Puslu Yol Haritasının Şifreleri
Türkiye, 2000’li yıllarda çok önemli seçimler ve açılımlar yaşadı. 2009’da ilan edilen ve Habur fiyaskosuyla kesintiye uğrayan sözde “demokratik açılım” süreci, Türkiye’nin askerî bakımdan PKK’nın ayaklanma ve özerklik girişimine karşı başarılı bir harekâtının hemen ardından “çözüm ve barış” adı altında yeniden ısıtılmıştı. Uludere’de yaşanan olay ile Türk ordusu ve devleti töhmet altına sokularak PKK’ya ve uzantılarına, darbe yedikleri bir dönemde psikolojik üstünlüğü ele geçirme fırsatı sunuldu. Kuzey Irak’taki konjonktürü lehimize çevirmek ümidiyle Barzani ile işbirliği içinde bir proje, tatbik mevkiine konuldu, daha pek çok şey yaşandı. Şimdi gelinen duruma bir bakalım.
Suriye’de ve Irak’a yönelik IŞİD harekâtında, “üst akıl”ın asıl patronun kim olduğunu göstermesinden sonra, IŞİD-PYD çatışması görüntüsüyle bir tiyatro izledik ve ABD’nin yoğun saldırısı ile Aynelarap’ta kurmaca bir “destan yazıldı”. “Seküler, kahraman kadın savaşçılarıyla” Suriye PKK’sı “medenî Batı” nezdinde meşrulaştırıldı. Daha sonra, IŞİD denilen heyulanın tehditleri karşısında Süleymanşah Türbesi TSK’nın bir ricat operasyonuyla Türkiye sınırına yakın bir mevkie taşındı. Böylece, Türkmenlerin yoğun yaşadığı bir bölgede IŞİD-PYD çatışması sonrasında mutasavver Rojava’nın denize açılan yolu da temizleniyor. Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’de de adım adım aynı plan uygulanıyor.
İçeride ise, “küçük” ayın son gününde Hükümet heyeti ile HDP’nin İmralı ulak ekibi Öcalan’ın 10 maddelik yol haritası konusundaki mutabakatı kamuoyuna açıkladılar. Bu açıklamanın geleceği daha önce basına yansımıştı. 19 Şubat 2015 tarihli Habertürk’te yer alan haberde şunlar yazılmıştı:
“Öcalan, Kürt statüsünün Anayasa’da yer almasından Siyasi Partiler Kanunu’nun değiştirilmesine, terör suçlarından hüküm giymiş olanların salıverilmesinden dağdan inenlerin rehabilitasyonuna ilişkin, 10 maddelik bir yol haritası sundu.
(…) Örgütün, müzakere aşamasında, Türkiye sınırları dışına çekilmesi ve eylemsizlik durumunun devamlılığı öngörülüyor.”
Bu 10 maddelik planın daha sonra Selahattin Demirtaş tarafından açıklanan başlıkları, Hükûmet heyeti ile yapılan görüşme ile de teyit edildi. 28 Şubat’ta, kameralar önünde yapılan açıklamada, bu 10 madde kamuoyu ile paylaşıldı. Bunların büyük kısmı ilk bakışta net olmayan ifadeler olmakla birlikte “çözüm” süreci boyunca yapılan açıklamalar ile PKK jargonu dikkate alındığında, asıl maksat sırıtıyor: İki milletli, iki ülkeli, en az iki resmî dilli “yeni” bir devlet yapısı. Bu plan; imaların, kapalı ve belirsiz ifadelerin arkasına gizlenmeden Türk milletine açıklanmalıdır.
HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in açıklamasındaki bu başlıkları kısaca yorumlayalım:
1. Demokratik siyaset; tanımı ve içeriği: Burada seçim barajı, Siyasi Partiler Kanunu, PKK mensuplarına düz ovada siyaset yapma imkânı gibi konular kastedilmektedir.
2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması: Ülkenin üniter yapısının değiştirilerek “demokratik özerklik” adı altında fiilî bir federasyon öngörülmektedir. Yerel boyutta ise “bölge”nin “Kürdistan” olarak ayrı bir kimlikle tanınması planlanmaktadır.
3. Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri: Bu madde ile Anayasa’dan Türk milleti ve Türk vatandaşlığı kavramlarının çıkarılmasının öngörüldüğü açıktır.
4. Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşması: Sivil toplum adı altında etnikçi-mezhepçi yapıların güçlendirilerek ve adem-i merkeziyetçi bir altyapı oluşturularak federal veya konfederal sisteme zemin hazırlanması kastedilmektedir.
5. Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları: Bölgede, sosyal ve ekonomik açıdan alınması gereken tedbirler öngörülmektedir. Bu, herkesin kabul edeceği bir husus ancak arka planda bölgenin Türkiye bütünüyle entegrasyonunu zayıflatacak bazı tasavvurların bulunduğundan endişe edilmektedir.
6. Çözüm sürecinde demokrasi-güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması: Kamu düzeni söylemiyle Hükûmet’in 6-8 Ekim sonrası pozisyonuna gönderme yapılırken özgürlükler ifadesiyle bu dengelenmekte, İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nın mevcut şekliyle geçmemesi amaçlanmaktadır. Daha da önemlisi, bölgedeki iç güvenliği hangi unsurların, ne şekilde sağlayacağı da tartışmalı. Kalekollara karşı kampanya, bu konuda PKK cephesinin gerçek niyetini açıkça ortaya koydu. Bölgede fiilen kendi idari, adlî ve güvenlik mekanizmalarını oluşturduğunu sağır sultanın bile duyduğu bir örgütle karşı karşıyayız.
7. Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri: Bunları, PKK’nın çağdaşlık görüntüsüyle Stalinist ve baskıcı karakterini örtmek için kullandığı argümanlar olarak değerlendirmek gerekir. Ekoloji adı altında, gerçekte çevre endişesinden ziyade devletin yol, baraj vb. çalışmalarının sabote edildiğini de hatırlayalım.
8. Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi: Milletin kafasına her gün çakıla çakıla yerleştirilen 36 etnik grup masalının Kürtçü siyaset doğrultusunda dayatılması, milletin parçalara ayrılması anlamına geliyor. Böylece Anayasa’da ve kanunlarda Türklük belirsizleşecek, ortadan kaldırılacaktır. Bu vatanın bin yıldır, başta Haçlılar olmak üzere Türk milletinin düşmanları tarafından dahi tescil edilmiş “Türkiye” adı, bu milletin kapsayıcı ve kuşatıcı “Türk” adı, kısacası “Anadolu Türk mayası” silinmek, yerine etnik kimlikler ikame edilmek istenmektedir.
9. Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması: Önce ayrışalım, sonra birleşiriz gibi trajikomik bir kandırmaca ile kadim vatanımız, birileri tarafından yeniden “dizayn” edilmek isteniyor. Bu, Anadolu’yu Türk ve Müslüman yapan ecdadın red ve inkârıdır. Bizim vatanımız zaten hepimizin. Kiminle yeni ortak olacağız? Diyarbekir, Artuklu’dan beri Türk’tür; İznik Kutalmış oğlu Süleyman Şah’tan, Rumeli de Süleyman Paşa’dan, hatta daha önce Sarı Saltuk’tan beri kesintisiz olarak Türk’tür. Doğu Anadolu Çağrı Bey’den, oğlu Alp Arslan’dan beri Türk vatanıdır.
10. Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleşleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa." Bu on maddelik planın özü. Cihan devletinin yıkıntıları üzerinde devletimizi millî-üniter bir Cumhuriyet olarak devam ettiren şehitlerin ve gazilerin kan ve emeklerini “yüz yıllık parantez” gibi saygısız ifadelerle aşağılayan zihniyetin hayalî yolculuğunun en netameli durağı. Türk devletinin egemenlik hakkı, bir terör örgütüyle pazarlık konusu edilerek yeniden tanımlanmak isteniyor. Vatandaşlıktan Türk adının çıkarılması, Türkçenin yanına başka resmî dil(ler) eklenmesi planlanıyor. Üniter yapı yerine önce “eyalet” sistemi ve başkanlık görünümlü bir yapı, bilahare de federasyon kurulması planlanıyor.
Türk milleti, ortak geçmişini, ortak vatanını, müşterek geleceğini Stalinist, acımasız bir örgütten mi öğrenecek? Bizim ortak geçmişimiz, vatanımızın ve milletimizin birliği Anadolu Türk mayasında yoğrulmuştur. Biz, şirket ortağı değiliz. Ortak bir geçmişin sahibi ve müşterek bir geleceğe doğru yürüyen bir milletiz. Ne diyelim, bizi “âda (düşman) zelil” kılmadı ama heyhat, “baht utansın”.
Açıklanan yol haritası, PKK’nın tamamen silahları bırakmasını değil, Türkiye’den çekilerek ateşkesi tahkim etmesini öngördüğü için Suriye’ye daha da fazla dikkatimizi yoğunlaştırmamız gerekir. PKK, sözde çözüm sürecinde bir yandan Güneydoğu’da alan hâkimiyetini ve toplum üzerindeki etkisini son derecede güçlendirirken öte yandan Suriye’nin kuzeyinde uluslararası desteği de sağlayan önemli bir kazanım elde etmiştir. PKK/PYD, silahın kendisine sağladığı avantajları görmüştür; silah sayesinde içeride de bölge halkının, korkuya dayalı itaatini temin etmiştir. Esasen ne Öcalan’ın açıklamasında ne de açıklanan metinde silah bırakma diye bir vaat yok. Silahların nerede ve ne amaçla kullanılacağını, son yıllardaki gelişmeler açıkça gösteriyor.
**********
Türk milletinin maşerî vicdanı; Türk devletinin geleceğinin, Kürtçü ayrılıkçı bir örgütün mahkûm lideri ve onun güdümünde açıkça Kürtçülük yapan bir partinin temsilcileri ile yapılan müzakerelerle belirlenmesini kabul etmeyecektir. Unutulmamalıdır ki, atılacak adımlar, etnik, dinî ve mezhebî köken veya mensubiyet farkı olmaksızın bu topraklarda yaşayan bütün insanları, Ortadoğu ve Balkanlardaki soydaş ve akrabalarımızı ve bütün Türk-İslam âlemini etkileyecektir. Ümid ediyor ve inanıyoruz ki; ülkemizde adalet, akıl ve feraset hâkim olacaktır. Terör örgütünün liderinin ipine değil “Allah’ın ipi”ne sarılan ve millete dayanan bir irade ve şuur, bu badireyi atlatmamızı sağlayacaktır.