CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN ABDULLAH GÜL’E SUNULAN TÜRK OCAKLARI RAPORU


Aralık 2007 Sayı 244

Tebriklerini iletmek amacıyla 23 Kasım 2007 tarihinde Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ü ziyaret eden Türk Ocakları Genel Merkezi Yönetim Kurulu, bu vesileyle Türkiye’nin Türk Dünyası ile ilişkileri konusunda görüş ve tespitlerini içeren bir raporu kendilerine arz etti.
Genel Başkanımız Nuri Gürgür’ün sunduğu raporda, genel bir değerlendirmenin yapıldığı giriş bölümünden sonra şu hususlara yer verildi:
Sorumluluğun gereği olarak, gözlemlediğimiz ve önemli saydığımız bazı hususları bu vesileyle arz etmek istiyoruz:
  1. Devletimizin söz konusu bölgelerde görev yapan bütün temsilcilerinin sıradan insanlar değil, yaptıkları işin önemine inanan, devletin dikkat ve hassasiyetlerini bilen, hizmetlerinden manevî bir lezzet alan duygu ve zihniyete sahip insanlar olmaları gereğine ne kadar önem verdiğinizi yakınen biliyoruz. Bu hususta Dışişleri Bakanlığı döneminizdeki dikkat ve hassasiyetinizi bir kere daha şükranla anmak isterim.

  2. Kurumlaşma:Türkiye’nin Türk Dünyası ile ilişkilerinin bugüne kadar arzu edilen seviyenin gerilerinde kalmasının başlıca nedenlerinden biri, bu konuyla ilgili Bakanlıklar ve kurumlar arasında yaşanan yetki ve misyon karmaşasıdır. Bu durum ilgilenilen konularda karar alma ve uygulama sürecini olumsuz etkiliyor; zaman kaybının yanı sıra, çelişkili kararların ortaya çıkmasına yol açıyor.

    Dış politikamızın Dışişleri Bakanlığı kanalından yürütülmesi esas olmakla beraber söz konusu ilişkilerin özellikleri dikkate alınarak, başta inanç, dil ve tarih olmak üzere, kültürel meseleler, sanat, yüksek öğrenim, öğrenciler, mimarî eserler, kurumsal ilişkiler gibi konularda daha özgün, ilkeli ve organize çalışmalar yürütülmesi zarureti dikkate alınmalı ve bu anlayış içerisinde görev ve yetkilerin bir Bakanlık bünyesinde toplanması düşünülmelidir. Bu konuların belirlenen bir Devlet Bakanlığı uhdesinde olmak şeklinde önceki dönemlerden beri sürüp gelen uygulama, gerekli düzenlemelerin yapılmaması, teşkilat alt yapısının oluşturulmaması gibi sebeplerle yetersiz kalmaktadır. Daha önceleri de gündeme gelen Başbakanlığa bağı ‘Dış Türkler Müsteşarlığı’ yeniden hatırlanmaldır diye düşünüyoruz.

    TİKA bu tarz bir merkezileşmede nazım kurum şeklinde işlev yapmak üzere takviye edilmeli, gerekli kaynaklar tahsis edilerek çeşitli Bakanlıklar arasında lüzumsuz yazışmalarla verimi azaltan ve zaman kaybına yol açan mevcut ortam değiştirilmelidir.

  3. Öğrenci projesi yenilenmelidir. 1992 yılında uygulamaya konulan öğrenci getirme projesi, niyet olarak son derece mükemmel ve yerinde olmakla beraber, doğru düzenlenmediğinden dolayı umulan yararları sağlayamamıştır. Zaten on beş yıllık istatistikî tablo bunu teyit etmektedir. Türkiye sadece bu projeyi verimli kılabilseydi ilişkilerimiz bugünkünden daha farklı bir konumda olabilirdi. Ancak hatanın telafisi için zaman geçmiş değildir.

