Eskişehir ve Isparta Bölge Toplantıları Açış Konuşmaları

 

ESKİŞEHİR VE ISPARTA BÖLGE TOPLANTILARI AÇIŞ KONUŞMALARI (9-10 MAYIS 2015)

 

Aziz Türk Ocaklılar, Değerli basın mensupları,

 

Türk Ocakları Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak her yıl mutad olarak şubelerimizle yaptığımız bölge toplantılarından birini bugün Eskişehir/Isparta şubemizin ev sahipliğinde burada gerçekleştiriyoruz. Geçtiğimiz ay, Malatya, Sivas ve Trabzon’da yaptığımız toplantılar son derecede verimli geçti. Bu hafta sonu ise bugün Eskişehir’de yarın da Isparta’da iki bölge toplantısı daha yapacağız. Bölge toplantılarımız 23 Mayıs’ta yapılacak olan İstanbul ve Kastamonu toplantılarıyla sona erecektir.

 

Değerli basın mensupları,

 

Bu vesile ile ülke gündeminin bazı önemli meselelerine dair görüşlerimizi sizlerle paylaşmak isterim. Bildiğiniz gibi Türk Ocakları, kurucularının koyduğu ilkeler doğrultusunda, parti siyasetinin dışında kalarak, Türk milletinin, Türk-İslam âleminin ve insanlığın yükselmesi davasına hizmet etmeye çalışan bu toprakların en köklü gönüllü kuruluşudur. Genel merkez ve yurt sathına yayılmış şubeleri, düzenlenen toplantılar, yapılan faaliyetler, verilen burslar, yardım kampanyaları vb. bir dizi değişik yol ve araçla bu gayeye yönelik çabalar sarf etmektedir. Bu meyanda, özellikle geçen yıldan başlayarak Ortadoğu’daki vekalet savaşlarının en büyük mağdurları ve yalnızları olan Türkmen kardeşlerimizin durumuna dikkat çekmek ve dertlerine bir nebze olsun merhem olmak için yardım kampanyaları yaptık. Onların dertleri, hem Türkiye’deki Türkmenlerin sorunları hem de Irak ve Suriye’deki Türkmen varlığı konusunda Sayın Başbakana bir rapor sunduk. Bu yöndeki çabalarımız devam edecektir.

 

Aziz Ocaklılar,

 

Ülkemizde bir müddettir tartışılan “çözüm süreci”nde bir bekle-gör aşamasına girildiği gözlemlenmektedir. Terör örgütü etkisiz hale getirilmeden, silahlı mücadeleyi kesin olarak bırakmadan yapılacak girişimlerin teröristle müzakere anlamına geleceğini ve onları şımartacağını, verilecek tavizlerin onları asla yatıştıramayacağını sürecin başında ikaz etmiştik. Bugün, devletin tepesi, “çözüm süreci”nde masa veya müzakere olmadığını açıklıyor. Bu beyanın, seçim süreci içinde konjonktürel bir tavır değişikliği değil, terör örgütü ve sözde sivil uzantılarının gerçek niyet ve hedeflerinden asla vaz geçmeyeceklerinin anlaşılmış olmasının bir sonucu olduğunu ümid etmekteyiz.

 

Bilindiği üzere, çözüm sürecinde devlet otoritesinin adeta ortadan kalkmasını fırsat bilen PKK, bir yandan gençleri ve çocukları kullanarak bölgede hakimiyetini pekiştirirken öte yandan Suriye’nin kuzeyinde “Rojava” adı altında üç kanton kurarak geleceğe dönük stratejisini hayata geçirmeye başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise, Cumhurbaşkanının PYD’yi terörist ilan eden beyanlarınarağmen Türk toprakları üzerinden bu terör örgütüne yardım ulaştırılmasına izin vermiştir. Bunların ileride başka devletler tarafından Türkiye’ye karşı nasıl kullanılacağını tahmin etmek zor değildir.

 

Öte yandan, Öcalan’la varıldığı söylenen mutabakat çerçevesinde PKK’nın silahsızlanmayı konuşmak üzere kongre toplamasının süreç içinde nasıl unutulduğunu hep birlikte gördük. Bunun böyle olacağını 2 Mart 2015’te yayınlanan yazımızda yazmış ve şunları eklemiştik.

 

“Açıklanan yol haritası, PKK’nın tamamen silahları bırakmasını değil, Türkiye’den çekilerek ateşkesi tahkim etmesini öngördüğü için Suriye’ye daha da fazla dikkatimizi yoğunlaştırmamız gerekir. PKK, sözde çözüm sürecinde bir yandan Güneydoğu’da alan hâkimiyetini ve toplum üzerindeki etkisini son derecede güçlendirirken öte yandan Suriye’nin kuzeyinde uluslararası desteği de sağlayan önemli bir kazanım elde etmiştir. PKK/PYD, silahın kendisine sağladığı avantajları görmüştür; silah sayesinde içeride de bölge halkının, korkuya dayalı itaatini temin etmiştir. Esasen ne Öcalan’ın açıklamasında ne de açıklanan metinde silah bırakma diye bir vaat yok. Silahların nerede ve ne amaçla kullanılacağını, son yıllardaki gelişmeler açıkça gösteriyor.”

