Demokratik Toplum Kongresinden PKK Manifestosu


28 Aralık 2010
Nuri GÜRGÜR

Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin Diyarbakır’da düzenlediği toplantıdan sonra yayınlanan karar tasarısı, gerçeklerin bir kere daha gözler önüne serilmesi açısından yararlı oldu. Çünkü liberal çevreler ısrarla ve inatla bunları dikkatlerden kaçırmaya, PKK’nın amacını görmezlikten gelerek devleti örgütle müzakere masasına oturtmaya çalışıyorlar. Bunlara göre, anayasanın ilk üç maddesi değiştirilmeli, Türklüğe vurgu yapılan ifadeler ayıklanmalı, nötr bir anayasa oluşturulmalı; Kürtçe Türkçenin yanında her yerde serbestçe kullanılmalı, okullarda okutulup öğretilmeli, yerel yönetimlere geniş inisiyatif tanınmalı.
Özerk bölgeler oluşturulmalı ve buraların kendi bayraklarını kullanabilmelerine imkân tanınmalı. Teröristlerin toplum hayatında ve siyasette yer alabilecekleri genel bir af çıkartılmalı. “Barış kaçınılmaz bir mecburiyet, bin sene savaşmış olsak bile sonunda gene barışa gerek duyacağız. Aynı yere daha geç, daha kanlı mı varmak amacımız. Türkler Kürtlerle eşit olmayı kabul etmek zorunda (A.Altan Taraf 12.12.2010). 

Ayrılıkçı Kürt siyasal hareketinin eylem kanadı PKK aylardan beri Öcalan’ın belirlediği stratejiyi uygulamaya çalışıyor. Sözde eylemsizlik kararıyla birlikte Ağustostan bu yana örgüt sözcülerinin yaptıkları açıklamalar alt alta sıralandığında hiçbir şeyi tesadüfe bırakmadan belirli bir programın hayata geçirilmeye çalışıldığı görülüyor.

Osman Baydemir’in ve birçok DTP’li milletvekilinin “artık anayasa değişikliğini beklemeyeceğiz. İki dilli yaşama başlayacağız” şeklindeki sözleri aslında ayrışmayı fiilen başlatmak istedikleri anlamına geliyor.

Ancak medyada güçlü bir lobi desteğine sahip bulunan örgütün bu ve benzeri açıklamaları, sempatizanlarının yoğun çabasıyla dikkatlerden kaçırılıyor. Hatta problemin artık serbestçe tartışılabildiği, siyasi çözüm ihtimalinin böylelikle güçlendiği şeklinde yorumlanıp alkışlanıyor.  Bu açıdan PKK’nın DTK platformunu kullanarak toplantı sonunda “taslak” tanımlamasıyla yaptığı açıklama hattı zatında bir “PKK manifestosu” olması hasebiyle belge niteliğindedir. Başka bir ifadeyle Türk kamuoyu ayrılıkçı hareketin gerçek yüzünü bir kere daha görme fırsatı bulmuştur. Bu manifestoyu uzun uzadıya tahlile ihtiyaç yok. Önemli olan ortaya konan resmin genel görünümüdür. Buna göre:

  • Ayrılıkçı Kürt siyasi hareketi doğrudan Öcalan’ın kontrolündedir. Onun on yıl kadar önce ilân ettiği strateji temelinde belirledikleri programı eskilsiz uygulamaya koymak için çalışıyorlar.
  • Türkiye devleti yoğun ve sistematik bir psikolojik propaganda kampanyasıyla karşı karşıyadır. Örgüt bazen ipleri gererek, gerekli gördüğünde gevşeterek gelişmeleri kontrolüne almaya çalışıyor.

  • Silah ve buna dayalı PKK şiddeti örgütün en büyük dayanağıdır. PKK’nın silâhlı baskısı izale edilmeden bölgede farklı düşünen, örgütün varlığından ve baskısından ciddi şekilde rahatsız olan halkın tercihini ortaya koyması mümkün değildir.

  • Etnik fitnenin halledilmesi hususunda atılacak adımların en başında PKK’nın bu pozisyonunu sonlandırmak yer almalıdır. Bunu yapmadan, PKK’nın silahlı baskısı izale edilmeden yapılacak her girişim kesinlikle sonuçsuz kalacaktır.