    Öğrenci mübadele anlaşmaları çerçevesinde Türkiye’ye bugüne kadar gelen öğrenci sayısı, 6.000 kadarı lisansüstü eğitim olmak üzere 43.000 civarındadır. Ancak bu öğrencilerin başarı oranı %35’i geçmiyor. Bir kısmının kendi istekleriyle geri döndüğünü hesap etsek bile bu oran % 40’ın üzerine çıkmamaktadır. Bu düşüklüğün önemli bir sebebi, özellikle ilk yıllarda oralardan gelişigüzel ve eş dost hatırına öğrenci seçip gönderilmesidir. Son yıllarda YÖK ve ÖSYM tarafından yerinde sınavla öğrenci seçme yöntemi bu sebebi ortadan kaldırmış olsa da, gelen bu öğrencilerin başarı oranını yükseltmek, ülkelerinde iş bulma imkânını artıracak seviyede yetişmelerini sağlamak gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de okuyan öğrencilerin, eğitimlerinden sonra da takip edilmeleri, belirli bir düzeyde de olsa ülkemizle bağlantılarını sürdürecek bir mekanizmanın oluşturulması yararlı olacaktır.

    Bir başka önemli husus Türkiye’ye gelen öğrencilerin ülkemiz lehçesine intibak etmeleri konusunda yaşanan sıkıntıların hâlâ tam olarak aşılamamasıdır. Lisan uyumunu gerekli seviyede sağlamak amacıyla TÖMER programlarının yeniden düzenlenmesine ihtiyaç vardır.

    Hangi bakanlığa bağlı olacağı belirlenerek, yeterli yetkiye sahip kılınan bir müşavir yahut daha başka bir sıfat taşıyan, ancak meselenin bilincinde olan, hizmet heyecanı duyan bir ismin çevresinde oluşturulacak görevli birim marifetiyle, giderek müzminleşen bu konu kolaylıkla çözümlenebilir.

    Şu anda zaten yetersiz kalan burs parasıyla öğrenim görmeye çalışan bu çocuklardan Ankara Belediyesi, diğer pek çok belediyenin aksine, taşıt ücreti almakta, bu meblağın öğrenci bütçesi üzerine ağır bir yük getirdiği görmezlikten gelinmektedir. Kolayca halledilebilecek bu konu işaret ettiğimiz genel karmaşanın örneklerinden biridir.

  4. Türkiye kurumsal ilişkilerini özellikle yüksek öğrenim kurumları arasında gereken düzeyde kurması halinde, bu alanlarda ilave kaynaklara ihtiyaç olmadan çok olumlu gelişmeler sağlanabilir. Bu amaçla seçilecek üniversitelerin rektörleri üzerinden ortaklaşa hazırlanacak projeler uygulamaya konulmalı, TÜBİTAK, TUBA gibi bilimsel kurumlar devreye sokulmalı, bilim insanlarının belirlenecek programlar çerçevesinde birlikte çalışma yapmaları için imkânlar hazırlanmalıdır. On yıl önce kurulan Türk Dünyası Rektörler Kurulu şimdiye kadar sadece bir toplantı yapmıştır.

  5. Bu ülke ve topluluklardan gerekli şartların mevcut olup olmadığı doğru belirlenmek suretiyle, muhatap ülkelerin talepleri dikkate alınarak, ilişkilerde herhangi bir ihtilata imkân vermeyecek tarzda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Diyanet Vakfı’nın daha fazla devreye girmeleri sağlanmalıdır.

  6. Türkçe Konuşan Devlet Başkanları zirvesi devam etmelidir. Türkiye’nin İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ)’nün çalışmalarına ilişkin önemli tespit ve deneyimlerinin bulunduğu göz önüne alındığında, bir sekreterya kurulması girişimi benzer bir kurumsallaşmanın Türk Cumhuriyetleri arasında gerçekleştirilmesi yönünde ilk adım olabilir. Ancak altının süratle doldurulması ve kardeş ülkelerin desteğinin sağlanması gerekmektedir.

