Doğu Türkistan’da Çin Vahşeti, İnsanoğlunda Duyarsızlık Devam Ediyor

5 Temmuz 2009, Urumçi’de zulme isyan eden kardeşlerimizden yüzlercesinin öldürüldüğü, binlercesinin tutuklandığı olayların yıldönümü. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Urumçi ve Kâşgar’ı ziyaret ederken Orta Çin’de Guan Dong eyaletinin Şaoguan şehrindeki bir oyuncak fabrikasında, Çinli işçilerin Uygur işçilere saldırması üzerine meydana gelen olaylarda 18 Uygur (Çin önce 2 dedi, Uygur kaynaklar bu sayının 60–70 gibi çok daha fazla olduğunu söyleyince 18 dendi) öldürülmüştü. Bunun duyulması üzerine önce Urumçi’de, sonra başta Kâşgar olmak üzere Doğu Türkistan’ın diğer şehirlerinde halk, Şaoguan şehrinde öldürülen Uygurların katillerinin bulunması istemiyle toplanıp gösteri yapınca olaylar meydana geldi. Ölü sayısı 500’ü geçti, yönetim, evlerden insanları, yaşlı kadın ve çocuklar hariç, gösteriye katılsın katılmasın toplayıp götürdü.

 

Çin ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin resmi yetkilileri, olayları Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir ve diğer yöneticilerinin tahrik ettiğini ve ölen Uygurların suçlu olduğunu iddia etti ama öldürüleceğini bile bile insanların sokağa dökülmesi bu kadar basit bir tahrik sebebine indirgenemez. Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin anlattığına göre işin aslı şu:

 

Hemen her sene Uygur köylerinden 16–20 yaşlarındaki çoğu kız, 3–4 genç toplanıp zorunlu işçi olarak çalıştırılmak üzere bu Guan Dong eyaletindeki fabrikalara götürülür. Dünya Uygur Kongresi Genel Sekreteri İsa Dolkun’un, www.haberakademi.net muhabiri Ebru Doğan’a bildirdiğine göre, 2003’ten bu yana devam eden bu uygulamada bugüne kadar 250 bin kadar genç götürülmüştür. Bu bir çocuktan fazlasını yapmanın yasak olduğu Doğu Türkistan’ı boşaltma politikasıdır. Bu işçi olarak götürülen gençleri asimile etme politikasıdır. Yine Doğu Türkistan’dan gelen haberlere göre bu fabrikalarda kızlara cinsel sarkıntılık yapılır, fuhşa zorlanır, sonunda bazı çocuklar “kötü yola”, yani barlara, pavyonlara, genel evlere düşer.

 

Şaoguan şehrinde meydana gelen olaylar, böyle bir sarkıntılık veya benzeri tahrik olayı üzerine çıkan bir namus meselesi olduğunu düşündürüyor. Aksi takdirde insanların, bağımsızlık mücadelesi yapan bir örgütün isteğiyle ölümü göze alarak sokağa dökülmesi beklenmez. Demek ki bıçak kemiğe dayanmış. Meşhur “Kaplan ve Ejderha” filmindeki gibi, ama çağdaş bir aşk hikâyesi, belki de Şaoguan’daki olayları tırmandırmıştır.

 

1998’de Gulca’daki olaylar da, benzer şekilde, yine bir ramazan ayında, halkın son derece makul talepleriyle başlamış, ama Çinliler yine benzer şekilde kalabalıkların üzerine şiddetle gitmişlerdi. Bu defa yönetim daha da sert bir tutum içine girmiş, daha da çok canı yakmıştır.

 

Bu Ramazan ayında da Çin baskılarını artırarak devam ettirmektedir. Toplu ibadet, teravih namazı, toplu Kur’an okuma yani mukabele, gençlerin ve çalışanların oruç tutması yasaklanmıştır. Tepkiler üzerine çıkan olaylarda yine kardeşlerimiz öldürülmüş ve tutuklanmışlardır. Hasta insanların hastane olan yerleşim yerine gitmeleri izne ve temiz kâğıdına bağlanmış olup açık bir seyahat özgürlüğü engellemesi vardır. Son olaylarda buna tepki yüzünden 40 kadar insanın öldüğü bildirilmektedir.

 

Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, Dünya kamuoyu Çin’e karşı tavır geliştirmeli, Çin aşağıdaki İnsan Hakları ihlâllerini durdurmalıdır:

 

- İbadet Hürriyeti ihlâlleri

- Seyahat Hakkı İhlâlleri

- Mülkiyet Hakkı ve Memleketinde Çalışma Hakkı
- Bilgi ve Haber Edinme Hakkı
- Gösteri ve Toplanma Hakkı
- Can ve Mal Güvenliği Hakkı

 

Türkiye’de sivil toplum kuruluşları ortak tepkiler geliştirmeli, aydın platformları oluşturulmalı, internette imza kampanyaları açılmalıdır.

 

Dışişleri bakanlığımız beklediğimiz bir işi yapmış, Çin Büyükelçisi Dışişlerine çağrılarak yukarıdaki insan hakları ihlâlleri iddialarına ilişkin bilgi vermesi istenmiştir. Çin’den yapılan resmi açıklama ise kargaların bile güleceği cinstendir: “Çin anayasasının verdiği haklar çerçevesinde herkes ibadet özgürlüğüne sahiptir” (!). İktidar Çin ile ilişkilerde bu baskıları gündemin birinci maddesi yapmalıdır. BM Güvenlik Konseyi nezdinde girişimlerde bulunulmalı; Çin’in Güvenlik Konseyi üyeliği sorgulanmalıdır; Çin’e karşı bir BM Genel Kurul kararı alınması yolunda girişimlerde bulunulmalıdır.