Türk’ün Devleti

Tarihimizin en zor dönemeçlerinden birinden geçtiğimiz muhakkak… Bizden kaynaklanan ihmal, aymazlık ve hatalar elbette var ama aynı zamanda devletimiz ve millî dokumuz ağır saldırılara da uğradı. Bu milletin zeki ve donanımlı evlatları başka devletlerin, küresel güçlerin plan ve projelerinde istihdam edildi. Ordusu ağır bir tahribata maruz bırakıldı. Devlet kurumları âdeta felç edildi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk milleti ve Türk devleti, hem hain darbe girişimine hem de Türkiye’yi çevreleme ve kıskaca alma projelerine karşı büyük bir dayanıklılıkla mücadelesini sürdürüyor. Ancak, durumun kritik mahiyetini her zaman hatırda tutmak mecburiyetindeyiz.

Israrla vurguluyoruz ki Türk dünyası ayağı zayıf olan, Türk’çe ve Türkçü bir bakış açısı bulunmayan bir dış politika ile bir yere varamayız. Türkiye, tarihî müktesebatının doğal bir gereği olarak kadim İslam coğrafyası, Balkanlar ve Türk dünyası üçgenine dayanarak Batı dünyası ile de Rusya ve Çin ile de daha sağlıklı ilişkiler kurabilir. Bu siyasette siyasi İslamcılığa yer olmamalıdır; zira Müslüman toplum ve devletlerle sağlıklı bir dayanışma açısından, karşılıklı olarak içişlerine karışmama ilkeleri hayati önemdedir. Atatürk’ün, millî bağımsızlığı ve komşularla karşılıklı dostça ilişkileri temel alan gerçekçi dış siyaseti, her zaman rehberimiz olmalıdır.

***

Türk Ocakları olarak 15 Temmuz sonrasında devlet kurumlarının yenilenme ve iyileştirilmesinde uyulması gereken ilkeleri, dikkat edilmesi elzem hususları müteaddit bildirilerle kamuoyuna ve ilgililere duyurmaya çalıştık. Teröre ve güneyimizde oluşturmak istenen ihanet koridoru girişimine karşı yürütülen mücadele başta olmak üzere devletimizin Irak ve Suriye’de karşılaştığı zorluklarla mücadelesinde kararlı ve tutarlı bir politika izlemesi için yapılması gerekenlere işaret ettik. Türkiye’nin cidden bir beka meselesiyle karşı karşıya olduğunun da sıkça altını çizdik. Bu kritik dönemeçten çıkış, beka meselesinin halli ve millî çıkarlarımızın layıkıyla korunması hususlarının temelde, Türklüğün kadim devlet etme ilkelerine, sağlam bir devlet şuuruna ve devlet kurumlarının güçlendirilmesine bağlı olduğu apaçık bir gerçektir.

Türk milleti ve Türk devleti, bize kefen biçmeyi, bizi kıskaca almayı hedefleyen projelere karşı millî direnci ve savunmayı güçlendirmek zorunda ama bunun ötesinde ufka bakmak da mecburiyetimiz var. Sadece savunmada kalamayız; Türk milleti, tarihten aldığı ibret ve ilhamla önce bölgemizde sonra da dünyada daha âdil, hakkaniyetli ve insani bir medeniyet tasavvuruna öncülük etmelidir. Burada tahakküm veya hegemonyadan değil, eşit ve âdil bir işbirliğinden söz ediyoruz.

***

Yaşadığımız olaylar, Irak’ta meydana gelen gelişmeler, Barzani’nin gayrimeşru referandumu, İspanya’da Katalonya’nın ayrılma girişimi karşısında devletin ve AB’nin tavrı dikkatle incelenmelidir. Bütün bunlar bizim öteden beri savunduğumuz bir husustaki haklılığımızı açıkça teyit ediyor. Bir zamanlar küreselleşme rüzgârıyla millî ve üniter devlet yapısının artık dar geldiğini ileri sürenlerce sözde “yerel yönetimlere özerklik” adı altında yapılan federalizm propagandası moda idi. Biz, ısrarla millî devletin yeni çağın şartlarında da geçerli olduğunu ve üniter yapıdan ayrılmanın tehlikelere yol açacağını söylemiştik. Türkiye’yi yöneten hükûmetlerin bu federasyon fantezilerine itibar etmeleri, tarihî hata olmuştur. Türk devlet geleneği, Türkistan coğrafyasında kurduğumuz boylar, bodunlar konfederasyonlarından merkezî devletlere doğru evrilmiş ve bu sayede öncekilere göre çok daha uzun süre yaşayabilmiş bir Osmanlı Devleti’ni kurmuştuk.

Bu meselenin bir boyutu da yaşadığımız coğrafyayla alakalıdır ve bu çok mühimdir: Bu coğrafyada dağınık ve gevşek siyasi yapıların uzun yaşama imkânı yoktur. Bu sebeple iç bütünleşmesi sağlam bir devlet yapısına ihtiyaç vardır. Cumhuriyeti kuranlar, işte bu gerçeği çok iyi tespit etmiş ve gereğini yapmışlardır. Bugün ise zamanın şartlarına göre bu yapıyı sağlamlaştırma ve ileriye taşıma görevimiz vardır.