  7. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları belirli aralıklarla birkaç yılda bir düzenlenmeli, yeni bir içerik ve anlayış çerçevesinde daha fonksiyonel ve verimli hale getirilmesi sağlanmalıdır. Türkçe Konuşan Ülkeler Birliği hayata geçirilmelidir. 2006 yılı Eylül ayında Antalya’da toplanan ve geçen ay 11.si Bakü’de yapılan Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı’nda Başbakanımız tarafından gündeme getirilen bu birliğin zirvelerdeki konuşmalara paralel olarak hayata geçirilmesi çeşitli yararlarının yanı sıra, Türkiye’nin saygınlığı bakımından önemsenecek bir konudur.

    Bu faaliyetler yeni bir anlayış ve muhtevayla birkaç yılda bir yapılacak şekilde yeniden düzenlenmeli, ülkeler arasındaki katılım genişletilip derinleştirilmeli, toplantı tarihleri arasında sürekli faaliyet gösterecek, iletişim kuracak, sonraki toplantıların detaylı hazırlıklarını yapacak kalıcı bir sekreterya oluşturularak kurumsallaştırılmalıdır.

  8. Azerbaycan’ın Diaspora etkinlikleri desteklenmelidir. Ermeni saldırılarına karşı Azerbaycan Diaspora Bakanlığı tarafından ilki 2007 yılı Nisan ayında yapılan toplantıların daha etkin bir katılımla devam etmesi, Türkiye’den giderek Dünya’nın çeşitli yörelerinde topluluklar oluşturmuş bulunan yurttaşlarımızla ortaklaşa çalışmalar düzenlenmesi sağlanmalıdır.

  9. ECO PARLAMENTER ASSEMBLESİ kurulmalıdır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Assemblesi ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği gibi ECO Parlamenter Birliği’nin kurulmasında yarar vardır.

  10. Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayları devam etmelidir. 1992 yılından beri 13 defa toplanan bu Kurultaylar, bundan sonra da sürdürülmeli ve Kurultaylar arası zamanda ülkemizde yapılacak dil kursları, yaz kampları gibi çeşitli etkinliklerle bu faaliyetin içi doldurulmalıdır. Ülkelerden katılımlar genişletilip derinleştirilmeli, ara dönemde sürekli faaliyet gösterecek, iletişim kuracak, sonraki toplantılar için detaylı hazırlıklar yapacak bir birim, Türk Ocakları bünyesinde kalıcı sekreterya şeklinde oluşturulmalıdır.

    TİKA’nın koordinatörlüğünde geliştirilecek projelerle Türk Dünyası Spor Oyunları, Müzik ve Folklor Gösterileri gibi etkinlikler bu kurultayın programında yer almalı, Turizm ve Kültür Bakanlığı, üniversiteler, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi Bakanlık ve kuruluşların bu faaliyetlere gereken katkıyı yapmaları, desteklemeleri sağlanmalıdır.

  11. Ekonomik ilişkiler bir taraftan devletler arasında yapılacak anlaşmalarla geliştirilirken, diğer taraftan özel teşebbüs devreye sokulmalıdır. İşadamları teşvik edilmeli, yönlendirilmeli, kredi desteği artırılmalıdır. Devletimizin uluslararası yatırım yapan Türk şirketleri için bir sigorta sistemi oluşturması, yatırımcılarımızın bölgelerdeki çeşitli belirsizliklerden ve boşluklardan kaynaklanan tedirginliklerinin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.

    Uluslararası alanda büyük rekabetin yaşandığı, özellikle gelişmiş ülkelerin kendi işadamlarına ekonomik alanlar temin etmeye çalıştıkları bir ortamda, Türk Cumhuriyetleri’nde işadamlarımızın daha fazla iş almalarını sağlayacak üst düzey temaslar yoğunlaştırılmalıdır.

    Türk Hava Yolları’nın arada bir buralara kargo seferleri yapması ve taşıma fiyatlarını ucuz tutması hususu düşünülmelidir. Orta sınıf esnaf ve sanayicinin oralara gitmesi için bir proje geliştirilmesi, kredi ve ucuz ulaşım, taşıma gibi imkanların tanınması yararlı olacaktır.

