UKRAYNA HALKI EMPERYALİST RUSYA’YA TESLİM OLMUYOR

24 Şubat’ta, Rusya’nın otokrat lideri Putin, haftalardır Ukrayna’yı kuşatma altında tutan ordusuna saldırı emrini verirken iki veya üç gün zarfında Kiev’in alınarak operasyonun tamamlanacağından emin görünüyordu. Dolayısıyla ABD ve Batılı ülkeler, bu “yıldırım harekâtı” karşısında Gürcistan ve Kırım konularında olduğu gibi bazı diplomatik tepkilerle yetinmek zorunda kalacaklar; Rusya bir kere daha güç kullanarak hedefine ulaşacak; “kazanan taraf” olacaktı. Ancak Putin’in ve Kremlin’in öngörüleri yanlış çıktı. Ukrayna’nın bu beklenmeyen direnişi, soğuk savaştan sonra oluşan küresel politik, ekonomik ve sosyal dengeler üzerinde deprem etkisi yaptı. Bundan sonra Ukrayna’daki savaş hangi yönde gelişirse gelişsin, Rusya-Batı ilişkileri farklı bir yörüngede seyredecektir; uygulanmakta olan ekonomik, finansal nitelikli olanlar başta olmak üzere, çok yönlü yaptırım kararlarının, kısıtlamaların Rusya ekonomisi üzerindeki sarsıcı etkileri, sadece bu ülkeyle sınırlı kalmayacak, soğuk savaş döneminin ardından oluşan uluslararası ilişkilere, Avrupa jeopolitiğine de yansıyacaktır.

AB’nin iki başat ülkesi Almanya ve Fransa, uluslararası hukuku yok sayan Rusya’ya karşı sürdürdükleri ekonomik ve ticari iş birliğine dayalı politikalarını değiştirirken ekonomik ve ticari kayıplarının olacağını, enerji sorunu yaşayacaklarını biliyorlardı. Almanya’nın tıpkı diğer AB ülkeleri gibi petrol ve doğalgazda Rusya’ya bağımlı oluşu, kısa sürede alternatif kaynak bulmanın mümkün olmaması ciddi bir sorundur. Almanya, buna rağmen ilk olarak açılma aşamasına gelen Kuzey Akım 2 hattını askıya aldı. Enerji konusuna kalıcı bir çözüm bulmak maksadıyla girişimlere başladı. Öncelikle güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlarını yoğunlaştırdı. 2035 yılına kadar ihtiyacının tamamını bu kanaldan sağlamayı planlıyor. Çoktandır gündemden çıkardığı nükleer enerji santrallerini tartışmaya açıyor. Rusya’dan gaz ithalatını kısa zamanda üçte iki oranında azaltmanın hazırlığını yapıyor.

Diğer yandan Almanya’nın millî gelirinin yüzde ikisini savunma harcamalarına ayırma kararı, küresel askerî güç dengelerini değiştirecek nitelikte önemli bir adımdır. İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra güvenlik faktörünü dışlayan, silahlı kuvvetlerini olabildiğince azaltarak sembolik düzeye indiren Almanya, güce dayalı küresel rekabette “Artık ben de varım.” diyor. Ordusunun silah ve teçhizatı için yüz milyar avro ayırıyor. Rusya’nın savunma bütçesinin altmış milyar avro civarında olduğu düşünülürse Almanya’nın bu konuda ne kadar kararlı olduğu, ABD’nin askerî alanda 1945’ten bu yana hüküm süren vesayetinden kurtulup küresel rekabette sözü geçen bir ülke olmak istediği anlaşılır. Şansölye Scholz, “Bu saldırı dünya için bir dönüm noktası.” derken aslında ülkesinin benimsemeye karar verdiği yeni politik konsepti işaret etmiş oldu.

Rusya’ya yönelik yaptırımlar, sadece Batılı devletler düzeyinde kalmıyor; bu ülkede son otuz yıldır yatırımları bulunan, iş yapan, büyük kazanımlar sağlayan McDonalds, Coca Cola, İkea gibi çok sayıda uluslararası büyük firma da bu paralelde hareket ediyor, Rusya’yı terk ediyor. Bunların üretim tesislerinde ve iş yerlerinde çalışan yüz binlerce Rus vatandaşı, böylece bir anda işsiz kalıyor.

