İnsanlığın Somali’de Açlık ve Kıtlıkla Sınavı
6 Ağustos 2011
Nuri GÜRGÜR
Başta Somali olmak üzere, Afrika’nın Doğu bölgeleri son 60 yılın en müthiş kuraklığını yaşıyor. Somaliyle birlikte, Etiyopya , Kenya ve Cubitide 12 milyondan fazla insan yaşanan kıtlık, açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle ölümle karşı karşıya. 3-4 yıldan beri bir damla yağmurun bile düşmediği alanlarda yaşamakta olan bu insanlar için artık hayatta kalmak son derece zor hâle gelmiş durumda. Onbinlerce insan aylardır bir lokma ekmek ve birkaç yudum su bulabilmek için yollara düşmüş; çoluk çocuk, kadın ihtiyar, Kuzey Doğu Kenya’da Müslümanların yoğun olduğu bölgede kurulu derme çatma mülteci kamplarına ulaşmaya çalışıyor.
Yüzlerce kilometre kat edip buraya ulaşanların görünümleri dehşet verici. Küçücük çocuklar derinin örttüğü bir iskelet halinde. Gazetelerdeki resimlerine bakabilmek bile yürek istiyor. Yollarda kaybolan, ölen insanların sayıları istatistiğe bile yansımıyor. Bir yandan kavurucu sıcak, diğer yandan ormandaki vahşi hayvanların saldırılarıyla aç ve susuz ailece kurtuluş ümidi içinde çırpınan kâfilelerde bu ölümcül yürüyüşte hayatta kalma şansına sahip olanların sayısı acınacak kadar az.
Zaten canlarını atmaya çalıştıkları Kenya’nın Kuzey Doğu bölgesi de kuraklıktan büyük ölçüde etkilenmiş durumda. Hayvanların 1/3 ü telef olmuş; yollar iskelete dönüşmüş, ölmeyi bekleyen hayvanlarla dolu. Yani bu bölgede de kıtlık ve açlık kol geziyor. Buralardaki insanlarda yardıma muhtaç.
Uzun zamandan beri büyük bir kargaşa içinde çırpınan, kanlı bir iç savaş yaşayan, sık sık katliamlar yapılan Somali’de kuraklıktan önce de insanlar kaçıp kurtulmak için Kenya’ya sığınmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle oluşturulan kamplarda binlerce Somali’li sığınmacı barınmaktaydı. Kıtlık ve açlığın doğurduğu yeni göç dalgalarıyla kamplarda zaten zor olan yaşama şartları şu sıralarda büsbütün ağırlaşmış durumda.
Bu insanlık trajedisinin birkaç aylık bilançosu dayanılmaz derecede ağır. 90 günde 29 bin çocuk ölmüş; bunların çoğu 5 yaşının altında. Somali’de üç bölgeyi daha “açlık bölgesi” ilan eden Birleşmiş Milletler, ülkede ölüm oranının normalin 15 kat üstüne ulaştığını açıkladı. Açlıkla birlikte salgın hastalıklar ortalığı kasıp kavuruyor. Aileler yürüyemeyecek durumda olan çocukları için çaresizlik içinde seçim yapmak zorunda kalıyorlar.
Türk Kızılay’ı Genel Başkanı Tekin Küçükali şunları söylüyor: “Dünya bu kadar bolluk içerisinde yaşarken buradaki insanların açlıktan ölmesi insanlığın kabul edebileceği bir durum değil. Somali’de 5 milyon insan ölüm sınırında. Bunların yarıdan fazlası çocuk ve kadınlar. Kendisini süper güç ilan eden ülke, sadece evcil hayvanlara yılda 40 milyar dolar harcıyor. Dünyada insanların kendilerini güzelleştirmeleri için salonlarda harcadıkları para 160 milyar dolar. Bu yüz tane Somali’yi kurtaracak kadar bir paradır. “
İnsanî değerleri, hümanizmayı, insaniyetperverliği felsefe, fikir ve düşünce planında kimseye bırakmamaya çalışan, medeniyeti Batı’lılara münhasır bir gelişmişlik düzeyi sayan, Türk ve İslam alemini “öteki” olarak görüp aşağılamaya çalışan zengin ve müreffeh Hristiyan aleminin sergilediği duyarsızlığın şaşırtıcı bir tarafı yok. Batı dünyasının kendi bölgesinin dışında yaşanan yahut doğrudan etkilenmedikleri felaketler karşısında kılını bile kıpırdatmadığı, göz boyayıcı jestlerden öte bir tavır almadığı düşünülürse, bu olay karşısındaki tutumlarını da yadırgamamak gerekiyor.
