Türk Ocakları 103 Yaşında, Kutlu Olsun!

Bugün Ocağımızın 103. Kuruluş yıldönümünü idrak ediyoruz, kutlu olsun. Bilindiği üzere, Türk Ocağı'nın kuruluş çalışmaları 1911 yılında Askeri Tıbbiye öğrencileri arasında başlamıştır. Tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hüseyin (Baydur) tarafından "190 Tıbbıye'li Türk Evladı" adına kaleme alınan beyannamede, “Türk kavminin hayat-ı inkıraz” yaşadığı, kendilerinin buna ilgisiz kalamayacaklarını belirten Tıbbiyeliler, ebedî bir mücadele olan hayatta eğitimin önemini vurgularlar. 24 Mayıs 1911'de başta dönemin ünlü Türkçüleri olmak üzere, birçok tanınmış şair, edip, bilim ve düşünce adamına mektuplar yazdılar ve 21 kişilik de bir girişimciler kurulu oluşturdular. 20 Haziran 1911’de Ahmet Ağaoğlu’nun evinde, bu topluluğun Dr. Fuat Sabit (Ağacık) başkanlığındaki üyeleri ile ünlü Türkçülerden Mehmed Emin (Yurdakul), Akçuraoğlu Yusuf, M. Ali Tevfik (Yükselen), Emin Bülend (Serdaroğlu) ve Ağaoğlu Ahmed Beğlerin katıldığı bir toplantı yapıldı. Dr. Fuat Sabit'ın teklifiyle kurulacak cemiyetin adının "Türk Ocağı" olması kararlaştırılır. Nihayet, Türk Ocakları, İttihat ve Terakki merkezinde Ziya Gökalp’in de katılımıyla yapılan bir toplantıdan sonra 25 Mart 1912’de resmen kurulmuştur.

 

1912'de yayımlanan Türk Ocağı Esas Nizamnamesi'ne göre, Ocağın amacı, "Akvam-ı İslamiyenin (müslüman milletlerin) bir rükn-i mühimmi (önemli bir unsuru) olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve i'lasıyla (ilerleme ve yükseltilmesiyle) Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmak" idi. Türk Ocağının amacına ulaşmağa çalışırken "sırf milli ve içtimai bir vaziyette" kalacağı belirtilmekte, "Asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara hadim bulunmayacaktır" denilmekte idi. Türk Ocakları kuruluşundan bugüne kadar, dönemlerin şartlarını dikkate almak suretiyle, bu esasları gözeterek faaliyetlerini sürdürmektedir.

 

Birinci Cihan Harbinde, Çanakkale’de ve Millî Mücadelede büyük kahramanlıkla gösteren, işgale karşı Türk milletini ayağa kaldıran Türk Ocaklılar, Cumhuriyet devrinde de milletimizin fikrî ve kültürel hayatına büyük katkılar yaptılar. 1931’de kapatılan, demokrasiye geçiş süreciyle yeniden kurulan ve askeri darbe dönemleri dışında bugüne kadar varlığını idame ettiren Ocağımız Türklüğün ilim, kültür ve irfan ocağı olma vasfını devam ettirmektedir.

 

Kuruluş yıldönümümüz vesilesiyle Türk milleti ile aşağıdaki hususları paylaşmayı yararlı ve gerekli addediyoruz:

 

-21. yüzyılda, Türk milletinin, Türk dünyasının ve İslâm âleminin geleceği açısından Türk Ocaklı aydınların fikrî, kültürel ve ilmî yeni bir hamleyi hayata geçirmek gibi tarihî bir görevlerinin olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de ve Türk dünyasında bu manada ciddi bir birikim mevcuttur. Bu birikimi değerlendirmek için bilim, fikir, sanat, ekonomi ve siyaset alanlarında yoğun bir işbirliğine ihtiyaç vardır. Genel merkez ve şubelerimizin bu kapsamdaki sempozyum, panel ve çalıştayları devam edecektir.

 

-Son yıllarda Türkiye’de, Türklük kavramını tarihî kuşatıcı ve kucaklayıcı manasından uzaklaştırarak etnik kimliğe indirgeme gayretlerine karşı Türklüğün bir medeniyet kimliği olduğunu ısrarla savunmanın çok hayatî bir gereklilik olduğuna inanıyoruz. Türk bir etnisitenin değil, binlerce yıllık tarihe sahip bir milletin, dünya tarihinin en kadim birkaç milletinden birinin adıdır. Adsız millet icadı girişimlerine asla geçit vermeyecek, bütün zeminlerde gerçekleri ve doğruları savunmayı sürdüreceğiz.

