Millî Mücadele Ve Cumhuriyet
Büyük Türk Milleti, Aziz Ocaklılar,
Türk Milleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra verdiği yeniden diriliş ve bağımsızlık mücadelesini Cumhuriyet’i ilân ederek taçlandırmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkışının, Amasya Tamiminin yayınlanmasının, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle Batı Anadolu’daki kongrelerin toplanmasının 100. Yılında, Cumhuriyetimizin de 96. Yılını idrak ediyoruz. Binlerce yıllık tarihimizin birikimi ve tecrübesiyle çağdaş gelişmelerin sonuçlarının sentezinin bir neticesi olarak Millî Mücadele’nin Meclis Başkanı ve Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin hayatiyetini kaybettiğini isabetli bir şekilde tespit ve teşhis etmişti. 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla uzanan tarihî süreçte devleti ayakta, farklı din ve milletlere mensup tebaayı bir arada tutma çabaları sonuç vermemişti. Üç tarz-ı siyasetin ilk ikisi başarısız olmuş ve neticede devlet yapımızın, Türk Milleti gerçeğini esas alan millî bir devlet hâline dönüşmesi bir mecburiyet olmuştu. Esasen Millî Mücadele’nin başlamasıyla zaten bunun fikrî temelleri de atılmıştı. “İrade-i milliye” kavramından kastın ne olduğu açıktı. Amasya Tamimi’ndeki şu ifadeler dikkat çekicidir:
“Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir.(…). Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
“Osmanlı vatanının tamamiyeti ve istiklâl-i millimizin temini ve makam-ı saltanat ve hilafetin masuniyeti için kuva-yı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır.” Burada, o zaman saltanat ve hilafet makamları mevcut olduğundan bunlara atıfta bulunması tabiîdir. Bununla birlikte-Sivas Kongresi kararlarında da aynı ibarelere kullanılmıştır- aynı cümlede “kuva-yı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hakim kılmak”tan bahsedilmesi, artık saltanat ve hilafetin de ancak millî irade sayesinde ayakta kalabileceğine işaret etmektedir.
Erzurum Kongresi kararlarının 8. Maddesi-ki Sivas’ta da aynen kabul edilmiştir- bugünkü Türkçe ile şu şekildedir:
“Milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin belirttikleri bu tarihsel çağda Hükümeti Merkeziyemizin millî iradeye bağlı olması zorunludur. Çünkü, millî iradeye dayanmayan herhangi bir hükümet kurulunun kendine göre ve kişisel kararlarına ulusça uyulmadıktan başka dışarıda da geçerli olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar belgelenmiş, işlev ve sonuçlarıyla kanıtlanmıştır.”
Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadelenin başarıyla sonuçlanmasına kadar bu yöndeki tasavvurunu bir sır olarak tutmuş, öncelikle saltanatın kaldırılmasını sağlamış ve bundan yaklaşık bir yıl sonra cumhuriyet ilan edilmiştir. Onun bu yöntemi, radikal kararlar için uygun şartları ve zamanı beklediğinin bir göstergesidir.
Hükümette yaşanan problemlerin bir kriz hâlini alması sonucunda Gazi Paşa uygun zamanın geldiğine hükmeder ve Cumhuriyet’i ilân etmeye karar verir. Bunu da 28 Ekim günü yakın arkadaşlarıyla bir yemekli toplantıda “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diye açıklar. Hazırlanan anayasa değişikliği ertesi gün Meclis’te kabul edilir ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilir. Bunun üzerine yaptığı konuşmada özetle şunları söyler:
“Milletimiz, sahip olduğu özelliklerini ve değerini, hükümetinin yeni ismiyle, uygarlık dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada işgal ettiği yere lâyık olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır.(…) Milletin sevgisini daima dayanak noktası sayarak hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve galip olacaktır.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyet anlayışını ve cumhuriyetle demokrasi arasındaki ilişki hakkındaki görüş ve kanaatlerini yansıtan şu cümleler çok anlamlıdır:
“Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıkî uygulamasını sağlayan hükümet şekli, cumhuriyettir.”
“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.”
“Milletimiz, demokratik bir hükümet kurmak sayesinde düşman ordularını yok etti, vatanı istilâdan kurtardı.”
“Bugünkü hükümetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükümettir ki, onun ismi cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları, kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.”
Bugün bizlere düşen görev Cumhuriyeti, kurucu iradenin hedefleri doğrultusunda günümüzün icaplarına uygun bir şekilde demokratik hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda daha ileriye taşımak ve gelecek kuşaklara bu yönde örnek olmaktır.
Yaşadığımız problemlere, Türkiye’yi ve Türk Milletini bölme ve parçalama girişimlerine karşı yürekten inanıyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacak ve Türk Dünyasının birliği sayesinde Türklüğün sesi cihanda daha gür çıkacaktır.
Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Millî Mücadele kahramanlarını, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi, Millî Mücadeleye emek veren devlet adamları, aydınlar, din adamları, gazetecileri ve diğer herkesi minnet rahmetle anıyoruz.
Yaşasın Cumhuriyet!
Ne Mutlu Türküm Diyene!