 

Etnik-bölücü fitneyi sistem değişikliği yaparak çözeceğini zannedenler hem yakın tarihimizdeki ayrılıkçı hareketlerin seyrini hem de başka yerlerdeki benzer tecrübeleri doğru değerlendirmekten uzaklar. Türkiye’de sistem tartışması yapanlar, Ermeni meselesi hakkında ahkâm kesenler ve millî devlet yapısını tartışmaya açanlar bazı tarihî gerçekleri ya görmezden geliyor, ya da hafife alıyorlar. Unutmayalım ki Cumhuriyet, on yıllık savaşın büyük bir yıkıma uğrattığı, nüfus hareketleri, rejim değişikliği gibi pek çok derin değişim ve dönüşümlerin yaşadığı bir ortamda, imparatorluk bakiyyesi bir halka dayanılarak, imparatorluğun yetiştirdiği seçkinler tarafından kuruldu. 1876 Kanun-ı Esasi’sinde bile devlet dili Türkçe idi; devlet memurlarının Türkçe bilme zorunluluğu vardı. Balkanları ve Arap topraklarını kaybeden Türkiye’den başka bir şey mi beklenmeliydi? Osmanlı Devletinde hiçbir zaman, bazılarının zannettiği gibi bir eyalet sistemi yoktu. 1864 Vilayet Nizamnamesinden beri bugünkü vilayetlerin en az 4-5’ini havi vilayetler vardı ama bunların yönetim mantığı merkeziyetçi idi. Peki Cumhuriyet başka ne yapacaktı? Üniter millî devlet tercihinde hiçbir yanlışlık yoktur ve bugün de, zamanın şartlarına göre devam etmektedir, devam edecektir.

 

Değerli basın mensupları, aziz Ocaklılar,

 

İçinde bulunduğumuz süreçte yoğun olarak, yıllardır Türkiye’yi engelleme ve manipüle etmenin bir aracı olarak kullanılan sözde soykırım iddialarına ve bu meyanda Türk vatanında Türk milletine hakaret içeren toplantılara da şahit olduk. Türk milleti, haçlı zihniyetinin kalıntısı bir düşmanlık ve ötekileştirmenin sonucu olarak, emperyalist güçlerin iğvasıyla bağımsız bir devlet kurma hayaline kapılan Ermeni örgütlerinin ve onların destekçilerinin baş sorumlusu olduğu olaylar yüzünden soykırım veya insanlığa karşı suç gibi kabul edilemez iftiralara maruz bırakılmaktadır. Buna karşı milletçe yekvücut olmalıyız. Ermeni olaylarına dair bildirimizde aşağıdaki hususu açık seçik beyan ettik:

 

“Türk devletini yönetenler, “Tabuları yıkıyoruz!” sloganının cazibesine kapılmadan aklıselim çizgisinde hareket etmelidirler. Ermeni meselesi, basit bir taziye ve özür meselesi değildir, bir Türk-Ermeni çatışması da değildir. Bu mesele dün, Türk milletinin bu topraklarda bin yıldır kesintisiz ve ortaksız süregelen egemenliğine yönelik bir tehdidin aracı olarak gündeme getirilmiştir. Geçen yıl yayınlanan taziye mesajının hiçbir şeye yaramamıştır. Türk Devleti haklı olduğu bu konuda dik durmalı, asla tavizkâr bir görüntü vermemelidir.”

 

“Bizim medeniyetimiz, bir hoşgörü ve adalet medeniyeti idi. Diğer unsurlar gibi Ermeniler de bu çatı altında huzur içinde yaşadılar. Ermenileri kışkırtan emperyalist odakların yönlendirmesi ve onlarla işbirliği yapan çetelerin sebebiyet vermesiyle ortaya çıkan hadiseler yüzünden kimse Türk milletini suçlayamaz, özür, tazminat vb. taleplerde bulunamaz. Milletimizin tarihinde soykırım gibi utanç verici bir hadise yoktur; kimse milletimize böyle bir suçlama ile hakaret edemez.”

 

Bugün gelinen noktada, geçmişteki yalpalamlara rağmen devletimizin soykırım suçlamalarına karşı tavizsiz duruşu devam ettireceğini ümid ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı, tarihçilerle yaptığı sohbette alttan alarak bir yere varılamayacağını kesin bir dille ifade etmiştir. Devletin bütün organlarının, Türk milletine yöneltilen bu hakaret karşısında tutarlı ve kararlı bir tavır sergileyeceğine inanıyoruz.

