31 Mart 2019 Mahallî Seçimlerinin Düşündürdükleri
Türkiye, 31 Mart 2019 tarihinde, yeni sistemin de etkisiyle büyük şehirlerde ve pek çok yerde iki ittifakın (Cumhur ve Millet) kıyasıya rekabet ettiği bir seçim gerçekleştirdi. Bu seçimlerde, partiler yasal alt yapısı olmamakla birlikte, fiilen ittifaklar yaptılar. Bir tarafta, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin kabul edilmesinde ve 24 Haziran 2018 seçimlerinde birlikte hareket eden Ak Parti ile Milliyetçi Hareket Partisinin dâhil olduğu “Cumhur İttifakı”, diğer tarafta ise Cumhuriyet Halk Partisi ile İyi Partinin oluşturduğu “Millet İttifakı” vardı.
Seçim kampanyasında Cumhur İttifakı’nın “beka”, Millet İttifakı’nın ise “ekonomi” konularını öne çıkardığı söylenebilir. Tabii başka konular da vardı. MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli, “beka” açısından yeni sistemin devamının kritik rolünün altını çizerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da muhalefetin beka meselesindeki tavrını eleştiriyordu. Millet İttifakı’na, HDP tarafından sağlandığı söylenen zımni destek, bu noktadaki eleştirilerin odağını oluşturmaktaydı.
***
“Beka” konusunda daha önce müteaddit defalar belirttiğim kanaatimi kısaca paylaştıktan sonra seçimlerin sonuçlarını ana hatlarıyla değerlendireceğim. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ciddi meselelerden birinin Türkiye, Suriye, Irak ve İran topraklarında sözde Kürt Devleti adı altında “İkinci İsrail” kurma projesinin, milletlerarası hâkimiyet mücadelesi bağlamında bir beka problemine dönüşme potansiyeli taşıdığı açıkça ortadadır. Beka dediğimiz konu da esasen burada düğümlenmektedir. Türkiye elbette PKK, FETÖ veya başka örgütlerle baş eder; onlara pabuç bırakmaz. Ama küresel egemen güçlerin türlü plan ve tuzaklarını göz ardı edemeyiz.
Geriye bakıldığında, sözde “dinler ve medeniyetler arası diyalog”, “Yeni Osmanlı”, “Büyük Orta Doğu Projesi” gibi yanıltıcı, aldatıcı ve parlak vaat ve sloganlarla coğrafyamızın paramparça edilmesine alet edilmeye çalışıldık. Adalet mekanizması kullanılarak millî orduya kumpas kuruldu, devlet kurumları felce uğratıldı.
2015 yazından sonra içeride PKK’nın sözde “çözüm süreci”nde yığınak yaptığı, hendekler açtığı şehir ve kasabalarda amansız bir mücadele verdik. 15 Temmuz 2016’da hain bir kalkışmaya maruz kaldık, toplum ve devlet yapımız ciddi bir sarsıntı yaşadı. Bu hadisenin sarsıntıları devam ederken Suriye’de, sözde müttefiklerin himayesindeki ihanet ve terör koridorunun önünü kestik. Tehlike hâlâ geçmiş değil ve bu coğrafyada varlığımıza ve birliğimize yönelik tehdit devam ediyor. Bu mücadelede hayatını vatan ve millet uğrunda feda eden yiğitlere minnet borcumuz büyüktür.
***
Seçimlerde ittifakların kurulması dolayısıyla, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu çeşitli sıkıntılara karşı hep birlikte hareket etmemiz gereken bir dönemde millet olarak iki karşıt cepheye bölünmek gibi bir duruma maruz kaldık. Türk milletinin ezici çoğunluğunun sağduyusu, siyaseten ortaya çıkan bu bölünmeye rağmen millî birliğimizin en büyük teminatı olmuştur. Sandık sonuçlarının tahlili, seçmenlerin bir kısmının oy tercihlerindeki değişiklikleri ortaya koyacaktır. Bu da milletimizin parti sadakatinin yanında beğendiği kişilerin seçilmesine de dikkat ettiğini gösterir.
Yapılması gereken ilk tespit, Türk milletinin yeniden bir seçim tartışmasına girilmesine rıza göstermemiş ama güvenoyu verdiği iktidara da ölçülü bir ikazda bulunmuş olduğudur. Yeni sistemi savunan partilerin geçerli oyların yarıdan fazlasını almış olması, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri konusunun gündeme gelme ihtimalini bertaraf etmiştir. Bununla birlikte Sayın Cumhurbaşkanı’nın büyük önem atfettiği İstanbul’da ve yine Başkent’te Büyükşehir Belediye Başkanlığının kaybedilmesinin etkileri hafife alınamaz. Bunları önümüzdeki süreçte daha somut olarak göreceğiz. İkinci olarak belirtilmesi gereken nokta, Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyası dönemindeki performansıdır. Ak Parti’nin kayıplarının tahammül edilebilir sınırlarda kalmasında bunun payını kimse yadsıyamaz.
Kampanya sırasında yaşananlar hepimiz için ibretlerle doludur. Negatif propaganda dilinin daha fazla tercih edilmesi ve basının takındığı tavır, Türk demokrasisinin geldiği seviye bakımından düşündürücü olmuştur. “Ne pahasına olursa olsun kazanmak” mantığının sosyal yapımızda ciddi tahribat yaptığını söylemek icap eder. Siyasilerin tutumları, bir dereceye kadar anlaşılır olmakla birlikte aydın olma iddiasındaki gazeteci ve akademisyenlerin trolleri aratmayan üslupları, ümitsizlik ve üzüntü kaynağı olmuştur.