  12. Türksoy başkansız kalmamalıdır. Kültürel işbirliğini geliştirmek üzere kurulmuş bulunan Türksoy Polat Bülbüloğlu’nun ayrılmasını takiben başkansız (GenelMüdür) kalmıştır. Bu boşluğun bir an önce doldurulması, bu hususta kardeş ülke başkanlarından gelecek önerilere Türkiye olarak sıcak bakılmalı ve dikkate alınmalıdır.

  13. Ortak alfabe konusu sürekli gündemde tutulmalıdır. Kardeş Cumhuriyetler Latin alfabesine geçme konusunda oldukça mesafe almış bulunuyorlar. Daha önce Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın bu yöndeki kararlarından sonra, son olarak Kazakistan’ın da aynı yönde adım atması sevindirici bir gelişmedir.

    Dil ve alfabe konusunda ortak bir paydada buluşmamızı sağlamak amacıyla ilişkiler her alanda geliştirilmelidir. Daha önce bilimsel toplantılarda ortaya çıkan görüş birliğine paralel şekilde 34 harfli çerçeve alfabe gibi kararlar hayata geçirilmelidir. Bu hususta Türkiye de dahil ülkelerin kendi alfabelerini koruma dirençleri gözlenmektedir. Bu konuda örnek bir davranış sergileyebiliriz, alfabemizde esasen ihtiyaç bulunan iki harfin eklenmesini yeniden düşünebiliriz. Ortak eğitim kitapları, tarih-dil ve edebiyat konularında alınan birçok kararın temenni mahiyetinde kalmış olması gerçekçi ve kalıcı atılımların yapılmaması büyük bir handikaptır.

  14. Mevcut üniversitelerin ıslahı ve yenilerinin kurulması konusu zaman geçirilmeden ele alınmalıdır. Gerek Kırgızistan’daki Manas Üniversitesi gerekse Kazakistan’daki Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesindeki idare yapılarında, idare –öğretim kademelerinde istenen seviyeyi sağlayacak değişiklikler yapılmalıdır. Bu üniversiteler Dünya standartlarının gerisinde olduğu sürece Özbekistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’da benzer üniversite açma talebimiz kardeş ülkeler tarafından heyecanla karşılanmayacaktır. Oysa benzer üniversiteleri bu ülkelerde de açmamız lazımdır.

    Türkiye’nin destek ve katkılarıyla kurulan söz konusu iki üniversitenin yönetimlerine ilişkin önemli problemleri vardır.

    Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin Türkiye tarafından belirlenen şu andaki Mütevelli Heyet Başkanı, konuya yabancı, bu alanda tecrübe ve birikimi olmayan bir insandır. Meseleye vukufiyetinin olmaması sebebiyle, halen Kazak tarafı üniversitenin yönetim ve
    eğitimini tümüyle uhdesine almış bulunuyor. Bu durum Türkiye’nin Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nden beklentilerini, stratejik hedeflerini gerçekleştirmesini engellediği gibi eğitim kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Bundan önce Türk Dünyası’ndan buraya sağlanan öğrenci akışı kesilmiş, bütün imkânların Kazak öğrencilere tahsisine gidilmiştir. Bu üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanlığı’ndan başlayarak yönetiminin yeniden belirlenmesi ve Türkiye’nin hakkı olan inisiyatifi bir an önce yüklenmesi gerekmektedir.

    Manas Üniversitesi’nin uzun yıllar sürüncemede bırakılan Mütevelli Heyet krizi, sayın Hasan Basri Aktan’ın göreve getirilmesiyle önemli ölçüde aşılmıştır. Ancak bu üniversitenin öğretim kadrolarının daha aktif ve nitelikli bilim insanlarıyla takviye edilmesi, üniversitenin eğitim kalitesinin yükseltilmesi, özellikle Türkçe öğrenimine daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir. Manas üniversitesi şu andaki durumuyla ne yazık ki bölgesinin cazip bir ilim kurumu ve Türkiye ile Kırgızistan arasında kültürel yakınlaşmaların merkezi olma özelliğine uzak bir görüntü sergilemektedir.

