Terörün Gölgesinde Bir Bayram
Kuzey Irak’tan sonra, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler, Arakan’da müslümanların uğradığı zulüm, PKK’nın Şemdinli kalkışması, Foça’daki eylem, milletvekili kaçırma ve nihayet milletvekillleri ile buluşma (!) eylemleri, bu yıl da müminlerin Ramazan ayını ve bayramı ağız tadıyla idrâk etmesini gölgeledi. 28 Şubat sürecinde milletin Ramazan’ını zehir etmek için ekranlara sürülen hikâyelerden çok şükür kurtulduk ama bu defa da Ramazan ayı boyunca ekranlarda, dinî sohbetler yapanlardan daha çok medyanın kanaat önderlerinin-ki büyük çoğunluğuna belki kanaat teröristleri demek daha doğru- PKK ve Kürt sorunu hakkında millete psikolojik operasyonlarını dinledik, seyrettik.
Bir milletvekilinin, en hafif ifadeyle, tuhaf kaçırılma hikâyesinden dağdakilere empati göstermenin gerekliliğine dair derin analizler (!) dinledik ama onların bile “artık bu işin anlamı kalmadı” kabilinden sözleri duymazdan gelindi. Türkiye’de neredeyse Kürt kelimesi geçmeden bir cümlenin dahi kurulmadığı bir ortamda hâlâ dağa çıkmanın meşru temellerini izah(!) için saatlerce konuşmalar yapıldı.
PKK’nın siyasî kanadından milletvekillerinin 4-5 PKK’lı tarafından yollarının kesilip (!) gerçekleştirdikleri buluşmadan sonra, bu millete “barıştan yana, BDP’nin güvercini” diye yutturulmaya çalışılan bir bayan vekil, beraberindeki konvoyun hislerine tercüman olarak bu buluşmadan memnun olduğunu açıkladı. Evet, o hanım ile 12 Mart döneminin devrimci eylemcisi hallerinden memnun, teni güller açan eşbaşkanlarıyla fotoğraf vermekte haklılar. Zira o dağdakiler olmasaydı onların siyaset sahnesinde ne yeri olabilirdi ki? Onlar dağda kalmaya, Mehmetçiklere pusu kurmaya, bu ülkenin kaynaklarının taşeronluğunu yaptıkları güçlerin istekleri doğrultusunda terör mücadelesine akıtılmasına sebebiyet vermeye devam etmeli ki, bu vekiller de koltuklarında oturabilsinler. BDP’lilerin Hüseyin Aygün’ün kaçırılmasına ses çıkarmamalarına şaşıranlar veya şaşırmış görünenler Türk milletini saf yerine koyuyor. Onlar Tunceli’deki eylemcileri Hakkâri’deki buluşmayla selamladı ve teşekkürlerini ilettiler. Ortada şaşılacak hiçbir şey yok, herkes görevini ifa ediyor.
Çoluk çocuğun eylemlerinden medet uman, günahsız ve korumasız insanlara molotof kokteylleriyle saldıran, öldüren teröristlere sahip çıkan bir zihniyetten başka bir davranış beklenirmiş gibi hâlâ BDP’lileri siyasî muhatap olarak kabul ettirmeye çalışanlarda izan olmadığı gibi iyiniyetin olduğu da kuşkulu. Devletin, hiçbir şekilde PKK’nın uzantılarını muhatap almaması yönündeki görüşümüzün isabeti son olayla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Birtakım haklar vererek etnik bölücüleri tatmin edeceklerini zannedenlerin ne derecede yanıldığı da artık gün gibi âşikâr hale geldi.
Geçtiğimiz ayların en dikkat çekici yönlerinden biri de PKK-BDP çizgisine muhalif, şiddete karşı olduğunu kesin bir dille ifade eden Kürt aydınlarına, onların eleştirilerine bile tahammül edemeyen bazı sözde Türk gazeteci-aydınlarının ibret-amiz tutumları idi. PKK’nın şiddete dayalı mücadelesinin sonuç almasından neredeyse memnun olan bu zihniyetin nasıl bir psikolojiden veya çıkar ilişkilerinden kaynaklandığı iyi tahlil edilmelidir. Sürekli Türk milletinin temel değerlerine uzak kalmış, tarihiyle problemli, dün eylemci-devrimci veya darbeci olan birtakım tiplerin bugün katışıksız demokrat ve meşruiyetçi olduklarına inanmak pek mümkün değil.
Bir cümle de bazı İslamcı gazeteci aydınlara… Sırf aydın ve entelektüel görünmek uğruna, millî hassasiyetleri törpüleyen, bu milletin manevi değerlerini ve birlik ruhunu zedeleyen bu propagandaya meşruiyet kazandırdığınızın farkında mısınız? Kuşatıcı ve bütünlükçü, İslâm dini ve manevi değerler başta olmak üzere tarihî ve kültürel temellere dayalı bir milliyetçiliği “kavmiyetçilik, ırkçılık” diye yaftalarken etnik ırkçılığın savunucularına nasıl empati ve sempatiyle bakabildiğinizi “Müslüman vicdanınıza” izah edebiliyor musunuz? Yoksa, sol-liberal refikleriniz gibi, bu topraklardan ve milletten kopuk enternasyonalist damarınız mı ağır basıyor?
Eski komünist yeni liberal veya sol-liberal aydın-gazeteci taifesine de şunu hatırlatıyoruz: İflas etmiş ideolojilerinizin tortuları hâlâ beyninizi kemiriyor ve millet ve milliyetçilik kavramlarına düşmanlığınızdan vaz geçemiyorsunuz. Eski totaliter ideolojinizi ne kadar demokrasi ve insan haklarıyla maskelemeye çalışırsanız çalışın kendinizi bir yerde ele veriyor, fildişi kulelerinizden bu ülkenin insanlarının çatışmasından devrimci sonuçlar(!) çıkması uğruna, kaybedilen canları umursamıyorsunuz.
Beynelmilel odaklar, onların medyadaki temsilcileri ne kadar uğraşırsa uğraşsın, PKK önderliği kandırılmış Kürt gençlerin hayatları üzerinden ne kadar cana kıyarsa kıysın, Türk milleti feraseti ve vakarı ile bu coğrafyada, Anadolu mayasında karılmış bin yıllık kardeşliğin bozulmasına izin vermeyecektir. Bütün tahriklere rağmen Türklük, binlerce yıllık tarihinin armağan ettiği feraset ve şuurla bu tuzaklara düşmedi, düşmeyecektir. Bu toprakları böldürmedi, böldürmeyecektir. Etnik kökeni ne olursa olsun, kader birliği yaptığı, gönül dili bir olan kardeşleriyle arasına sokulmak istenen nifakı boşa çıkardı ve çıkarmaya devam edecek. Çünkü o, bin yıldır Tanrının Kur’an’da müjdelediği görevini ifa ediyor. Onu bu yoldan çevirmek için iki yüz yılı aşkın süredir çevrilen oyunlara baş eğmeyecek ve ilâ-yı kelimetullahı asrın idrakine söyletecektir.
Bayramın birliğimize ve dirliğimize, Arakan’da, Doğu Türkistan’da ve İslam dünyasının ve bütün dünyanın çeşitli bölgelerinde zulüm ve yoksulluk altında bulunan insanların kurtuluşuna vesile olmasını Cenab-ı Allah’dan niyaz ederim. Bu vatanı bize kazandıran ve ebediyyen Türk vatanı olması uğrunda mücadele eden gazilerimiz ile hayatlarını feda eden şehitlerimizi minnet ve şükranla yâd ediyorum.