Seçim sonuçlarının ayrıntılı tahlili için bir takım araştırmalara ihtiyaç var. İttifak olarak girilen yerlerle, ayrı girilen yerlerdeki durumların mukayesesi önemlidir. Parti seçmenlerinin belirli yerlerde ittifak ettikleri diğer partiye oy verme oranları, HDP seçmeninin partinin seçime girmediği yerlerde sandığa gitme yüzdesi, sandığa gidenlerin aday ve parti tercihleri ilk akla gelen başlıklardır. Büyükşehirlerde il genel meclisi seçimi olmadığı için partilerin bir önceki seçimde aldıkları oylarla bu seçimin mukayesesini sağlıklı olarak yapmak çok zordur. İl genel meclisi seçimi yapılan yerlerle partilerin büyükşehirde birlikte ama ilçelerde farklı adaylarla seçime girdikleri yerlerde, bu tespit yapılabilir. Ama mesela Cumhur İttifakı’nı oluşturan Ak Parti ve MHP’nin Mersin, Adana, Bursa, Manisa, İzmir, Ankara ve İstanbul gibi birlikte seçime girdikleri yerlerdeki parti oylarını hesaplamak mümkün değildir.
Genel manzara şöyle özetlenebilir: Cumhur İttifakı, oyunu aşağı yukarı korumuş görünüyor. Ancak sandığa gitmeyen HDP seçmeninin oranı tespit edilebilirse az da olsa bir düşüş olduğu söylenebilir. MHP ve İyi Parti’nin yüzde 7’nin üzerinde görünen oy oranları gerçekte yüzde 10 veya üzerinde olmalıdır. Büyükşehir ve il belediye başkanlığı kazanamaması, ittifakın İyi Parti’nin aleyhine işlediğini gösteriyor. MHP’nin ise Mersin ve Adana gibi iki önemli büyükşehri kaybetmiş olmakla birlikte bir büyük şehrin (Manisa) yanında 10 ilde belediye başkanlığı kazanması ve bunların bir kısmını da ittifak ortağından alması seçimin ilginç bir özelliği olmuştur. Yukarıda bahsedilen sebeplerle oy oranlarının yanıltıcılığı bir yana bırakılırsa MHP’nin gözle görülür bir başarı elde ettiği anlaşılıyor. Yüzde 4,24 oy alan ama pek çok yerde seçime girmeyen HDP’nin oylarında düşüş olma ihtimali yüksektir ama yine gerçek oyunun yüzde 8-9 civarında olduğu tahmin edilebilir. Mahallî seçimlerde yüzde 44,31 oy oranına sahip görünen Ak Parti’nin 2018’de yüzde 42,5 olan oyunu koruduğu veya en fazla 1 puan kaybettiği tahmin edilebilir. Yine mahallî seçimlerde yüzde 30,1 oy alan CHP’de ise, 2018 Haziran seçimlerindeki yüzde 22,6’nın 1-2 puanlık bir artış ile yüzde 24-25 arasına yükseldiği ileri sürülebilir.
Kısaca milletimiz, kuyumcu terazisi hassaslığı ile davranmış ve iktidara bir uyarı gönderirken muhalefete de iyi seçilmiş adaylar ve alternatif programlarla daha başarılı olabileceği sinyalini vermiştir. Seçimler bittiğine göre artık herkes millî iradeye saygılı olmak ve gereğini yapmakla yükümlüdür. İnşallah önümüzdeki dört yılı daha sakin bir şekilde, meselelerimize odaklanarak yararlı bir şekilde geçiririz. Husumet ve ötekileştirme dilini terk etmeliyiz. Seçimlere katılan partiler düşman değil rakiplerdir. Unutmayalım ki, bu topraklarda birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Birliğimizi ve dayanışmamızı zedeleyecek, tahrip edecek söylem ve eylemlerden kaçınmak hepimizin görevidir.
Bu noktada bir hususa da dikkat çekmek lazım: Seçimlerin mağlubu olarak ilan edilen HDP’nin Diyarbakır ve Van’ın yanında Iğdır ve Kars’ta seçim kazanması, özellikle üzerinde durulması gereken bir husustur. Iğdır ve Kars’a bilinçli olarak seçmen kaydırıldığına dair ciddi veriler vardır. PKK’nın buraya yönelik stratejisi karşısında ilgililerin şehirlerin kaderini, gerçek sahiplerinin dışındaki unsurların belirlemesine izin vermesi gerçekten düşündürücüdür.
Meselelerimizi kendi içimizde çözmenin yollarını bulmalıyız. Bunun için hariçten gazel okuyanlara kulak vermeyeceğimiz gibi hariçten medet umanlara da göz yumamayız. Muhalefetin görevi sıkıntıları olduğu gibi çözüm yollarını da ortaya koymak, iktidarın görevi ise muhalefetin ve farklı kesimlerin eleştirilerini gerçekçi bir yaklaşımla değerlendirmek ve makul önerilerden yararlanmaktır. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu dış tehditlerin yanında ekonomiden eğitime çok önemli meselelerimiz var. Bu günden itibaren bütün bu meseleleri ortak akılla ve sağduyu çerçevesinde çözmeye odaklanmalıyız. Güçlü bir Türkiye, sadece bölgesinde değil bütün dünyada barışın ve adaletin teminatı olacaktır. Bunun olmazsa olmaz şartı ise siyasi rekabeti kendi çerçevesi dışına taşırmadan millî birliğimizi, hukuk devletini ve demokrasimizi güçlendirmektir.
Seçilen belediye başkanlarını ve belediye meclisi üyelerini kutluyor, Türk milletine hizmet yolunda başarılar diliyorum.