Tarihî, Siyasî ve Hukukî Yönleriyle Ermeni Meselesi
Türk Ocakları Genel Merkezi ile Adana Büyükşehir Belediyesinin birlikte düzenlediği bilgi şölenine hepiniz hoş geldiniz. 2015 yılı yakın tarihimiz, bugünümüz ve geleceğimiz açısından çok önemli iki hadisenin, Çanakkale Savaşları’nın ve Ermeni sevk ve iskânının 100. yıldönümü olarak özel bir önem taşımaktadır.
Anadolu topraklarında, dokuz asır boyunca hâkimiyeti altındaki farklı etnik ve dinî gruplarla nispî bir barış ve huzur ortamı tesis etmiş olan Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı tecrübelerinin mimarı Türk milletidir. 19. yüzyıl başlarından itibaren önce Balkanlarda ve gayrimüslim topluluklarda başlayan ayrılıkçı ve milliyetçi hareketler, sonra Müslüman unsurlara ve Asya topraklarına da intikal etti. Bu bağlamda, 19. yüzyılın son çeyreğinde bariz bir teşkilatlanma içine giren Ermeni örgütlenmeleri, Türk milletinin varlığına kasteden emperyalist güçlerle işbirliği içinde hareket etti. Birinci Cihan Harbi, önemli ölçüde, Osmanlı Devleti’nin bilhassa petrol kaynakları bakımından zengin ve stratejik önemi büyük topraklarının paylaşımı üzerine kurgulandı. Osmanlı Devleti, Balkan hezimetinden sonra toparlanıp vargücüyle savaşa hazırlandı. Burada ayrıntılar üzerinde durmayacağım, şüphesiz dönem uzmanı tebliğci dostlarımız bugün burada bunları anlatacak.
Tarihte, devletlerarasında ebedî dostlukların ya da düşmanlıkların olmadığı apaçık bir hakikat olmakla birlikte, geçmişten geleceğe uzanan millî bir siyaseti olmayan devletlerin ayakta kalamayacağı da bir başka gerçektir.
Bugün bazı çevreler, özür dilenmesi ve sözde soykırımın tanınması hâlinde, Türkiye’nin bir sıkıntıdan kurtulacağı iddiasındadırlar. Bu, safdillikten öte tarih şuuru yoksunluğundan kaynaklanan sakat bir düşüncedir.
Ermeni meselesinde, II. Abdülhamid devrinden 1914’e uzanan gelişmelere bakıldığında, yabancı baskılarının Ermenilerin yaşadığı doğu illerinde, yani Trabzon ile altı vilayette (biri Trabzon-Erzurum-Sivas; diğeri Bitlis-Mamuretü’l-aziz-Van-Diyarbekir çevresinde; aslında bugünkü Samsun-Amasya-Tokat hattından doğuya ve güneye doğru olan illerimizin tamamında) iki yabancı genel müfettişin görevlendirildiği, bu kişilerden biri görev yerine gitmişse de I. Dünya Savaşı başladığı için görevlerinin aslında başlamadan bittiği bilinmektedir.
Birinci Cihan Harbi başlarında, henüz “tehcir” denilen sevk ve iskân kararı ortada yokken Van’da büyük bir isyan çıkartan ve Ruslarla işbirliği yaparak idareyi ele geçiren komitacılar, büyük bir katliama yol açtılar. 1915’te, bu olayda ve Çanakkale gibi pek çok cephede bir ölüm kalım savaşı verilirken ordunun arkadan hançerlenmesi yüzünden Türk milletinin ve Türk devletinin nefsi müdafaa tedbiri olarak alınan “sevk ve iskân” kararı sayesindedir ki bugün o Doğu vilayetlerinde, Erzurum’dan Diyarbakır ve Urfa’ya uzanan hatta, ezan sesi duyuluyor; bütün Türk vatandaşları hayatlarını idame ettiriyor. Aksini iddia edenler, bir zamanların Müslüman Türk kenti Revan’a (bugün Erivan) bakabilirler.
Unutmayalım ki Türk milleti, Birinci Cihan Harbi’nde bir varoluş mücadelesi vermiştir. Bu savaşın çıkmasında, büyük ölçüde Osmanlı mirasının paylaşımı da rol oynamıştır. “İttihatçılar Türkçülük yaptı ve Osmanlı dağıldı.” iddiasını ileri sürenler var. Bu, açık bir çarpıtmadır. İttihatçılar, sonuna kadar ittihad-ı anasır ve ittihad-ı İslam siyaseti izlediler. Buna uyan unsurlar da oldu ama maalesef hem gayrımüslim unsurlar hem de bazı Müslüman unsurlar, kendilerine yapılan bağımsızlık vaatlerine kanıp karşı cephede yer aldılar. Osmanlı Devleti birçok cephede savaşırken, daha tehcir kararı ortada yokken Van isyanında Ruslarla işbirliği yapan Ermeni çeteler, ikmal yollarına da saldırmaya başladılar.
