Cengiz Ağam Hakk’a Yürüdü
Cengiz’den önce ağabeyi Latif’i tanımıştık. Ziraat Fakültesi’nde okuyordu. Aralarında Yavuz Bülent Bakiler’in de bulunduğu bir grup arkadaşıyla Kopuz isimli bir dergi çıkarmaya başlamışlardı. Dergi birkaç sayıdan sonra pek çok milliyetçi derginin kaderini paylaştı; maddi imkânsızlık nedeniyle kapandı. Ancak Latif Gökçek Türk Ocağı’nın tarihi binasındaki Ocak faaliyetlerinde sık sık görünmeye devam etti.
Cengiz ile aynı fakültede hatta yanı sınıfta olduğumuzu tesadüfen öğrendim. Etlik’te oturuyorlardı. Futbola meraklıydı ve mahallesindeki karşılaşmaların beğenilen oyuncularındandı.
27 Mayıs’tan sonra, Türk Yurdu Dergisi’nde sekreter olarak çalışan Oktay Evinç, eski TRT Genel Müdürlerinden rahmetli Kerim Aydın Erdem ve veteriner Ali Büyükutku’nun başını çektiği bir grup, askeri yönetimin devrilen DP iktidarı aleyhindeki sert tutumundan yararlanarak Ocak yönetimine el koymak için girişim başlatmışlardı. Ankara Şubesi kilit konumunda olduğundan ilk adım olarak burayı ele geçirmek amacıyla şubeyi kongreye gitmeye icbar ettiler. Genel Kurul’da çoğunluğu sağlamak için çoğu Atatürk Lisesi öğrencisi bir genç grubu üye yaptılar. Kritik bir oylama yapıldı. Cengiz’in futbolculuk tarafının etkisini burada gördük. Gençler O’na olan sevgileri dolayısıyla kendilerini üye yapanların dediklerinin tersini yaptılar. Böylece Ocak’a el koymak isteyenlerin hevesi kursaklarında kaldı.
Bu olaydan sonra Cengiz ile yakın arkadaş olduk, dostluğumuz yarım yüzyıl boyunca aynı içtenlikle sürüp geldi.
Fakülteyi bitirdikten sonra Cengiz memleketi Gaziantep’e giderek serbest avukatlığa başladı. Kısa sürede kendini çok sevdirdi; zaten köklü bir aileden geliyordu. Şahsi meziyetleriyle birlikte çevresi hızla genişledi. O’nu o sıralarda popüler bir çiz roman olan Tarkan’ın sinemaya uyarlamasında başrol oyuncusu Kartal Tibet’e benzetir, takılırdık. Yakışıklı, girişken, yardımsever, sosyal tarafı güçlü bir insandı. Bu yıllar CKMP’nin adını MHP yaptığı, Alparslan Türkeş’in dağ tepe dolaşarak teşkilatlanmaya çalıştığı, solun iktidarı ele geçirmek maksadıyla üniversiteleri, fabrikaları, köyleri çalışma alanı yapıp, illegal yöntemlerle örgütlenmeye başladığı bir dönemdi.
MHP için şartlar her bakımdan çok ağırdı. Parti teşkilatlarında yönetici olmak bir yana, MHP’li görünmek bile her bakımdan hedef olma anlamına geliyordu. Parasızlık ise başlı başına bir sıkıntıydı. MHP’nin Türkiye çapında aldığı oy oranı % 3’ü geçmiyordu.
Cengiz Gökçek bu zor ve meşakkatli günlerde, bütün zorlukları, hatta can tehlikesini göze alarak görevi üstlenen cesur yüreklerden biriydi. Nitekim 12 Mart’a doğru gerginlik hızla tırmandı. Gaziantep’te MHP’li yöneticilere yönelik silahlı saldırılar başladı. Cengiz Gökçek’i birkaç defa vurmaya kalktılar. O’na yapamadılar ama can dostu, kader arkadaşı, Antep’in bir başka yiğit adamını Mehmet Çapar’ı şehit etmeyi başardılar.
