELEDE DOĞRU HEDEF
Çin kardeşlerimize bunları yaparken Türkiye’de etnik ihanet olanca hışmıyla ortalığı kana bulamaya çalışıyor. Askeri karakollara baskınlar düzenliyorlar, yollara mayın döşüyorlar, kırsal kesimde v ve kentsel yerleşim yerlerinde askeri araçlara, polislere pusu kuruyorlar.
6 Temmuz gecesi Hakkâri/Şemdinli/ Beyyurdu bölgesinde böyle bir saldırı püskürtüldü, 11 PKK militanı öldürüldü. Şimdi bakın, bunlar için Van’da örgüt yürüyüş düzenledi, örgüt lehine sloganlar atılıp, esnafa ve polise saldırılar olunca gösterilere polis müdahale etti. Devlete karşı isyan etmiş olanlar, devlet karakoluna saldırıda ölenler için devletin hükümranlık alanında yürüyüş yapmak, bu yürüyüşe müsaade etmek nasıl bir iştir? Türkiye’den başka nerede böyle bir müsamaha olabilir? İşte görüyorsunuz Çin, ibadet etmek için, öldürülenlerin katillerini bulup cezalandırın diye gösteri yapanlara bile Doğu Türkistan’da, Tibet’te müsaade etmezken Türkiye’de üstelik bazı yazar ve siyasetçiler bu gösterilere hoşgörüyle bakıyor.
Van’daki gösteriye katılan belediye başkanı ve milletvekili, halkı devlete isyana teşvik etmişlerdir, T.C. Başbakanı ve Genel Kurmay Başkanına hakaret etmişlerdir. Soruyorum İç İşleri Bakanlığı bu Belediye Başkanını görevden almalı değil mi? Soruyorum Cumhuriyet Savcıları bu milletvekili için soruşturma başlatıp, dokunulmazlığının kaldırılmasını TBMM’den istememeli mi?
Durumun vahametini anlatmaya söz yetmez. Zaten önceki bir yazımın başlığını, Genel Kurmay Başkanımız da kullanmıştır: “Sözün Bittiği Yer” demiştir. Bu şartlarda TBMM ne yapıyor? Zaman, ihanet odakları gün gibi ortadayken, oy hesabı yapıp rakibi yıpratmaya yönelik ayak oyunları zamanı değildir. İktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerimiz ağız dalaşını bir tarafa bırakıp, karşı tarafı suçlu göstermeye çalışmak yerine yangını hep birlikte söndürmenin yollarını aramalı değiller mi?
* * *
KIRGIZİSTAN YÖNETİMİ DİKKATLİ OLMALI
27 Haziran’daki referandumun ardından Roza Otunbayeva yemin ederek göreve başladı. Kabul edilen anayasayı ve onunla birlikte kurulması öngörülen parlamenter sistemi istemeyenler şimdi 10 Ekim’deki seçimlere kadar olayların durulmasını engellemeye çalışacaklar. Nitekim gelen haberler arasında güneyde Oş, Celalabat, Özgen gibi şehirlerde polis kıyafetli insanların arama yapmak gerekçesiyle Özbek ve Türk evlerine girip çalıp çırptığı söylenmektedir. Kırgızistan yönetimi çok dikkatli olmak, bu kabil münferit olayları engellemek, polis kıyafetiyle evlere giren bu insanları yakalayıp cezalandırmak durumundadır.
Yönetimin demeçlerinden anlaşıldığına göre, Türkiye ve Kazakistan’ın insani ve diplomatik yardımları ciddiye alınmaktadır; bu sevindirici bir durumdur. Özbekistan’la ilişkilerin kötüye gitmesini engellemek için de çaba gösterilmelidir. Kırgızistan’ın istikrar ve huzuru bölge ülkelerinin güvenliğinin de teminatıdır. Özbekistan da bunu dikkate almalı, Kırgızistan’ın çabalarını karşılıksız bırakmamalıdır. Türkiye de Kırgızistan’a yaptığı yardımın bir benzerini, Özbekistan’a sığınmış bulunan ve sayısı 50 binleri geçmiş olarak ifade edilen Kırgız vatandaşı Özbeklere ulaştırılmak üzere Özbekistan’a da yapmalıdır.
Unutmamak gerekiyor: Türkistan Cumhuriyetlerinin gelecekte güçlü bir şekilde var olmaları, çekişmelerden değil, birlikten geçiyor.