LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN 100. YILI DOLAYISIYLA TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ’NİN AÇIKLAMASI
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN 100. YILI DOLAYISIYLA TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ’NİN AÇIKLAMASI
Türk Millî Mücadelesi’nin zaferle sonuçlanmasından sonra yeni Türk Devleti’nin bağımsız bir devlet olarak tescili bakımından “uluslararası belge” niteliğindeki Lozan Antlaşması’nın 100. yılını idrak ediyoruz.
Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de âdeta bir teslim anlaşması olan Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Tarih boyunca hür ve bağımsız yaşamaya tutkun olan Türk milleti, işgallere karşı direniş örgütlenmesini başlatmış; 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle millî sınırlar içinde vatanın bölünmez bütünlüğü ve milletin bağımsızlığını temel ilkeler olarak dünyaya ilan etmişti. İstanbul’da toplanan Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Millî Mücadele’nin ana çerçevesini oluşturan Misak-ı Millî kabul edilmiş (28 Ocak 1920), bunun üzerine İtilaf Devletleri baskıyı arttırmış, İstanbul yeniden ve bu defa resmen işgal edilince de Mustafa Kemal Paşa’nın çağrısıyla Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştı (23 Nisan 1920). Türk Millî Mücadelesi’ni, o tarihe kadar Temsil Heyeti Başkanı olarak yürüten Mustafa Kemal, bundan sonra Meclis Başkanı olarak TBMM ile birlikte ülkenin işgalden kurtarılması için bütün milleti seferber etti. İstanbul Hükûmeti’ne baskılarla kabul ettirilen ve âdeta bir ölüm fermanı niteliğinde olan “Sevr Projesi”ni tanımayan Türk milleti, bütün olumsuz şartlara rağmen Mustafa Kemal Paşa liderliğinde “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla Millî Mücadele’yi zaferle sonuçlandırdı. Neticede imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra da İtilaf Devletleri, Ankara ve İstanbul hükûmetlerine, barış görüşmeleri için çağrı gönderince görüşmelerde Türk tarafındaki ikiliğin yol açacağı sıkıntıları da göz önünde bulunduran TBMM, tartışmalı şekilde olsa da, 1 Kasım 1922’de saltanatı hilafetten ayırarak kaldırdı ve ülkede sadece TBMM Hükûmeti’nin yetkili olduğunu dünyaya ilan etti.
Türkiye’nin İsmet Paşa başkanlığındaki bir heyetle temsil edildiği Lozan Barış Görüşmeleri, 20 Kasım 1922’de başladı; görüşmelerin tıkandığı bir aradan sonra 24 Temmuz 1923’te imzalanan antlaşmayla sona erdi. Antlaşmalar, sonra ilgili ülkelerin meclislerinde onaylanacaktır.
Lozan Antlaşması görüşmelerinde Türk heyetine verilen talimatın ana çerçevesi, Misak-ı Millî’dir. Heyete, Türk milletinin tam bağımsızlığı açısından vazgeçilmez nitelikte olan “kapitülasyonların kaldırılması” ile “Ermeniler için yurt talep edilmesi”nin kırmızı çizgiler olduğu, bu konularda kesinlikle taviz verilmemesi talimatı verilmiştir.
İsmâil Safa’nın ifadesiyle amaç; “borçsuz, azınlıksız, istiklâli tam, sınırlarında mazlum ve zincir sesi olmayan bir vatan” idi. Lozan Antlaşması hakkında yapılan değerlendirmelerde en çok gözden kaçırılan nokta budur. Lozan Antlaşması sonucunda Musul meselesi gibi bazı hususlarda Misak-ı Millî tam olarak gerçekleştirilememiş olsa da büyük zorluklarla yurdu işgalden kurtardıktan sonra İtilaf Devletleri ile yeniden savaşa girmenin yol açacağı daha büyük sıkıntılar dikkate alınmıştır. 1880’lerden Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar şu veya bu yolla başka devletlere verilmiş olan Mısır, Kıbrıs, Kuzey Afrika, 12 Ada vb. yerlerin fiilî durumunun Lozan Antlaşması’yla hukuki hâle gelmesini, Lozan’ın bir başarısızlığı veya hezimet oluşu şeklinde yorumlamak cehalettir. Millî Mücadele olmasaydı, Sevr ile sadece buraları değil bugünkü vatan topraklarından Orta Anadolu dışındaki yerlerin tamamına yakını elimizden çıkmış olacaktı. Kapitülasyonların kaldırılması ve Düyun-ı Umumiye yönetimine son verilmesi ile dönemin şartlarında onurlu ve Türk bağımsızlığını teminat altına alan bir antlaşma imzalandı. İleriki yıllarda, Boğazlar Meselesi ve Hatay gibi konularda şartlar elverişli duruma geldiğinde Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın nasıl davrandığı ve hele hele hasta hâliyle Hatay’ın anavatana katılması sürecinde ne derecede faal bir siyaset güttüğü tarihe geçmiştir. Ömrü vefa etseydi Musul meselesinde de aynı şekilde davranacağı muhakkaktır.
Netice olarak Lozan Antlaşması, yeni Türk Devleti’nin uluslararası camianın şerefli bir üyesi olarak kendisini dünyaya kabul ettirdiği; gerçekçi ve onurlu bir barış antlaşması olması itibarıyla da Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan diğer devletlerin imzalamak zorunda kaldıkları antlaşmalar gibi, bir sonraki savaşın tohumlarını taşımadığı için tarihin en uzun süreli antlaşmalarından biri olmuştur. Bu vesileyle Millî Mücadele’mizin TBMM Başkanı ve Başkomutanı, Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, İsmet İnönü ve Lozan Heyeti’ni ve bütün Millî Mücadele kahramanlarını saygı, rahmet ve şükranla anıyoruz.