Örnek Büyükelçi Ecvet Tezcan’ı Yürekten Kutluyoruz
12 Kasım 2010
Nuri GÜRGÜR
Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Ecvet Tezcan’ın Die Presse gazetesine verdiği mülakat Avusturya basınında ve siyasî çevrelerde büyük tepki topladı. Bazı siyasetçiler ve bakanlar Büyükelçi’nin “istenmeyen adam” ilan edilmesini, bazılarıysa sert şekilde uyarılmasını ve geri çağrılmasının teminini istediler.
Avusturyalıları bu derece öfkelendiren sözlerin içeriğine bakıldığında Sayın Tezcan’ın gerçekleri yansıttığı, son derece objektif tespitler yaptığı görülüyor. Bu ülkede yaşayan yaklaşık 250.000 civarındaki Türk, yıllardır zenci muamelesi görüyor; itilip kakılıyor, her vesileyle aşağılanıyor.
Avusturya’da giderek artan ırkçı ve bağnaz eğilimlerin kökeninde dinî taassubun yanı sıra Viyana muhasarasından bu yana Türklere karşı sürüp gelen düşmanlığın büyük payı var. Birinci Dünya Savaşı’nda müttefik olmamıza rağmen, İngilizlerin Kudüs’e girişlerini Viyana’da çanları çalarak şenliklerle kutlamaları bu duyguların anlamlı bir örneğidir. Avrupa Birliği’nin ırkçı bir partinin iktidara gelmesi karşısında, sert bir tepki göstererek bu süreci engellediği bir ülkedir Avusturya.
Türkiye Büyükelçisi’nin yüzlerine tuttuğu aynadan görünenlere serinkanlılıkla bakarak, yanlışlarını düzeltmek yerine konuyu diplomatik bir probleme dönüştürmeye çalışmak tek kelimeyle bağnazlıktır. Her fırsatta kendilerinde Türkiye’yi eleştirme hakkı olduğuna inanan, bize karşı çok kültürlülüğün ve grup haklarına uzanan, siyasallaşan kültürel çoğulculuğu savunan demokratikleşme adına ayrışmaya yol açacak açılımlar öneren Avusturya’da, Büyükelçi Sayın Ecved Tezcan’a gösterilen tepkiler samimiyetsizliklerinin yeni bir örneğidir. Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olanların oranlarının en yüksek bu ülkede olması rastlantı değildir; tıpkı Hitler’in Avusturya asıllı olması gibi.
Büyükelçi Tezcan’a gösterilen tepkilere neden olan tespitlerin hiç birine yanlış yahut asılsız diyemiyorlar. Sayın Ecvet Tezcan şunları söylemişti:
“Almanya Başbakanı Angela Merkel iki hafta önce çok kültürlülük anlayışının başarısızlığa uğradığını ve Almanya’nın bir Hıristiyan toplum olduğunu söylediğinde öyle şaşırdım ki ! Bu nasıl bir zihniyet? Bunu 2010’da sözde hoşgörü ve insan haklarının merkezi Avrupa’da işitmek zorunda kaldığıma inanamıyorum.
Entegrasyon kültürel ve sosyal bir sorun. Halbuki Avusturya’da entegrasyondan İçişleri Bakanlığı sorunlu; bu inanılmaz bir şey. İçişleri Bakanlığı’na bir sorun verilirse oradan ancak polisiye bir çözüm çıkacaktır.
Bir şey sizin kültürünüze ait değilse bu insanları istemediğinizi söyleme hakkınız olabilir mi? Bu başka bir kültür, başka bir koku, başka bir folklor, bununla yaşamak zorundasınız. Neden 110.000 Türk’ü vatandaş yaptınız?
Onlarla bu kadar büyük bir entegrasyon sorunu yaşıyorsanız, onları vatandaşlığa nasıl kabul ettiniz? Türklerin tek istediği, kendilerine virüs muamelesi yapılmaması.
İnsanlar burada başörtülü kadın görmek istemiyor. Başörtüsü kanuna aykırı mı yoksa? Burada denize çıplak girme özgürlüğü varsa, başörtüsü takma özgürlüğü de olmalıdır.
Avrupa’nın bir kültür merkezi olduğunu iddia eden bir şehirde, aşırı sağcı bir parti neredeyse %30 oranında oy alıyor. Ben BM, AGİT veya OPEC’in Genel Sekreteri olsam burada durmazdım. Burada yabancıları istemiyorsanız kovun onları gitsin. Başka insanlarla birlikte yaşamayı öğrenmelisiniz. Avusturya’nın sorunu ne?
Ev almak yahut kiralamak isteyen Türkleri hep aynı bölgeye yönlendiriyorsunuz. Sonra da gettoda yaşıyorlar diye kınıyorsunuz. Madem gettolaştıracaksınız neden binlerce Türk’e Avusturya vatandaşlığı verdiniz?”
Türkler özellikle son 30 yıldan beri Avrupa’nın birçok ülkesinde benzer şartlar altında yaşamaya çalışıyorlar. Maruz kaldıkları insanlık dışı muameleler sırasında çoğu zaman yalnız kaldılar. Kendilerine destek veren, yardımcı olan, yol gösteren diplomatik temsilcilerimizle pek fazla muhatap olamadılar. Konsolosluklarımız genellikle soğuk bir duvar gibi önlerine çekildi, ulaşamadılar. Görevlerinin sorumluluğunu bilen ve bunu yerine getirmeye çalışan temsilcilerimiz olsa bile bunların sayısı çok sınırlı kaldı. Avrupa’daki vatandaşlarımız bütün zorluklara rağmen direndiler. Pek çok Türk kendi işini kurdu ve geliştirdi; ekonomik imkân sahibi oldu.
Türkiye’den gelenlere parya muamelesi yapmaya alışkın olan Avrupalılar bir Türk Büyükelçisi’nin ortaya çıkıp vatandaşlarının problemlerine değinmesini, gerçekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermesini hazmedemiyorlar. “Bu da nereden çıktı” diyerek sesini boğmak istiyorlar. Türkiye dış temsilciliklerinde sayısı fazla olmayan bu vatansever ve bilinçli sesin kısılmasına kesinlikle izin vermemelidir. Tam tersine O’na bütün gücüyle destek olmalı; Ecvet Tezcan’ların sayısının çoğalması ve örnek alınması için ödüllendirmeli, taltif etmelidir. Ülke çıkarlarının, vatandaş hak ve hukukunun, adaletin gereği budur.