Temel Sorunlarımız Bu Paketin Neresinde?
Günlerdir sözü edilen “demokrasi paketi” gösterişli bir törenle açıklandı. Hükümet yetkilileri pakette çok çarpıcı, herkesi şaşırtacak kadar köklü ve önemli maddelerin bulunacağını, bunların hayata geçirilmesiyle Türkiye’de yeni bir dönemin başlayacağını sıkça ifade ediyorlardı. Bu nedenle yapılacak açıklamayı herkes merakla bekliyordu.
Açıklanan hususlar önceden ileri sürüldüğü gibi köklü bir değişim anlamına gelmese bile, medyanın önemli bölümü tarafından övgüyle karşılandı. Çok değişik görüş ve düşüncede pek çok yazar, paketin tümünü kendi açılarından eksik bulsalar da maddelerin arasından isteklerine uygun olanlara bakarak hararetle alkışladılar.
Paketin göze çarpan en önemli özelliği, yaklaşan seçimlerin esas alınarak bu adımların sandığa nasıl yansıyacağını, iç ve dış çevrelerin tepkisinin neler olacağının dikkatle hesaplanmaya çalışılmasıdır. Uzun bir süre hükümete büyük destek veren liberal kesimler paketi yeterli bulmasalar bile övgüyle karşılamaları bu hesabın tuttuğu anlamına geliyor. Bunlar bir yana yapılan bu açıklamayla Türkiye’nin gündemi uzun süre iktidarın belirlediği bu konuların tartışılmasıyla dolup taşacak.
Liberal kesimlerin pakette eksik gördükleri ve vakit geçirmeden tamamlanmasını istedikleri hususlara bakıldığında, isteklerinin PKK-KCK’nın kileriyle önemli ölçüde örtüştüğü görülüyor: “Paket önemlidir ve desteklenmelidir. Bununla birlikte bu toplum daha fazlasını hak ve talep etmektedir. O zaman gelelim bardağın boş tarafına, paketin karşılıksız bıraktığı beklentiler şunlar: Terörle Mücadele Yasası, KCK davası üzerinden siyasî örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğüne dair iyileştirmeler, AB Yerel Yönetimler Şartı’na dair şerhlerin kalkması …. Umarız bunlar önümüzdeki dönemde yeni paketlerin konuları olsun (Ali Bayramoğlu-Yeni Şafak-01 Ekim 2013).”
Bu ve aynı görüşteki bilinen isimlerin “toplumun talebi” diye öne sürdükleri PKK-KCK paralelindeki görüşlerin 76 milyonluk Türkiye’de toplumun yüzde kaçı tarafından desteklendiği doğru bir şekilde araştırıldı mı? Kendi kanaatlerini topluma mal etmenin ahlâkî bir yanı olabilir mi? Bu tarz ayrıştırıcı görüşlerin Türk toplumundaki karşılığının ne olduğunu anlamanın aslında çok kolay bir yolu var. Bu üç beş madde bir referandum konusu yapılır, milletimizin tercihine sunulur, neyin ne olduğu ortaya çıkarılır; böylelikle insanımızın kafasını karıştırmaya yönelik entelektüel kisveli, gevezelikler önlenmiş olur.
Paketteki siyasi hesaplara dayalı adımların etnik fitne ve alevi meselesi gibi ülkemizin en büyük iki sorununa çözüm getirmediği ortadadır. Nevruz’dan bu yana cenazelerin gelmiyor olmasını ülkemizin otuz yıllık kanayan yarası olan PKK terörünün sona ermekte olduğu şeklinde yorumlamaların meseleye dürbünün tersinden bakmak anlamına geldiğini daha önceden belirtmiştik. Bu bakış tarzı çözüm bir yana, sorunların daha da büyüyüp derinleşmesini görmemektir; başka bir ifadeyle bunun adı ihanet değilse hamakattir.
