Genel Başkandan Gündeme Dair
Türkiye’nin gelecek on yıllarına yön verecek yeni bir anayasanın yapımı için çalışmalar yürütülüyor. Bu yapılırken de özellikle yakın geçmişte yaşanan etnik bölücülük olayları ile din özgürlüğü alanındaki gelişmeler özellikle ön plana çıkartılıyor. Bu çalışmalar yapılırken şu noktanın asla unutulmaması gerekir:
Türk milleti kavramı tarih içinde oluşmuştur ve bin yıldır bu topraklarda İslam dini milletimizin kültürüne damgasını vurmuştur. Türkiye’de din-devlet ilişkilerini, tarihî tecrübeleri bize benzemeyen Batı Avrupa ülkeleriyle ya da İran ve Suudi Arabistan’la aynı zeminde tartışmak, bu alandaki problemlere bu çerçevede çözüm aramak yanlıştır. Öte yandan Türk kavramını bugün Türkiye’de yaşayan etnik gruplardan birisiymiş gibi algılamak ya da sunmak son derecede yanlıştır. Büyük medyadaki kalem-köşe sahiplerinin ve millî hassasiyetleri olmayan okumuş-yazmış tabakasının yarattığı kafa karışıklığının acilen giderilmesi gerekiyor.
Anayasa ile ilgili çalışmaların birinci kritik noktası Türk milleti, Türk kimliği ve resmî dil olarak Türkçe konusudur. Bazıları Türk yerine Türkiyeli kavramını önererek bir çözüm yolu bulmaya çalışıyor. Bu eğer Türk kavramını rahatsız edici bulanları iknaya yönelikse, isabetsiz bir çözüm arayışıdır. Zira Türkiye kelimesi de Türk kelimesini içerir. Burada yaşayan milletin adı Türk milletidir ve bu kavramdan atılacak bir geri adım bölücüleri tatmin etmeyeceği gibi bunun akabinde meydana gelebilecek diğer adımlar bu ülkeyi giderek derin bir bölünmeye götürecektir.
Bir başka kritik nokta da özerklik veya daha yumuşak ifadeyle adem-i merkeziyetçilik esasına göre yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması önerileridir. Türkiye’nin tarihî gerçekliği, etrafımızda veya dünyanın başka coğrafyalarında yaşanan tecrübeler etnik ve mezhebî temellere dayalı bir adem-i merkeziyetçiliğin ergeç bölünmeye yol açacağını gösteriyor. Ülkemizin birliği ve devletimizin bekası açısından bu tür aldatıcı hayallare itibar edilmemesi şarttır. Federalizm, eyalet sistemi farklı tarihî tecrübeleri olan birkaç ülkede iyi sonuçlar vermiş olabilir ama bizim tarihî tecrübemiz hep merkezileşme istikametinde gelişmiş, bunun zaafa uğradığı dönemlerde yaşananların etkisiyle bir sonraki dönem yine aynı siyasetin uygulanmasına tanık olmuştur. Klasik Osmanlı dönemi, sonra 18. Yüzyılda âyânların taşrada etkisinin artması, ardından da 19. Yüzyılda II. Mahmud devri ve Tanzimat döneminde merkeziyetçi sistemin ihyası bunun en bariz göstergesidir. Bu sebeple etnik esaslı idarî yapılanmanın her yönden bir ayrışmayı hızlandıracağının altı çizilmelidir.
Bütün bu hususlar çerçevesinde Millî Mücadeleyi yürüten ve Cumhuriyeti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinin, zamanın gelişmelerin uygun demokratik bir anayasa hazırlamasının gerekliliğini kabul ediyoruz. Bununla birlikte yeni anayasada, Türk milletinin birliği ve Türk devletinin bekası açısından kesinlikle olumsuz sonuçlara yol açacak olan “Türkiyelilik” kimliği, Türkçeden başka dillerde resmî kurumlarda eğitim verilmesi, yerel yönetimlere idarî özerklik verilmesi gibi hususlara asla kapı aralanmaması vazgeçilmez bir gerekliliktir. Meclisimizin bu konuda, kendisine tevdi edilen millî iradeyi temsil görevini lâyıkıyla yerine getireceğine inanıyoruz.
Son günlerde bir siyasî partinin inisiyatifiyle başlatılan ve “Kürt sorunu”nu çözmek amacıyla yapıldığı söylenen girişim, bugüne kadar bu vadide yaşananlardan gerekli dersin hâlâ çıkarılamadığını gösteriyor. Türkiye’de 10 yılı aşkın süre zarfında demokratikleşme alanında hayata geçirilen uygulamalara ve etnik milliyetçiliğe verilen bütün tavizlere rağmen bölücü örgüt çizgisinde siyaset yapanların dilleri daha keskinleşiyor, daha bölücü bir hal alıyor. Bunun karşısında cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşendiğinin farkına varamayan siyasî kadrolarımız nereden geldiği bilinmeyen telkinlerle çözüm adına ortaya çıkıyorlar. Türkiye’yi 30 yıldır uğraştıran, iç ve dış pek çok odak tarafından devamında yarar görülen bölücü terörün sona erdirilmesi, Türkiye’nin terör mücadelesine harcadığı imkânlarını toplumun geleceği için kullanması milletini ve insanlarını seven herkesin arzusudur. Taze fidanların “gök ekini biçer” gibi toprağa düşmesi hepimizi derinden üzüntüye boğmaktadır. Bununla birlikte, terörü ve şiddeti siyasî amaçlarını gerçekleştirmek için kullananların başarıya ulaştıkları izlenimi verecek hiçbir yaklaşım kabul edilmemelidir. Türk milletinin temsilcisi olan milletvekilleri ve siyasî parti liderleri, millî meselelerin çözümünü bölücülüğe prim vermeden gerçekleştirmekle yükümlüdür.