 

Değerli basın mensupları,

 

Ortadoğu’da ve aslında İslam aleminin genelinde yaşanan acı olaylar hepimizi derinden üzmektedir. Bu olaylarda Müslümanların, onları yönetenlerin, Müslüman aydınların elbette önemli sorumlulukları var. Suçu hep başkalarında aramak bizi bir yere götürmez. Ne var ki, bizlerin özgüvenini dumura uğratan, Şarkiyatçı söylemlerin aşağılamalarını benimsememize yola açan yaklaşımlar karşısında da dikkatli olmalıyız. Müslümanlara reva görülen muameleleri iyi incelemeliyiz. İslam ülkelerine yapılan müdahalelerin insanî ve barışçı iddialarla örtülmesine aldanmamalıyız. Birinci Cihan harbinde cetvelle çizilen sınırların artık İslam devletlerine büyük geldiğini, ekonomik çıkarlarını ve İsrail’in güvenliğini parçalı yapılarla daha iyiş garanti edeceğini hesaplayan üst akıl ile diğer küresel güçlerin çıkar çatışması arasında ezilen Müslümanların imdadına bizden başka koşacak yok.

 

Değerli dostlar,

 

Kırım’da ve  Doğu Türkistan’da Türk dünyasındaki kardeşlerimizin Rusya ve Çin tarafından maruz bırakıldığı muameleye karşı Türk Ocakları her zaman onların yanında olacak, desteklemeye devam edecektir. Suriye ve Irak’taki Türkmen mücadelesine desteğimizi sürdüreceğiz. Devletimizi yönetenler, 21. Yüzyılda Türk dünyası ve İslam alemiyle geliştireceğimiz sıkı ilişkilerin her birimiz için, hepimiz için ne denli önemli olduğunu daima hatırda tutmalıdır. Bu bakımdan 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde gösterdiği muazzam performanstan dolayı Eskişehir Valiliğimizi bir kez daha kutluyorum. Bu gibi faalyetler süreklilik kazanmalı ve bu sahada yeni açılımlar yapılmalıdır.

 

Değerli basın mensupları,

 

Türkiye’yi iç savaşa, Ortadoğu’daki vekâlet savaşlarına çekmek için uğraşanların oyununa gelmemeliyiz. Ne var ki, bu noktada Türkiye asla  pasif, çekingen ve dikkate alınmayan bir devlet konumuna da düşürülmemelidir. Yakın çevremizdeki hazin olaylara muhatap olanlar bizim tarihdaşlarımız, dindaşlarımız ve millettaşlarımızdır. Türkiye, etnikçi, mezhepçi, cemaatçi siyasetleri reddederek İslam coğrafyasını kucaklayan, Türk-İslam medeniyeti anlayışını özümsemiş bir yaklaşıma muhtaçtır. Bizim geleneğimiz dışında, selefî akımların yol açacağı sıkıntıları da görmemiz lazımdır. Bu hem içeride hem de İslam dünyasında çok hayatidir.

 

Aziz dostlar, değerli basın mensupları,

 

Seçimlerin milletmizin hür iradesini ortaya koyacak şekilde yapılacağını ümid ediyoruz. Hukuk devletinin ağır yara aldığı bir döenmdetiz. Öte yandan, etnik bölücü örgüt ve sivil uzantısını, hem ülke içinde hem de uluslararası camiada sempati odağı haline getirmek için muazzam bir operasyonun yürütüldüğü aşikârdır. Başkanlık sistemi tartışmalarının gölgesinde yapılacak olan seçimden sonra tek tesellimiz, eğer millî değerlere saygılı, istikrarlı bir hükümeti çıkaracak bir sonuç olursa, ülkenin dört yıl seçim atmosferinden uzak olacağı ve bir nefes alacağı ihtimalidir. Seçim sonuçlarının kutuplaşma, kamplaşma ve etnik ayrılıkçı psikolojinin belirginleşmesi gibi olumsuz eğilimleri telafi etmesini, ülkede birliği ve kardeşliği pekiştirmesini temenni ederiz. Bu noktada ifade etmek isterim ki, millî şuur sahibi gençlerimiz, iç savaş beklentileri ile kaos senaryolarını kuvveden fiile geçirmeye çalışan karanlık odakların oyunlarına alet olmamalıdır.

 

Değerli basın mensupları,

 

Türk milleti binlerce yıllık tarihe sahiptir. Bin yıldır da Anadolu Türk mayasında karılmış bir kardeşliğin adıdır. Bu coğrafyanın, bu milletin  adını  tarih vermiş, tanımını da o yapmıştır. Bunu bozmaya çalışanlar hüsrana uğrayacaktır. Biz Türk Ocakları olarak, Türk milletine, İslam âlemine ve insanlığa söyleyecek sözü olan, insani değerlerin altüst olduğu bugünkü dünyamıza daha insanî, daha adil ve daha huzurlu bir düzen vaad eden yeni bir medeniyet hamlesine ihtiyaç olduğuna, bin yıl önce olduğu gibi bugün de bu hamleyi yapacak gücün Türk milleti olduğuna inanıyoruz. Türk Ocakları kültür, sanat ve eğitim kulvarında bu yüksek ülküye hizmet için elinden gelen çabayı göstermeye devam edecektir.

 

Toplantımızın hayırlı sonuçlar hasıl etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

 

 BİZ HEP BİRLİKTE TÜRK MİLLETİYİZ.