Savaş şartları yüzünden hayatlarını kaybeden insanlar için kimse sevinç duymaz, elbette ki masum insanların hayatlarını kaybetmesi üzücüdür. Bu insanların etnik kökenine göre, dinine göre verilen tepkiler, Haçlı zihniyetinin yansımasıdır. Balkanlarda, Kafkaslarda, Anadolu’da ölen, öldürülen milyonlarca Müslüman Türk’ün acısına bugüne kadar “ortak acı” diyen başka bir devlet oldu mu? Prof. Dr. Yusuf Sarınay’ın Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü döneminde kitaplaştırılan belgelerde, 1915-22 arasında Anadolu’da Ermeni çeteler tarafından katledildiği sabit olan 523.000 Müslümanın torunlarına taziye mesajı yayımlayan oldu mu? Bugün Ortadoğu’da oluk oluk Müslüman kanı akmaktadır. Terörü, şiddeti ve vahşeti Müslümanlara yamayan medeni (!) Batılıların gözyaşlarını biz mi göremiyoruz?
Türk devletini yönetenlerin “Tabuları yıkıyoruz!” sloganının cazibesine kapılmadan aklıselim çizgisinde hareket etmeleri lazım. Ermeni meselesi, basit bir taziye ve özür meselesi değildir, bir Türk-Ermeni çatışması da değildir. Bu mesele dün, Türk milletinin bu topraklarda bin yıldır kesintisiz ve ortaksız süregelen egemenliğine yönelik bir tehdidin aracı olarak gündeme getirilmiştir. Türkiye’den, Ermenistan ile ilişkileri düzeltmesini isteyenlerin öncelikle Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesini, Türkiye üzerindeki toprak iddialarından vaz geçmesini istemeleri gerekmez mi? Ama hayır! Onların derdi, tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi hep Türk’ü tavize, diz çökmeye zorlamaktır. Onun içindir ki, Türk devleti bu baskılara asla aldırış etmemelidir.
Değerli dostlar! İnsanlık ideali, evrensel barış iddialarına rağmen acı ama gerçek olan şu hususu da hatırda tutalım: Bizden aslında Türk olduğumuz için, Müslüman olduğumuz için, Hristiyanlığın ilk yayıldığı bu toprakları vatanlaştırıp Müslüman Türk yurdu yaptığımız için, İslam’ı kimseyi zorlamadan Avrupa’nın göbeğine kadar yaydığımız için, Viyana kapılarını zorladığımız için, Roma’yı fethe kalktığımız için özür dilememiz isteniyor. Bizi yönetenlerin, Birinci Cihan Harbi sonrasında, Anadolu’nun ortasına, Türklüğün yeni Ergenekon’una sıkıştırılan bu aziz milletin, bir daha asla cihanşumül bir iddianın sahibi olmasına izin vermemeye azimli küresel güçlerin –hâşâ- her şeye kadir olmadığını idrak etmeleri, Allah’ın izniyle Türk milletinin, Türk dünyası ve İslam âleminin bayraktarlığı görevini kimsenin engelleyemeyeceğine iman etmeleri şarttır.
Siyaset ve diplomasi çerçevesinde sarf edilecek sözler, yapılacak işler, asla bu milletin geleceğini ipotek altına alacak ima ve manalar taşımamalıdır. Hükûmet başta olmak üzere devletimizi temsil eden organlar, Türk milletinin şerefine halel getirecek, ecdadımızın ve şehitlerimizin ruhlarını incitecek bir adım atmamalı; Türk milleti ve devletini suçluluk psikolojisine sokacak açıklamalar yapmamalıdır. Köklü ve büyük milletler, “ağlayıp sızlama”yı pek beceremezler. Bizim asaletimiz, vakarımız, acılarımızı içimize gömüşümüz bazılarınca yanlış algılanıyor. Büyük katliamlara, işkencelere maruz kalmış, “aziz-i vakt” (efendi) iken “âdanın zelil kıldığı” (düşmanın aşağıladığı) ecdadımızın yaşadıklarını feryad ü figan ile dillendirmeyi zül addettik.
Bizim medeniyetimiz, bir hoşgörü ve adalet medeniyeti idi, evet… Diğer unsurlar gibi Ermeniler de bu çatı altında huzur içinde yaşadılar. Ama asla bizim irademizle meydana gelmediği, Ermenileri kışkırtan emperyalist odakların yönlendirmesi ve onlarla işbirliği yapan çetelerin sebebiyet vermesiyle ortaya çıktığı sabit olan hadiseler yüzünden kimse Türk milletini suçlayamaz, özür, tazminat vb. taleplerde bulunamaz. Milletimizin tarihinde soykırım gibi utanç verici bir hadise yoktur, kimse milletimize böyle bir suçlama ile hakaret edemez.
Bu meselenin yüzüncü yıldönümünde, Türkiye ve Türk milleti, çeşitli odaklar tarafından asla işlemediği bir soykırım suçunu kabule zorlanmaktadır. Türk Ocakları olarak bu konuda farkındalığı arttırmak, gerçekleri haykırmak ve ecdada borcumuzu ifa etmek üzere bilgi şöleni, panel ve konferanslar düzenlemekteyiz. Bunların ilki burada, Adana’da gerçekleştirilmektedir.
Bu bilgi şöleninin düzenlenmesindeki desteklerinden ötürü Sayın Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’ye, Belediye’nin diğer ilgililerine, Hars Heyeti Başkanımız Prof. Dr. Yusuf Sarınay’a, Genel Merkez yönetiminden Genel Sekreter Prof. Dr. Mehmet Şahingöz ve Mustafa Asım Mutlu’ya, çağrımızı kabul edip bilgilerini bizimle paylaşan değerli akademisyen dostlara ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.
* Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz’ün “Tarihî, Siyasi ve Hukuki Yönleriyle Ermeni Meselesi” (Adana, 28 Mart 2015)
Bilgi Şöleni’nde yaptığı açış konuşması.