 

-Bir kültür (hars) ve bilim mektebi olarak, Türk milletinin birliğinin, Türk devletinin bekasının teminatı olmaya devam edeceğiz. Türkiye’de üniter yapıya karşı, etnik-mezhebi ölçütlerle federal/konfederal devlet yapılanmalarını savunmak bu ülkenin tarihî tecrübesine uymamaktadır. Silahların gölgesinde terörist örgütle görüşmenin çözüm getirmeyeceğini sürecin başında ikaz ettik. Ne yazık ki, bugün terör örgütü hem Suriye’nin kuzeyinde hem de ülkemizin belirli bir kısmında ciddi bir alan hakimiyeti kazanmıştır. Biz fikri ve kültürel bir Ocak olarak, milletimizi oluşturan unsurların ayrılıklarını vurgulayan bir yaklaşım yerine ortak geçmiş, ortak kültür ve ortak gelecek çerçevesinde yeni bir tasavvuru inşa etmenin gereğine inanıyoruz.

 

-Türk devletleri ve toplulukları arasındaki işbirliğinin derinleştirilmesine dönük çabaları desteklemeye devam edeceğiz. Kırım’dan Doğu Türkistan’a, Gazze’ye kadar ezilen ve hakları gasp edilen kardeşlerimizin davalarını sürekli gündemde tutacağız. Millî ve milliyetçi bir yaklaşımın sadece içe dönük değil aynı zamanda, aynı dili konuştuğumuz aynı kültürü paylaştığımız topluluk ve ülkelere de yönelik olması tabiîdir. Türk dünyasının birliğinin İslam âlemi ve insanlık için de hayırlı sonuçlar doğuracağına inanıyoruz.

 

-Ortadoğu’daki  iç savaş ortamlarında sahipsiz ve korumasız bir durumda bırakılan Türkmen kardeşlerimizin davasını ısrarla takip etmeyi sürdüreceğiz. Bu coğrafyadaki bütün unsurların Batı dünyasında hamileri var. Türkmenler ise yalnızca Türk devletinin desteğine bel bağlamak durumunda. Türk devletinin, sadece duygusal sebeplerle değil kendi güvenliği ve realpolitik gerçekler ışığında da bugün bu coğrafyada geçer akçe olan askeri güce bölgeye dayalı korunaklı bölgelere ihtiyacı olan Türkmenlere bu desteğin sağlanması elzemdir.

 

-İslâm âlemine karşı yürütülen Haçlı seferlerinin manasının farkındayız. Bugün medeniyetler çatışması perdesi altında İslam dünyası içinde, etnisite ve mezhep farklılıkları üzerinden bir medeniyet içi çatışma projesini yürütenlere karşı uyanık olmaya ve Müslümanları bu oyunlara karşı birlik olmaya çağırmaya devam edeceğiz. Kendi iç meselelerimizi, sorumluluğumuzu, eksiklerimizi göz ardı etmemeliyiz. Bu konuda yapılması gerekenleri layıkıyla yapmalıyız. Her daim kendi nefsimizle olduğu gibi milletçe de hesaplaşmalı, özeleştiri yapmalıyız. Ancak dış faktörleri ve büyük oyunları komplo teorisi olarak küçümseyip bizi yanlış yönlendirenlere de asla itibar etmemeliyiz. Dünyayı iyi okumalı, küresel güç mücadelesinde piyon değil aktör olmanın yollarını arayıp bulmalıyız.

 

- Milletleri yükselten, medeniyetleri ihya edip güçlendiren seçkin bilim, sanat ve siyaset adamlarıdır.  Milletin geleceğinin teminatı ise, millî şuur sahibi, iyi yetişmiş, ülkücü bir gençliktir. Türklüğün geleceği için gençlerimizin, geleceğin bilim, sanat ve devlet adamları olmalarına ve  en iyi şekilde geleceğe hazırlanmalarına yönelik çabalar önceliğimiz olmaya devam etmelidir.

Nihayet, bütün bunları gerçekleştirmek amacıyla, Türk milletinin kimliğini ve tarihini inkâr eden kozmopolit zihniyete karşı millî ve tarihî değerlerimizin özünü koruyarak geleceğe taşımalıyız. Genel Merkez yönetimi, kurulları ve 80 şubesiyle, Türk Ocakları olarak inanç ve azimle büyük Türk milletinin muhteşem mazisiyle mütenasip bir istikbale yürümesi için çalışacağız.

 

Allah yar ve yardımcımız olsun. Türklük Ocağı her daim tütsün.