POSTMODERN PUTPERESTLİK VE SÖZDE DİNDARLIK BU İŞTE
1 Temmuz, Çin Komünist Partisinin 100’üncü kuruluş yıl dönümüymüş. Hâlen ABD ile her alanda küresel egemenlik yarışına girmiş olan Çin Halk Cumhuriyeti, bunu da çok başarıyla yürüttüğü halkla ilişkiler kampanyalarına malzeme yaptı. Bu maksatla sadece kendine ait yazılı ve görsel araçlarından değil, çeşitli ülkelerdeki ideolojik duygudaşı partilerin gazete ve ekranlarından da yararlandı.
Çin; ABD ve Rusya’nın yanı sıra, dünyanın en büyük emperyalist güçlerinden biri. Amerika ve Rusya gibi sert gücünü kullanmak yerine, farklı bir yöntemi tercih ediyor; askerî gücünü bir tehdit unsuru olarak arkada bekletirken ekonomik, teknolojik ticari ve finansal gücünü çok etkili şekilde kullanıyor. Afrika ve Asya’da çok sayıda ülkeyi, kredi vererek, yatırımlar yaparak güdümüne almayı başardı. Hâlen hayata geçirmek için yoğun çaba harcadığı “kuşak-yol projesi” bu yüzyılın en büyük emperyalist atağıdır. Türkiye’de son yıllarda Çin şirketlerinin bazı alt yapı projelerinde yer aldığını, banka ve liman işletmesi satın aldığını biliyoruz. Son olarak TCMB’nin Çin Merkez Bankası ile “swap” anlaşması yaptığı açıklandı.
Çin Komünist Partisinin yüzüncü yılını hararetle kutlayanlar arasında, ülkemizde iktidara destek veren gazetelerin amiral gemisi konumundaki gazetenin de bulunması, her açıdan üzücü ve düşündürücüydü. Bir sayfayı Çin’e övgüler yapmak için kullanma ihtiyacını neden duydular? Bunu nasıl bir bağlantının hesabıyla yaptılar, bilemiyoruz. Ama bunu yaparken Çin Komünist Partisinin yönetimindeki Çin devletinin 1951 yılında işgal ettiği Doğu Türkistan halkına, Uygur Türklerine yetmiş yıldır kan kusturduğunu, tam bir soykırım yaptığını, insanlık suçu işlediğini unuttular. Dünyanın hâlen hukuk, demokrasi ve ekonomik alanlarda en gelişmiş ülkelerinin parlamentolarından Çin’i soykırım yapmakla suçlayan kararlar çıktığını, ortak bildiriler yayımlandığını, insan haklarıyla ilgili kuruluşların sürekli girişimler yaptığını da görmek istemediler. Ekonomik zaafları, yabancı sermaye ihtiyaçları nedeniyle Çin hâkimiyetini kabullenme zilletini tercih eden çoğu Müslüman üçüncü sınıf ülkelerin safında yer aldılar.
Bu dünya; inananlar açısından, hem insanlar hem de onları yönetenler için bir imtihan süreci. Herkes inancına, karakterine, ahlakına uygun olanı yapıyor. Bazıları parayı, çıkarı, ikbali kutsallaştırıp put hâline getiriyor. Bu yüzden dünyamız dini, şekilden ve görüntülerden, öz anlamından yoksun ritüellerden ibaret kalıplarla yorumlayan, dindarlığın bu olduğunu sanan postmodern putperestlerin, doymak bilmeyen hırsları, nefsani tutkularının etkisiyle giderek kirleniyor. Ama neyse ki bu karamsar görüntüyü ruhuna, vicdanına sığdırmayıp itiraz eden, insanlığının gereğini yapanlar da çıkıyor. Muazzam para imkânlarını seferber ederek suçluluğunu propagandayla örtmeye çalışan Çin’e, dünyanın birçok yerinden bilim adamı, sanatçı, sporcu, siyasetçi ve yazarın itiraz ettiği bilinmektedir.
Evet, günümüzde tablo bu; kimileri zilleti, parayı kimileri de izzeti, Hakk‘ı ve haklıdan yana olmayı, hukuk ve adaleti tercih ediyor; herkes kendisine yakışanı yapıyor vesselam.