Bu konuda esas sorgulanması gereken Müslüman aleminin ne yaptığıdır. Allah’ın bir lütfu olarak sahip oldukları petrol ve doğalgaz gelirleriyle inanılması zor servetler kazanan Körfez Ülkeleri, Arabistan, İran ve diğerleri sessiz sedasız oturuyorlar. Egoizmanın doruklarında paralarını put hâline getirip nefisleri için harcayarak Somali’deki faciaya duyarsız kalıyorlar. Kaddafi’nin iddialı bir isim seçerek özel bir varlık olarak tahayyül ettiği Oğul Seyfülislam’ın birkaç yıl önceki doğum günü partisinde yaptığı harcamalar açıklandı. Gazetelerde çıkan haberlere göre, petrol zengini babasının İslam’ın kılıcı olmaya aday gösterdiği bu delikanlı, Adriyatik kıyılarında düzenlediği eğlence partisine çağırdığı şarkıcıya 1 milyon dolar ödemiş. Öteki harcamaları da aynı çılgınlık düzeyinde. Diğer sözde prens ve yöneticilerinin de tutumları Kaddafilerinkinden farklı değil. Akılla izahı yapılamayan bu müsriflik yerine, imkânlar daha ahlakî ve vicdani kullanılabilseydi nüfusun çoğunluğu fakirlik kıskacında bunalan İslam Dünyası’nın görünümü çok daha farklı olmaz mıydı?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İslam ülkelerine yardım çağrısı yapması, İslam Kalkınma Örgütü’nü toplantıya çağırması çok yerinde bir girişimdir. Başta Kızılay ve Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, birçok resmî ve özel yardım kuruluşunun harekete geçmesi, felaket bölgesine yardımların ulaştırılmaya başlanması milletimizin bu gibi olaylarda her zaman sergilediği hamiyetperver davranıştır.
Türk Milleti Ramazan ayının ulviyetiyle daha da güzelleşip anlam kazanan islami ve insanî hassasiyetlerini bir kere daha ortaya koyuyor; tüm dünyaya örnek oluyor. Türk Ocakları camiası da bu kampanyadaki yerini doğal olarak alıyor, vecibelerini yerine getirmeye çalışıyor.
Hükümet toplanan yardımların yerine ulaşması, doğru, etkili ve âdil bir şekilde dağıtılması için gerekli bütün tedbirleri almalıdır. İnsanlarımızın yakın geçmişte Bosna’da ve Almanya’da yaşanıp yargıya yansıyanların gibi olaylarla karşılaşmaması için önlemler almak Hükümet’in görevidir. Milletimizin hamiyet duygularından yararlanmak isteyen ahlaksızların çıkabileceği düşünülüp, bu haşaratlara fırsat verilmemelidir.
İnsanlık Somali’de, Doğu Avrupa ülkelerinde tarihî bir sınav daha veriyor. Milletimiz bir kere daha tüm insanlığa ve İslam âlemine örnek oluyor. Yaradanın emirlerini, inancının gereğini derin bir vakar ve tevazu içersinde sükunetle yerine getiriyor.
Onbinlerce çocuğun ölümüne, iskelete dönüşen mustarip binlerce insana, çocuklarının kucaklarında açlıktan ölmelerini hazin bir çaresizlik içersinde seyretmek zorunda kalan annelerin acıların duyarsız ve ilgisiz kalan Batı Dünyası’nın ve Müslüman kimliği taşıyan petrol zenginlerinin tavırlarına gelince; keşke biraz utanabilseler, hâyâ duygusuna sahip olabilseler.