Türk devleti, Türk tarihi ve Türk kültürü temelinde yeniden kendine gelmelidir. Bilge Kağan’ın asırlar öncesinden yaptığı tarihî uyarı her zaman hatırlanmalıdır: İlin ve törenin bozulmasına izin verme. “İl” devlet, “töre” hukuktur. Türkiye bir hukuk devletidir ve hukuk devletine aykırı bütün fiiller devletin temeline yerleştirilen dinamitlerdir. Yusuf Has Hacib’in nasihatleri her daim kulaklarımıza küpe olmalıdır: “Memleket tutmak için, çok asker ve ordu lâzımdır; askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır. Bu malı elde etmek için, halkın zengin olması gerektir; halkın zengin olması için de, doğru kanunlar (=adalet) konulmalıdır.  Bunlardan biri ihmâl edilirse, dördü de kalır; dördü birden ihmâl edilirse, beylik (=devlet) çözülmeğe yüz tutar.

Türk devletini yönetenler hem geleneğimizin hem de dinimizin emirleri olan emaneti ehline vermek ve istişare ilkelerini samimiyetle ve gerçekten hayata geçirmek mecburiyetindedirler. Bu millet dalkavuklardan, kifayetsiz muhterislerden çok çekmiştir; rüşvet ve iltimas çarklarına kapılanların milletin kaderine hükmetmesine izin verilmemelidir. Koltuk sevdalıları ve rant peşinde koşanların itibar edildiği bir ülke olamayız. Devleti yöneten siyaset erbabının gerçekten hasbi bir şekilde ve kanunlar dairesinde milletine hizmeti şiar edinenlere itibar etmek yerine dalkavukları, birilerinin yakınlarını ve kifayetsiz muhterisleri istihdam etmeleri vebaldir. Türkiye, devletin harim-i ismetinin, tarihî bir yanılgı veya aldanma sonucu, küresel müttefikin ajanları konumuna düşürülen kişilere teslim edildiği bir süreçten geçti ve bunun ağır sonuçlarının telafi edilmesi uzun zaman alacaktır. Bundan ibret alınmalı ve bu tür “iyi niyetli” aldanmalara asla kapı aralanmamalıdır. Dinî cemaat ve tarikatlar kendi kulvarlarında, devlet denetiminde ve kayıt altında kendi işleriyle uğraşabilirler. Onların devlet kadrolarını ele geçirmeye matuf faaliyet alanlarının hiçbirine sızmalarına bir daha meydan verilmemelidir. Yusuf Has Hacib’in şu hikmetli öğütleri devletimizi yönetenlere rehber olmalıdır:

Ey bey, işi işin ehline, işe yarayana, hareketi doğru ve dürüst olana ver. Eğer bir bey işi ehliyetsiz bir kimseye verirse, ehliyetsizliği başkası değil, kendisi göstermiş olur. Tanrı bir kimseyi mes'ûd etmek ve yükseltmek isterse, ona ehliyetli ve dürüst hizmetkârlar verir.

Cumhuriyet’imizin 94. yıldönümünü idrak ettiğimiz bu günlerde tarih tecrübemizi iyi tahlil etmeli ve Cumhuriyet’imizi günümüz şartlarında daha ileriye nasıl taşıyacağımızın üzerinde düşünmeliyiz. Bu noktada, kadim devlet yönetme ilkelerimiz olan liyakat, adalet ve istişarenin yanında kurumlaşmaya azami önem ve özeni göstermeliyiz. Kişisel ilişkilere değil nesnel ölçütlere ve liyakate dayalı kurum kültürünü geliştirmeliyiz. Devletimizin geleceği açısından eğitime, bilim ve teknoloji politikalarına öncelik vermek zorundayız. Bilgiyi ve aklı rehber edinmeliyiz.

Ezcümle Türkiye, önümüzdeki süreçte Türklük ve tarih bilinci yüksek, devletin anlamını müdrik, millet ve vatan sevgisiyle dolu nesillerin elinde yükselecektir. Kozmopolit zihniyet sahiplerinin gerek iç gerekse dış siyasette devlet ve hükûmet nezdinde kale alınmalarının maliyetinin ne denli ağır olduğunu maalesef tecrübe ettik. Ülkemizin ve milletimizin bir daha “açılım”, “çözüm” ve benzeri fantezilere tahammülü yoktur. Devlet, yurttaşlarına grup olarak değil birey olarak her türlü temel insan haklarını ve demokratik hakları tanır; demokratik hukuk devleti bunu gerektirir. Ancak, devletin egemenliğini bölüşmek niyetinde olanların hak ettikleri cevap bellidir. Bu topraklarda bin yıldır siyasi egemenlik Türk milletinindir ve Türk devletinindir. İnşallah ilelebet böyle kalacaktır.

Bu vesileyle Cumhuriyet’imizin 94. yıldönümünü kutlar, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Millî Mücadele kahramanlarını, Cumhuriyet’in temeline harç koyanları ve bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Ne Mutlu Türk’üm Diyene!