TÜRK OCAKLARI: 108 YIL ÖNCE 108 YIL SONRA

 

Türk Ocakları bugün 83 şube ve 3 temsilcilikle yurt içinde; 2 şube ve 2 temsilcilikle yurt dışında faaliyet gösteren, bir “kamu yararına çalışan dernek”tir. 108 yıl önce kurulduğunda, çok farklı bir genel durumda, Devlet-i Aliyye’nin parçalanma ve dağılma döneminde, “Osmanlıcılık” ve “İslamcılık” siyaset tarzlarının sadra şifa olmadığı ortaya çıktığında, Türklüğü esas alan aydınların ve gençlerin öteden beri devam ettirdikleri cemiyetler kurma ve dergiler çıkarma girişimlerinin en etkilisi ve kalıcısı olarak tarihe geçti.

Türkçülüğün fikir babalarından Hüseyinzade Ali Turan ve Ziya Gökalp, bir çerçeve çizmişti: Türkleşmek, İslamlaşmak, Çağdaşlaşmak. Bu çerçevenin mahiyetini ve anlamını bugün de çok iyi anlamaya ihtiyacımız var. İlk iki ilke veya hedef, aslında üçüncüsüyle birlikte düşünülmelidir. Tarih, durağan değildir. Milletler, bir kere oluşup yüzyıllar boyunca aynı kalmadığı gibi, kültürler de değişerek devam ederler. Genelde insanlık tarihine özelde de millî tarihimize bu bakış açısından bakmak zorundayız. Aksi hâlde tarihi, Türklüğü, Müslümanlığı, uygarlığı velhasıl bizim için anlam ifade eden her şeyi şablonlarla yorumlar ve neticede bir yere varamayız.

Türk Ocaklarının kurucu neslinin fikirleri, hareketleri ve hedefleri o zamanın şartlarında oluşmuştu. Zamanla bu dönemdeki görüşleri düzelten, açıklayan hatta değiştirenler olmuştur ama ana çizgi değişmemiştir: Türk milletinin ilmî, iktisadi, kültürel ve sosyal yönden yükselmesine hizmet etmek. Millî Mücadele sonrasında Cumhuriyet rejimi kurulunca Türk Ocaklılar yeni dönemin kültür, eğitim ve toplum dayanışması ocağı olarak önemli işlevler ifa ettiler. Öyle ki, kapandığı sırada şube sayısı 270 civarında iken üye sayısının Cumhuriyet Halk Fırkasından bile fazla olduğu anlaşılmaktadır. Ama gün geldi, yüksek yerden gelen talimatla Ocak, kendini feshetti.

Burada maksadım, bu konunun ayrıntılarına girmek, sebeplerini tartışmak, müsebbiplerini bu meseleden dolayı tenkit etmek değildir. Sadece bir şeyi anlatmaya çalışıyorum: Bir zamanlar “Bu Ocağı söndürenlerin ocağı sönsün!” denirken 1930’ların şartlarında “millî kuvvetleri birleştirmek” gerekçesiyle –ki, bu da rüşvet-i kelamdan ibaret kalacaktır; zira hemen sonra Halkevleri kurulacaktır- Ocak’ın kendisini feshi emredilebilmiştir. Demek ki tarihî şartlar, bazen devleti yönetenlere içlerine sinmeyen eylemleri yaptırabiliyor veya bazı kurum, kuruluş ve fikirler zamanla değişebiliyor. Nitekim 1930’larda Türk kimliği, tarihi ve dili ile ilgili çalışmalara baktığımızda, Anadolu üzerindeki toprak iddialarının yanında yeni rejimin kökleşmesi kaygısının da etkisiyle, İslam-öncesi Türk ve Türkiye tarihinin önem kazandığı, dilde ise bir müddet sonra yine Atatürk’ün talimatıyla daha makul bir çizgiye çekilecek olan özleştirme faaliyetlerinin yoğunlaştığı bilinmektedir.

Türk Ocaklarının efsanevi başkanı, Atatürk devrinde bakanlık ve büyükelçilik yapmış olan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ocak 1949’da yeniden faaliyete geçtikten sonra, âdeta sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi, Ocakların yaygınlaşmasına pek sıcak bakmamıştır. Nitekim Türkçü olduğunu ilan eden Başbakan Şükrü Saracoğlu devrinde, 1944’te Türkçülerin uğradığı takibat ve Demokrat Parti iktidarında Milliyetçiler Derneğinin kapatılması olayı, Türk milliyetçilerinin hafızasında derin izler, acı hatıralar bırakmıştır. Türk milliyetçileri, elbette hiçbir zaman mücadeleyi bırakmamış, bütün olumsuzluklara rağmen teşkilatlarını ayakta tutmaya çalışmışlardır.

Türk Ocaklarının ve diğer milliyetçi teşekküllerin tarihini burada ele alacak değiliz ama bazı hususlara değinerek sözü günümüze, günümüzde Türk Ocaklarının yaptıklarına getireceğim. Peşinen belirtmeliyim ki burada savunmacı bir yaklaşımla değil; bilgiye, akla ve verilere dayalı bir eleştiri ve öz-eleştiri yaklaşımıyla meseleyi değerlendirmeye gayret edeceğim.

