9 EYLÜL 1922: İZMİR’İN DAĞLARINDA AÇAN ÇİÇEKLER
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da kuşatılan Yunan ordusunun büyük kısmının akşam saatlerine doğru etkisiz hâle getirilmesiyle sonuçlanan “Başkomutanlık Meydan Savaşı”nın ertesi günü, Mustafa Kemal ordularımıza şu talimatı iletiyordu:
“Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini, verebilecekleri akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemelerini isterim. ORDULAR! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR, İLERİ!”
Bu emri, zaferin ardından gece saatlerinde Fevzi ve İsmet Paşalar ile yaptıkları durum değerlendirmesi üzerine yayımlamıştı. Zaferin kalıcı ve kesin hâle getirilebilmesi için, Anadolu’nun Yunan askerlerinden tamamen temizlenmesi gerekiyordu. Kaçmakta olan düşman askerlerine yeniden toparlanma fırsatı verilirse Trakya’da hazır durumdaki birliklerini İzmir ve çevresine getirerek İngilizlerin desteğiyle yeni bir direnme hattı oluşturabilirlerdi. Mustafa Kemal, daha baştan bu harekâtı on beş günde tamamlanacak tarzda planlamıştı.
Askerlerimiz takip harekâtını, zamanla yarışırcasına yürüttüler. Çünkü Yunan birlikleri dağılıp kaçarken geçtikleri köy ve kasabaları yakıp yıkarak, insanları vahşice katlederek, taş üstünde taş bırakmayarak yenilginin acısını çıkarmaya çalışıyordu.
9 Eylül’de düşmanı kovalayan kahraman süvarilerimiz, birkaç koldan İzmir’e girdi. Ahmet Zeki Bey’in 2. Süvari Fırkasının hemen ardından Mürsel Paşa’nın 5. Süvari Kolordusu saat 10 sularında İzmir’e girdiler. Bu esnada en önde yaya olarak yürümekte olan sekiz kişilik timden dört askerimiz, düşmanın açtığı ateş sonucu şehit düştü. Yzb. Şerafettin Bey ve birliği Yunan askerlerini dağıtarak Konak Meydanı’na ulaştı. Şerafettin Bey, göğsüne isabet eden mermiyle yaralanmıştı. Göğsü kan içinde olmasına rağmen Hükûmet Konağı’nın balkonuna çıkarak Türk bayrağını dikti.
Aynı saatlerde birliklerimiz Kadifekale’ye de bayrağımızı dikerek Çanakkale’de başlamış olan Millî Mücadele’nin, Bağımsızlık Savaşı’nın zaferle sonuçlandığını bütün dünyaya ilan ettiler.
Takip harekâtımızın diğer bir kolu, 5. Kolordu’muz, aynı hızla Eskişehir’den Bursa ve İzmit yönünde hedefe ulaştı, ilk başkentimiz Bursa da kurtarıldı. Kaçışan Yunan askerleri, Mudanya’da gemilere binmeye çalışırken birbirlerini eziyordu.
Harekâtı ön saflarda yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, 10 Eylül’de İzmir’e geldi ve doğrudan Hükûmet Konağı’na giderek balkondan ordularımıza hitaben şu konuşmayı yaptı:
“İlk verdiğim Akdeniz hedefine ulaşmakta ordumuzun gösterdiği gayreti ve fedakârlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Ordularımızın bundan sonra gösterilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır.”
Birliklerimiz Yunan askerlerini kovalayarak Boğazlar’a kadar geldi. Fransız ve İtalyan askerleri Gelibolu tarafına yönelirken İngilizler mevzilerde savunma düzenine geçtiler. Çok kritik bir durum oluşmuştu. Bir silahın ateşlenmesi durumunda İngiltere ile savaşa girebilirdik. Türklere karşı düşmanca fikirlerini eskiden beri gizlemeye gerek bile görmeyen Başbakan Lloyd George, tam anlamıyla çaresizlik ve şaşkınlık içindeydi. Müstemlekelerinden muhtemel bir savaş durumu için destek istedi. Avusturalya ve Yeni Zelanda hemen ret cevabı verdi. Hindistan ise, ülke nüfusunun yarısını oluşturan Müslümanlar başta olmak üzere, halkın Millî Mücadele’ye büyük desteğinin bulunduğunu öne sürerek kabul etmedi. Lloyd George daha fazla direnemeyip istifa etti ve siyaseti bıraktı. Aslında Mustafa Kemal de savaş çıkmasını istemiyordu. Kararlarını duygularıyla değil akıl ve mantık süzgecinden geçirerek verirdi. Dokuz yıldır sürüp gelen savaşların yorgunu, türlü sıkıntılar altında ezilen Anadolu insanının yeni bir savaşa takatinin olmadığının farkındaydı. Bundan dolayı görüşme teklifini kabul etti; Mudanya’da, öne sürdüğümüz şartlara uygun bir ateşkes anlaşması imzalandı.
9 Eylül 1922, emperyalizmin yenilebilir olduğunu; ezilen, sömürülen, Batılı “efendiler”e hizmet etmeye silah zoruyla razı edilen “mazlum milletler” için bu durumun bir kader olmadığını; akıllarını kullanarak direnebildikleri takdirde bağımsızlıklarını, özgürlüklerini kazanabileceklerini gösteren tarihî bir örnektir.
Milletimize, canlarını ortaya koyarak böylesine anlamlı bir zaferi armağan eden sivil ve asker bütün kahramanları, başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bir kere daha rahmetle, şükranla muhabbetle anıyoruz; saygıyla selamlıyoruz.