1977 genel seçimlerine gidilirken Cengiz il başkanıydı. Doğal olarak ilk aday konumundaydı. Ankara’ya geldi. Aday tespit komisyonunun başkanlığını yapan rahmetli Gün Sazak’ın odasına birlikte gittik. Cengiz gerçek bir dava adamına mahsus tevazu içerisinde Gün Beye kendisinin ilk sırada olmasının şart olmadığını, yerini bir başka hemşehrisine, Ayvaz Gökdemir’e seve seve bırakabileceğini söyledi.
Ayvaz Gökdemir 1975’de getirildiği Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü’nde milli şuur sahibi, cesur ve becerikli bir vatan evladının yapması gereken icraatın en mükemmelini sergilemiş, solcu çevrelerin hedefi haline gelmişti. Zaten Başbakan Demirel bu yüzden O’nu görevden alma ihtiyacını duymuştu. Ayvaz da siyaset düşünüyordu ama dava arkadaşının hakkı olduğu bir yeri almak suretiyle değil. O da kendisine düşen tavrı sergiledi, Cengiz’le kucaklaşarak Gaziantep’e uğurladı.
MHP 1977 seçimlerinde tarihi bir atılım yaptı. Oyunu yüzde yüze yakın artırarak 16 milletvekiliyle Meclis’e geldi. Türkiye Marksist Komünist cenahın silahlı saldırılarla kendine iktidar yolu açmaya çalıştığı, her gün 15-20 kişinin ölüm haberlerinin duyulduğu, mezhep gerginliklerinin olduğu yerlerde toplumsal taban bulmak için kışkırtıcılık yapıp, kitlesel çatışmalar hazırladığı kaos ortamına sürükleniyordu. MHP koalisyon ortağı olarak Hükümet’e girdi. Türk siyasi tarihinin yüz karası olaylarından biri olan ve Güneş Motel’in de hazırlanan tertiple 11 milletvekiline bakanlık ödülü verilerek hükümet düşürüldü. MHP gerek hükümet ortağı olarak, gerekse muhalefette çok parlak bir performans sergiledi. MHP’li milletvekillerinin kürsüdeki konuşmaları muhalifleri tarafından bile dikkatle izleniyor büyük takdir topluyordu. Cengiz Gökçek, 8 ay süren MHP’li koalisyonda Sağlık Bakanlığı yaptı.
Cesareti ve becerisiyle hafızalarda güzel bir iz bıraktı.
12 Eylül darbesinde MHP’nin yönetim kadrolarıyla birlikte tutuklanıp yargılandı. Kendisini yargılayanların bunu hukuk adına ve onun kurallarına göre değil, ideolojik ve politik tercihlerine göre yaptığını biliyordu; hedef şahısları değil, temsil ettikleri fikirleri, dünya görüşleriydi. Diğer arkadaşlarıyla birlikte savunmalarını bu bilinçle yaptılar; ifadeleriyle, savunmalarıyla kendilerini yargılayanları yargıladılar. İddianamenin hukuki bir dayanağı olmamasına rağmen mahkeme heyeti kafalarında biçtikleri hükmü her bir sanık için özenle uyguladı. Kafadan fiili infazın yapıldığı bir yargı garabetinin sergilendiği Mamak Sıkı Yönetim Mahkemesi’nde iki yıl kadar tutuklu kalan, birkaç ay sonra beraatına hükmedilen Cengiz Gökçek yaşadıklarını diğer arkadaşları gibi vatana hizmetin bir cilvesi olarak karşıladı; ama tekrar siyasete girmeyi de düşünmedi.
Güvenilir bir dost, sıcak kalpli candan bir arkadaş, sağlam ve yürekli bir Türk milliyetçisiydi. Yıllarca ağır sağlık sorunları yaşamasına rağmen hayata küsmedi. Muhterem eşi Nezahat Hanımefendiyle örnek bir dayanışma içerisinde direndi. Mümin bir kul olarak yaşadıklarında hep hikmet aradı, tevekkül gösterdi. Şikayetçi olduğunu hiç hatırlamıyorum. Mekânı inşallah cennet olsun; muhterem eşine, evlatlarına, O’nu seven herkese sabr-ı cemil diliyorum.