Bilindiği üzere, 1950’lerden 1980’e kadar Hamdullah Suphi Tanrıöver, Osman Turan, Emin Bilgiç gibi nitelikli devlet ve kültür adamlarının başkanlığında daha ziyade kültür sahasında kalarak faaliyet gösteren Türk Ocakları, 12 Eylül Darbesi’nden sonra diğer dernekler gibi faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmış; 1983 seçimlerinden sonra ortamın nispeten normalleşmeye başlamasıyla, 1985’ten itibaren yeniden faaliyete geçmiştir. Merhum Orhan Düzgüneş Hoca’mızın fedakârca gayretleriyle başlayan bu yeni dönemde Türk Ocakları; şube sayısını arttırmış; 1990’larda Türk dünyasından gelen öğrencilere kucak açmış; Türk Dünyası Gençlik Kurultayları düzenlemiştir. Genel Merkez Yönetimi ve Hars Heyetinin bilimsel toplantılar, millî devlet ve milliyetçilik, kozmopolitizm ve kimlikten kopuş, yeni medeniyet tasavvuru üzerine çalıştaylar düzenlediği 2000’li yıllarda, şubeler de pek çok kültür faaliyetine imza atmıştır. Türklük ve Türk Dünyası ile ilgili meseleler hakkındaki görüş ve tavırlar; Türk Yurdu dergisi, basın açıklamaları ve toplantılar yoluyla kamuoyuna yansıtılmıştır. 2010’larda ise Türk Keneşi, Irak ve Suriye Türkmenleri ve Doğu Türkistan meselesi başta olmak üzere Türk Dünyası ile ilgili konularda, ülke içinde ve dışında faaliyetler yapılmıştır. Rabia Kadir hakkındaki imza kampanyası, Elini Türkmeneli’ne Uzat, Turaneli Yardım Kampanyası, Kurban kampanyaları vb. de bu bağlamda zikredilmelidir.

Şubelerde Ocakbaşı sohbetleri, kitap okumaları vb. alışılagelmiş faaliyetlerin yanında Türk Ocakları, son dönemde gençlere dönük faaliyetlerini daha sistemli bir hâle getirmeye çalışmaktadır. Türk Ocakları Akademisi veya bazı şubelerimizde Millî Mefkûre Mektebi adıyla üniversitelerin öğretim dönemlerine paralel olarak Genel Merkez ve şubelerde iktisattan tarihe, edebiyattan kişisel gelişime, dinî konulardan sanata farklı alanlarda, alan uzmanı akademisyen, sanatçı ve edebiyatçılar dersler vermektedir. Program, kapsayıcı bir muhtevayla gençlere millî şuur, tarih bilinci ve gelecek bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Üniversitelerde kendi alanlarında en iyi şekilde yetişmeye teşvik edilen gençler, Ocaklarda âdeta millî bir donanım kazanmaktadırlar. Bu programda gençlere yalnızca yol ve yöntem gösterilmeye çalışılmaktadır. Maksadımız, kendilerine anlatılanları sorgusuz sualsiz kabul eden değil; eleştiriye açık, sorgulayıcı ama aynı zamanda milletinin değerlerine saygılı, onları özümsemiş ve geleceğe yeni yorumlarla taşıyacak nesiller yetiştirmektir.

Türk Ocakları bütün bu faaliyetleri, Genel Merkez ve şube yönetimlerinde bulunan arkadaşlarımızın ve bir kısım üyelerimizle gönüldaşlarımızın fedakârca gayretleriyle sürdürmektedir. Elbette, bazı projelerimize kamu kurum ve kuruluşları destek olmaktadır ama cari harcamalarımızı tamamen gönüllülük esasına göre ödenen aidat ve yapılan yardımlarla karşılıyoruz. Hiç şüphesiz gerek şubelerimizdeki konferans, panel, bilgi şöleni vb.ne katılan gerekse Akademi programında ders veren akademisyen, sanatçı, yazar vb. dostlarımızın tamamen hasbi katkılarını da burada şükranla anmak durumundayım.

Tarihî şartlarda aksine vuku bulan gelişmelere rağmen Türk Ocakları, kuruluş felsefesinde ve tüzüğünde yer alan temel bir ilkeye her zaman hassasiyet göstermeye çalışmıştır: Fırka/parti siyasetiyle uğraşmamak, kültür alanında faaliyette bulunmak. Tabiatıyla siyasetin hayatımızın neredeyse bütün alanlarına sirayet ettiği durumlarda, buna uymayan eylem ve söylemlerle karşılaşılmaktadır. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir. Yine de Türk Ocaklarının bu temel ilkesine azami derecede uymaya özen gösteriyor, bölücü ve etnikçi siyasetler hariç -ki onlara tepkimizi her zaman gösteriyoruz- genelde siyasi alana fazla girmemeye çalışıyoruz. Bununla birlikte, memleketin ve milletin temel değerleri ve bekasıyla ilgili gördüğümüz meseleler hakkında tavrımızı veya tepkimizi ortaya koymaktan da asla çekinmiyoruz.

Ülkenin ve dünyanın kargaşa içindeki bir dönüşüm sürecinden geçtiği günümüzde, Türk Ocakları gibi millî duruşu temsil eden kuruluşların temel meselelere dair çok daha derinlikli ve kapsamlı çalışmalar yapması, millî bünyeyi güçlendirici faaliyetler yürütmesi ve Türk Dünyasının birliği istikametindeki çabalara katkıda bulunması elzemdir. 108. yılını idrak eden bu kutlu Ocak’ın Türk milletini yükseltme davası yolunda hizmet edip ebedî âleme göçen bütün büyüklerimizi ve üyelerimizi rahmetle anıyor, bu Ocak’ın ateşini harlamaya devam edenlere selam ve muhabbetlerimi sunuyorum.