PKK-KCK sözcülerinin istediklerinin yerine getirilmemesi durumunda devleti tehdite kalkışmaları, şantaj yapmaları görmezlikten gelinebilir mi? İsteklerini, hedeflerini gizleme gereği görmeden her fırsatta net olarak tekrarlıyorlar:
- Kürtçe’nin okullarda eğitim dili yapılması, kamuda kullanılması,
- Yerel yönetimlere özerklik adı altında egemenliğin paylaşılması,
- Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik yapılarak KCK’lıların serbest bırakılması.
Bunların bilinen liberal çevrelerin demokratikleşme adına öne sürdükleri isteklerle tıpa tıp örtüştüğü açıktır. Bu isteklerin karşılanmasının seçimler arifesinde toplumun tepkilerine neden olacağı görüldüğünden, ilerde çıkarılacağı söylenen paketlere bırakıldığı ima ediliyor; böylelikle siyaseten zaman kazanılıyor. Yerel yönetim reformu hazırlıklarının sürdürüldüğü, şimdilik özel okullarda Kürtçe eğitim yapılmasıyla yetinilmesi isteniyor. Liberal kalemlerin eksiklik olarak nitelendirdikleri bu konuların telafi edileceği hususunda hükümet çevrelerinden duyumlar aldıkları yönündeki açıklamalarının PKK-KCK için ne ölçüde ikna edici olacağını yakında göreceğiz. Ancak kendisiyle kimlerin neler konuştuğunu, nasıl bir mutabakat sağlandığını bilmediğimiz Öcalan’ın mızıkçılık yapmamaları hususunda Kandil’e talimat vermesi, sonuçta örgütün bir kere daha bekleme modunda kalması muhtemeldir.
Alevilikle ilgili sorunun Nevşehir Üniversitesinin adının değiştirilmesiyle çözümleneceğini düşünmek gülünç olur. Yüzyıllardır sürüp gelen bu sorun hâlâ halledilemiyorsa, bu beceriksizliğin hiçbir gerekçesi olamaz. Konunun İzzettin Doğan gibi iyi niyetli insanları bile bıktıracak kadar sürüncemede bırakılmasını anlamak mümkün değil. Bu konuda acil adımlar atılmadıkça sorun çok daha ağırlaşacak, derinleşecektir. Almanya destekli fitne girişimleriyle marjinal komünist örgütler üzerinden Alevi kesim içerisinde yaygınlaştırılmaya, yeni bir şer cephesi oluşturulmaya çalışılıyor. Türk kültürünün önemli zenginlik unsurlarından biri olan Aleviliğin, Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olan Alevi yurttaşlarımızın bu tuzak karşısında yalnız bırakılmaları en hafif ifadesiyle basiretsizliktir. Son yıllarda yaşanan bombalı saldırıların faillerinin kim olduğu, toplumsal gösterilerin, öğrenci yürüyüşlerinin, devrimcilik adı altında 80 öncesindekine benzer ayaklanma kalkışmasına dönüştürülmeye çalışıldığı nasıl görülmez?
Görülüyorsa neden gerekli adımlar atılmayarak fitnenin mezhepsel bir taban oluşturması önlenmiyor? Cemevleri’nin belirli bir statüye sahip kılınması, 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasıyla ilgili yasanın günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi şarttır. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu etnik fitnenin yanına mezhepsel bir sorunun daha eklenmeye çalışılmasına karşı kozmatik adımlarla sonuç alınamaz.
Türklük vurgusunun yapıldığı andın bilinen çevrelerin yoğun baskısıyla okutulmaması gibi, milli kimliğimizi müfredattan tasfiye etmeye yönelik adımlarla genç nesilleri hızla kaybediyoruz. Buna karşılık Kürt etnikçiliği, şoven ırkçılık başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye genelinde yoğun bir şekilde yürütülüyor. Bu girişimin nihai amacı toplumun hassasiyetlerini kaybederek mankurtlaştırılmasıdır. Bu gerçeği modernleşme, demokratikleşme, çağdaşlaşma gibi çarpıcı kavramlarla örtmeye çalışanlar, bölücü etnik fitneye, ayrıştırıcı ideojilere nihai hedefi egemenliğimize ortak olmak olan girişimlere çanak tutuyorlar. Böylelikle ülkemize, milletimize büyük kötülük yapıyorlar.