Rusya; doğalgaz, petrol, kömür gibi hidrokarbon kaynakları açısından çok büyük potansiyele sahip; dünyanın bir numaralı enerji tedarikçisi. Dış ticaretinde bu kaynaklardan 240 milyar dolara yakın kazancı var. Buna karşılık yüksek katma değeri olan ileri teknolojik ürünlerde dışarıya bağımlı durumda. Silah ve nükleer konularında sağladığı gelişmeyi eğitim ve tıp dâhil diğer alanlarda sağlayabilmiş değil. Batılı ülkelerin SWIFT gibi modern bankacılık işlemlerinin finansal mekanizmalarının temel noktalarını hedef alan kısıtlamalar, Putin’in para destekçileri oligarkların mal varlıklarına el konulması, Rusya Merkez Bankasının Batı’daki rezervlerinin dondurulması gibi uygulamalar devam ederse Rusya’da, altından kalkılması kolay olmayan ekonomik sıkıntılar doğar. Sorunlar bu ülkeyle sınırlı kalmaz, başta enerji fiyatları olmak üzere değişen oranlarda bütün dünyaya yayılır; enflasyon hızla tırmanır. Doğal olarak Türkiye de bu gelişmelerden etkilenir. Nitekim daha şimdiden akaryakıt, elektrik ve turizm başta olmak üzere bu sıkıntıları yaşamaya başladık.

Putin âdeta siyasi kaderini belirleyecek bir kumar oynuyor. Ukrayna’nın umulmayan direnişi, hesaplarını alt üst etti. Rus ordusu, 2. Cihan Savaşı’ndan bu yana ilk defa bu çapta konvansiyonel bir savaş yapıyor; şimdiye kadar yaptığı askerî operasyonlarda ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı. Ukrayna’nın silahlı kuvvetlerinin en az dört misli daha fazla askeriyle sınır hattında yığınak yaptı; Ukrayna’nın hava gücünü harekâtın daha ilk günlerinde devre dışına çıkardı. Ancak her türlü gelişmiş silahla, yüzlerce tank ve zırhlı araçla yürütülen kara harekâtı, ana hedef yapılan Kiev yolunda Ukraynalılar tarafından durduruldu.

Putin’in bu noktaya gelindikten sonra nasıl bir yol izleyeceğini tahmin etmek mümkün değil. Her otokrat lider gibi kendi aklına iman eden, yaptıklarının tartışılmasını otoritesine karşıtlık olarak nitelendiren, bencil ve narsist bir yapısı var. Tepkileri umursamadan devam da edebilir, iktidardan düşmesine yol açacak bir yenilgiyi savuşturmak için U dönüşü de yapabilir. Üstelik medya gücü ve propaganda servisleri kontrolünde olduğunda bu dönüşü kamuoyuna “zafer” diye de sunabilir. Küresel bir askerî güç olan Rusya’ya karşı dünyayı şaşırtan bir direniş sergileyen Zelenski’nin liderliğini yaptığı Ukrayna, çoğunluğu Rusça konuşan ve Kremlin’in isteği üzerine bağımsızlığını ilan eden Donbass’taki iki bölgeyi Rusya’ya bırakarak savaşı durdurmaya niyetli gibi görünüyor. Putin bunlarla yetinir mi, Ukrayna’nın tamamını kontrolüne alacağı başka talepler öne sürer mi, henüz belli değil. Son olarak 16 bin kadar sözde gönüllü yabancıyı ordusuna monte edip Ukrayna’ya göndereceğini açıklaması, aslında çok zor durumda olduğunu gösteriyor. Çünkü bu “yabancılar”, müttefiki Esad’ın askerleridir. İdlib’deki rejim karşıtı grupların Esad’ın ordusunun üçte birini oluşturan bir gücün eksilmesini fırsat sayarak saldırı başlatmaları sürpriz olmaz. Rusya ve Esad, sadece uçaklarla muhalifleri durdurabilirler mi, Suriye’de yeniden kanlı bir çatışma ortamı doğar mı? Putin otokrasisinin önceliği, varlıklarını korumak olduğundan bu ihtimalleri umursamazlar. Putin, harekâtın devamı durumunda Kiev’de başlayacak şehir çatışmalarında kendi askerine güvenmiyor. Ukrayna güçleri karşısında çok sayıda Rus askerinin ölmesi durumunda, ülkesinde büyük tepkiler doğacağından, iktidarının sarsılmasından korkuyor. Oysa Esad’ın askerlerinin çatışmalarda ölmelerinin hesabını nasılsa kimse sormaz, sağ kalanları para vererek susturmak zor olmaz.

Ukrayna’da Stalin’in, Çar Petro’nun halefi olmak isteyen otokrat Putin’in başarısı özgürlük ve bağımsızlık gibi değerler açısından tarihe insanlığın yeni bir yüz karası olarak yazılır.