İsrail ile Krizin Öteki Yüzü
5 Ekim 2009
Nuri Gürgür
Konya’da bir süreden beri düzenli olarak yapılmakta olan “Anadolu Kartalı Tatbikatı” nın uluslararası boyutunun iptal edilerek, İsrail’in katılımının engellenmiş olması hem İsrail’de hem de Yahudilerin etkili olduğu ABD medyasında tepkilere yol açtı. İsrail yönetiminin meselenin geçici bir uygulama olduğunu öne sürerek konuyu büyütmemek istemesine karşılık,
İsrail basınında Türkiye’nin kararı sert şekilde eleştiriliyor. Türkiye ile İsrail arasındaki stratejik işbirliğinin sona erdiği belirtiliyor. Ayrıca bu karara karşılık misilleme yapılması, ilk olarak silah ve askerî malzeme anlaşmalarının iptal edilmesi isteniyor.
İsrail’in geçen ilkbaharda Gazze’de yaptığı insanlık dışı operasyonların toplum vicdanında uyandırdığı tepkilerin izleri sürerken, Mescit-i Aksa’ya yönelik son uygulamalarının, Müslümanların inanç ve hassasiyetlerini hiçe sayan saygısız tutumlarının, halkımızda İsrail’e karşı duyulan öfkeyi artırdığı ortadadır.
İsrail’in İran’a karşı yapmayı düşündüğü hava harekatında kullanacağı uçakların pilotları için gerekli olan uçuş deneyiminin İsrail’de sağlanması pratik olmadığından, söz konusu tatbikatın İsrail nezdinde özel bir önemi var. Uzun menzilli bir hava saldırısı için hazırlanan F-16 pilotlarının Konya’daki uçuş sahasından çok yararlandıklarını herkes biliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin kararı sonucu bu imkandan yoksun kalan İsrail’de tepkilerin oluşmasının şaşırtıcı bir tarafı yoktur.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, ilk gün İsrail yönetimini aklı selime davet eden demecine karşı, aynı üslupla cevap verilmiş olması, İsrail hükümetinin sakin duruşunun gerçeği yansıtmadığını, Türkiye’ye karşılık verilmeye hazırlanıldığını gösteriyor. İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği günlerden beri, kendilerine yapılan her hamleye aynı tonda cevap vermeye çalıştıklarını, bu yöntemle hem çıkarlarını hem de itibarlarını korumayı amaçladıklarını herkes biliyor. Bu açıdan yakın bir zamanda İsrail’den cevabî bir tepkiye muhatap olmaya şimdiden hazır olmalıyız.
Başbakan Erdoğan bir Arap televizyonuna tatbikatla ilgili kararın halkımızın duygularını yansıttığını söylerken gerçeği ifade ediyor. Konya’da deneyim kazanan İsrail pilotlarının, uzak menzildeki İran’a karşı muhtemel bir hava saldırısı düzenlemeleri durumunda, bunun Türk toplumunda derin bir üzüntü doğuracağı, vicdani bir muhasebe yapılacağı aşikârdır. Türkiye’de “aklı selim” sahibi hiçbir hükümet, halkımızın bu duygularını hesaba katmamazlık yapamaz. Dolayısıyla tatbikatın iptali ve İsrail’in engellenmesi doğru bir tutumdur. Ancak bu kararın sadece pilotların eğitimiyle ilgili olmadığı, perde gerisinde önemli bir başka nedenin bulunduğu ilgililerce ifade ediliyor.
Hükümet sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, tatbikatın organizasyon yetkisinin Türk Hava Kuvvetleri’ne ait olduğunu ve iptal kararının hükümetin önerisiyle gerçekleşmediğini, Başbakan’ın bu hususta bir telkininin bulunmadığını söylemesi düşündürücü bir anlam taşıyor. Bu açıklama aslında görünenden başka bir nedenin varlığını işaret ediyor.
Türkiye 2005 yılında yapılan 183 milyon dolarlık bir anlaşma ile İsrail’den 10 adet insansız hava aracı “Heron” satın almaya karar vermişti. Güneydoğu’da teröristlerin izlenmesi hususunda çok etkili olacağı umulan bu uçaklar anlaşmada belirlenen sürede Türkiye’ye teslim edilmedi. İsrail’in geçici olarak Türkiye’ye verdiği iki Heron’dan biri tatbikat esnasında düşmüştü. Bunun üzerine iki tarafın yetkilileri arasında görüşmeler yapılmış, sistemdeki arızanın giderilerek uçakların 2009 Mayıs ayında Türkiye’ye teslim edilmesi kararlaştırılmıştı. Ancak bu tarihte teslimat yapılmayınca yeniden görüşmeler başladı. Uçaklara ilave teknik takviyeler yapılması, eksiklerinin giderilmesi, uçuş saatlerinin 30 dan 52 saate çıkarılması hususlarında anlaşıldı. Bunların tamamlanması için teslim tarihi Ekim ayına ertelendi. Ancak uçaklar bu tarihte de verilmediği gibi, ne zaman verileceklerine ilişkin inandırıcı bir cevap da alınamadı.
Genelkurmay Başkanı İsrail’in bu kaçamak tutumunu doğal olarak Başbakan’a duyurdu. Türkiye’nin sınır güvenliği açısından büyük önem taşıyan bir konudaki bu “savsaklama”; Gazze’deki uygulamalardan doğan tepkilerle birleşince, asker ile hükümetin İsrail’i tatbikat dışında bırakan kararı almaları sürpriz olmadı.
İsrail hükümet yetkililerinin, bu kararın Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin geleceğini etkilemeyeceği şeklindeki demeçlerinin ne ölçüde gerçeği yansıttığı çok geçmeden ortaya çıkacaktır. İsrail’in Obama yönetimi döneminde, ABD ile ilişkilerinde eskiyi arar duruma gelmesi, haşin ve uzlaşmaz tavırlarıyla bölgede barışın sağlanmasını engellemesi, Dünya kamuoyunda da giderek daha iyi fark ediliyor. Bu küçük ancak imkanları geniş devletin çapının üzerinde iddialar taşıması, projeler benimsemesi sağduyu sahibi herkesi tedirgin ediyor. ABD medyasında etkili olan ve haberleri dilediği gibi yönlendiren Yahudi sermayesinin gücü İsrail’e karşı giderek yoğunlaşan bu olumsuz atmosferi ortadan kaldırmaya yetmiyor.
İsrail son derece kaygan ve kritik Ortadoğu bölgesinin yalnız ülkesidir. Barzani ve Talabani’den başka işbirliği yaptığı bir merkez kalmamıştır. İsrail bu durumunun elbette farkındadır. Ancak bunu ortadan kaldıracak köklü bir adım atmaya ne dinî ve politik kültürü, ne de bunların oluşturduğu geleceğe dönük projeleri, tahayyülleri uygundur. Olayları pragmatist açıdan yorumlama alışkanlıkları nedeniyle Türkiye ile ilişkilerini daha fazla gerdirmenin “aklı selim”e aykırı olduğunu iyi biliyorlar. Çünkü Türkiye askerî ihalelerin iptal edilmesi halinde, onlardan temin edemediği silahları başka yerlerden sağlama imkânını nasıl olsa bulur; ancak İsrail’in ekonomik ve stratejik kaygılarının telafisi kolay olmaz.