  • PKK, silah bırakmak bir yana “öz savunma gücü” adıyla resmi statü kazanmak peşindedir. Son DTK toplantısında da bu niyetini bir kere ortaya koydu.  

    PKK ilk kurulduğu zamandaki kadar Marksist, Stalinist dogmalara sımsıkı bağlıdır. Bu ideoloji ekseninde bölgede totaliter bir yönetim kurmak suretiyle “komünal” bir yapılanma hayal etmektedir. “Soykırımcı saldırılara karşı bilinçli, duyarlı olan, öz savunma esasında bu yönelimler karşısında toplumsal direnci ifade eder.” Stalinist ve totaliter bir zihniyetin yansıması olan bu ifadenin anlamı ortadadır. PKK militanları, ordu haline gelecek, faşist, gerici vb nitelendirdiği grupları, bölgede etkili olan dini cemaatleri, tarikatları, sivil toplum girişimlerini kısacası örgüt çizgisinin dışında kalan tüm unsurları ezip sindirecek.

  • Öcalan ve örgüt demokrasiye tamamıyla kendi doğrularına göre yorumluyorlar. Verecekleriniz yahut verdikleriniz, belirledikleri amaçlarına uygun olmadıkça tatmin olmaları mümkün değil. Türkiye’yi iki milletli bir devlete dönüştürmek, ülke yönetimini federasyonun da ötesinde bir noktaya taşımak, “Özgür Kürdistan” diye tanımladıkları alanda ideolojilerine uygun bir yönetim yapısı oluşturmak, Ankara ile ilişkilerini dış işleri, milli savunma ve kısmen maliye gibi birkaç sembolik bağdan ibaret kılmak.

  • Kavramları olabildiğince esneterek, gerçek anlamlarından uzaklaştırarak, bol bol demagoji yaparak kamuoyunu şaşırtmak en belirgin üslup özellikleridir. Mesela “DTK salt etnik ve toprak temelli özgürlük anlayışı yerine kültürel farklılıkların özgürce ifade edildiği bölgesel ve yerel bir yapılanmayı savunur” şeklindeki birkaç cümleyle ayrılıkçı niyetini kamufle ettiğini düşünüyor. Yahut yoğun tepkiler üzerine süratli bir u dönüşü yapıp “kolluk değil, öz savunma gücü, silahlı güç oluşturmak yok “ diyerek tepkileri yatıştıracağını umuyor.

  • Mart ayına kadar geçecek birkaç ay son derece önemlidir. PKK eylemsizlik kararını seçimlere kadar uzatmayabilir. Bu yıl güçlerinin önemli bölümünü Irak’a intikal ettirmediği söyleniyor. Öcalan’ın ani çıkışlar yaparak şaşırtma eğilimi göz önüne alındığında Mart ayından itibaren terör eylemlerinin tırmanması sürpriz olmayacaktır.

    Türkiye, beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmamak, açıkçası baskına uğramamak için vakit geçirmeden geniş bir hazırlık ve planlama yapmalıdır. PKK maazallah psikolojik üstünlüğü eline geçirecek olursa bu sadece can kaybı anlamına gelmez. Böyle bir durumda devleti,  liberal-ikinci cumhuriyetçi sempatizanlarının da desteğiyle geniş bir kuşatma altına alarak taviz koparmak, nihai amaçlarına gidecek yola birkaç taş daha döşemek için ne mümkünse yaparlar. Son derece kritik bir aşamada bulunuyoruz. Bu sırada atılacak yanlış bir adım, demokratikleşiyoruz diyerek yapılacak bir hata, etnik bir probleme etnik tavizler vererek çözüm aramak kapatılması imkânsız kapıların aralanmasına yol açar. Unutmayalım; halen Yüksek Ova, Hakkâri ve Şemdinli’de örgüt önemli bir etki alanı sağlamıştır. Özellikle Yüksek Ova’da Öcalan’ın istediği “komünal” yapılanma örnekleri sergileniyor.
  • Hükümet sözle, demeçle meselenin halledilmeyeceği gerçeğini bir an önce görmeli; PKK’nın izolasyonunu sağlayacak etkili önlemler almak üzere vakit geçirmeden harekete geçmelidir.