BÜYÜK TÜRK MİLLETİ, AZİZ TÜRK OCAKLILAR

Türk milliyetçiliği tarihinde 3 Mayıs 1944 tutuklamaları, son derecede ibret verici bir dönüm noktasıdır. 1940’larda milliyetçiler, İkinci Dünya Savaşı’nın sona yaklaştığı sırada, yaşanan geçerli durumdaki değişimlere paralel olarak siyasi tavır değiştiren zamanın iktidarı karşısında, inandıkları doğruları savunmaya devam etmişlerdi. Nihal Atsız, dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na hitaben yazdığı açık mektuplarda, bilhassa Millî Eğitim camiası içinde yıkıcı faaliyetlere göz yumulduğunu belirterek daha önce bir beyanatında Türkçü olduğunu ifade eden Başbakan’ı, tedbir almaya davet ediyordu. Sabahattin Ali tarafından, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in de teşvikiyle aleyhine açılan hakaret davası için Ankara’ya gelen Atsız, Türkçü gençler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanır. 3 Mayıs 1944’te yapılan duruşmada ve sonrasında da büyük bir kalabalık vardır. Neticede, 19 Mayıs Bayramı kutlamalarında Millî Şef, Atsız ve arkadaşlarını, ırkçılık-Turancılık yaparak Türkiye’nin komşusuyla (Sovyetler Birliği kastediliyordu.) arasını açmakla suçladı. Bunun üzerine tutuklanan Türk milliyetçisi aydınlar, büyük bir zulme maruz kaldı; mahkemelerde yargılandı, tabutluklarda işkence gördüler. Haksız suçlamalar ve tabutluklar, o ülkücü insanları, Nihal Atsız’ı, Zeki Velidi Togan’ı, Alparslan Türkeş’i, Fethi Tevetoğlu’nu, Reha Oğuz Türkkan’ı, Hüseyin Namık Orkun’u, Hasan Ferit Cansever’i, Nejdet Sançar’ı, Zeki Sofuoğlu’nu ve diğer büyüklerimizi inançlarından ve ülkülerinden vazgeçiremedi. Bu mücadeleyi ve kahramanlarını her zaman saygıyla anıyoruz.

Ülke ve millet olarak son yıllarda, bütün dünyayı etkileyen korona virüsü salgınının yanında, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkileri devam ederken 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilimizde büyük yıkıma ve 50 binin üzerinde can kaybına mal olan depremlere maruz kaldık.

Deprem felaketi karşısında milletçe gösterdiğimiz örnek dayanışmayı, maalesef siyasi çekişmeler gölgeledi. Ülke ekonomisinde salgından önce başlayan sıkıntılar; salgın, Rusya-Ukrayna Savaşı ve deprem felaketinin etkileriyle daha da ağırlaştı. Seçimler dolayısıyla artan siyasi gerilimi de yaşadığımız bu süreçte, Türkiye ve Türk milleti olarak birlik ve beraberliğimize halel getirecek eylem ve söylemlere karşı dirençli ve uyanık olmalıyız. Bu konuda, Türk milletine önderlik yapma görevi; millî şuur sahibi; aklı, bilimi ve ahlaki değerleri rehber edinmiş Türk milliyetçisi aydınlar, bilim adamları ve siyasetçilerdedir. 1944’te, dönemin geçerli ortamında âdeta kurban edilen Türk milliyetçileri, bugün sadece siyaset olarak değil; zihin ve fikir olarak da bölünmüş bir manzara arz etmektedir.

Hatırlatmak isteriz ki, tarihte kurduğumuz en uzun süreli büyük hanedan imparatorluğu olan Osmanlı Cihan Devleti’nin dağılma döneminde, Türklüğü yeniden ayağa kaldırmak için Türk Ocaklarını kuran ve destekleyen Türk milliyetçileri, o dağılan İmparatorluk’un küllerinden, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğmasına da öncülük ve önderlik ettiler. Türk milliyetçiliği fikrine ve millî devlet-üniter yapı esasına göre kurulan Cumhuriyet’imizin 100. yılını idrak ettiğimiz 2023 yılında, Türk Ocakları olarak Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Türkiye’nin ve Türk milletinin gelecek ufkuna dair kapsamlı bir eser hazırlamaktayız. On iki temel konuda, alanlarında uzman ilim ve fikir adamlarına hazırlattığımız bu eseri, inşallah Ekim ayında Türk milletine armağan edeceğiz. Ana fikrimiz, değişen dünyada, dijitalleşmenin hayatımızın bütün alanlarını kuşattığı bir iklimde; küresel salgın tecrübesinin bir kez daha teyit ettiği gibi, tarım ve su kaynaklarının yanında, katma değer üreten yeni teknolojilere sahip olmayan ülkelerin karşılaşacağı meselelerin çözümünde millî devletlerin, hayati önemi haiz olmaya devam edeceğidir. Yine aynı süreçte, sığınmacılar ve düzensiz göçmenler meselesinin de esas itibarıyla millî devlet yapılarına karşı küresel egemen güçlerin kullandığı bir araç hâline geldiği; aile kurumunun büyük bir krize girdiği de gözlenmektedir. Savunma sanayisinden bilgi ve iletişim teknolojilerine, gıda ve tarımdan eğitim ve bilime kadar çeşitli alanlarda sadece takipçi değil yaratıcı ve icatçı ülkeler arasında olmayı hedeflemek ve bunu gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için akıl ve bilimin önderliğinin yanında vatansever ve milliyetçi bir ruha sahip olmak şarttır. Kısacası, Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılı; kapsayıcı, birleştirici Türk milliyetçiliği bakış açısı tarafından inşa edilmelidir.

Dünyanın yeni denge arayışları içinde olduğu günümüzde, 1990’lardan günümüze uzanan süreçte, Türk devlet ve toplulukları arasındaki ilişkilerin geldiği nokta, Türk Devletleri Teşkilatının ilanı, son derecede anlamlı olmakla birlikte, bu ilişkileri ekonomiden askerî iş birliğine, eğitim ve bilimden kültür ve sanat alanlarına kadar her konuda çok daha derinleştirmek, 3 Mayıs kahramanlarının aziz ruhlarını da şâd edecektir.

Türk milliyetçilerinin birlik ruhunu yeniden kurmaları, Türk milletine ve insanlığa önderlik edecek bir hamleyi başlatmaları elzemdir. Dünyada ve çevremizde meydana gelen gelişmeler Türk milletine, Türk Devleti’ne ve Türk milliyetçilerine bu önemli görevi yüklemektedir. Galip Erdem merhumun dediği gibi, “Türk milletini sevmekte birleşenler, birbirlerini sevmekte birleşmeğe de mecburlardır. Aksi takdirde millet sevgileri, kimsenin inanmayacağı boş bir laftan ibaret kalır.”.

Bu vesileyle 3 Mayıs Türkçüler Günü’nü kutluyor, dönemin mağdurları olan büyüklerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

Prof. Dr. Mehmet ÖZ

Türk Ocakları Genel Başkanı