  15. Türkiye’de Uluslararası Kardeşlik Üniversitesi açılmalıdır. Ülkemizdeki mevcut üniversitelerden birisini, tercihen Ankara veya yakınındaki bir üniversiteyi Moskova’daki Lumumba Dostluk Üniversitesi modelinde ODTÜ kalitesinde uluslar arası bir üniversite haline dönüştürmekte yarar vardır.

    Yetenekli gençlerin, Avrupa ve Amerika üniversiteleri yerine bizim üniversitelerimizi tercih etmeleri için çok işler yapmamız gerektiği açıktır. Bunun yollarından birisi de, Türkiye’den öncelikle kardeş ve akraba devlet topluluklarından gelecek öğrencilere yüksek kalitede lisans ve lisansüstü eğitim veren, bilimsel araştırma kapasitesi yüksek bir Uluslararası Kardeşlik Üniversitesidir.

  16. Türk Dünyası’nda ve bütün Dünya’da Türkçe öğrenimi yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır. TİKA tarafından yürütülmekte olan Türkoloji projesi çerçevesinde kardeş ve akraba ülke topluluklarında gençlerin Türkiye lehçesi öğrenmeye yönelik ilgileri sevindirici bir şekilde artmaktadır. TİKA’nın bu konudaki çalışmaları daha yoğun şekilde desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

  17. Televizyon yayıncılığında köklü bir yenileşme ve atılım ihtiyacı her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Kültürel yakınlaşma konusunda televizyon yayıncılığının ne derece etkili olduğu açıktır. TRT-Türk ve TRT-Int oldukça yararlı bir yayın programı uygulamaktadırlar. Ancak bu yeterli değildir. Gerek TRT’nin, gerekse özel kanalların Türk Dünyası’na yönelik programlarının artırılmasına, kardeş devlet ve topluluklardan hazırlanan müzik, eğlence, film ve benzeri programlarla takviye edilmesine, her bölgenin özellikleri dikkate alınarak buralardan ilgiyle izlenecek bir yayın kalitesinin oluşturulmasına büyük ihtiyaç vardır. Özel yollardan TRT’ye ulaşan Çin yapımı Cengiz Han ve Denizler İmparatoru gibi iki dizi oldukça ilgi toplamıştı. Bu nitelikteki eserlerin daha çok sayıda yayınlanması suretiyle ülkeler ve bölgeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, karşılıklı olarak bilinip öğrenilmesi temin edilebilir.

  18. Türk Dünyası Müzik Topluluğu desteklenmelidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde 2000 yılından beri faaliyet gösteren bu topluluk yedi sene içinde çok yararlı bir performans sergilemiştir.

    Türk Dünyası Müzik Topluluğuna verilen destek artırılmalı, değişik bölgelerde konserler vermek üzere programlar yapılmalı, kardeş cumhuriyetlerden sanatçıların belirli sürelerde birlikte çalışacak şekilde Türkiye’ye davet edilmeleri sağlanmalıdır. Türkiye’den olabildiğince fazla miktarda özellikle Türk Halk Müziğini içeren ses ve saz kasetleri, CD ve DVD ler yapılıp gönderilmeli, okullara dağıtılmalı, kültür merkezlerinde öğretmenler gönderilerek öğretici kurslar açılıp yaygınlaştırılmalıdır.

    Gerek TRT’nin gerekse Kültür Bakanlığı’nın ülkeler ve bölgeler arasında kültürel ve tarihî ortaklıkları, inanç beraberliğini vurgulayacak, dil öğrenimine yardımcı olacak tanıtıcı ve öğretici etkinlikler yapmalarına önem verilmeli, teşvik edilmelidir. Bu arada, turistik yerlerin tanıtılması suretiyle turizm potansiyeli karşılıklı olarak artırılmalıdır.

    Sayın Cumhurbaşkanımızın konuya verdiği önem ve başlatılan yoğun temaslar düşünüldüğünde, makamın yeterli sayı ve nitelikte danışmanlarla güçlendirilmesinin zaruretini belirtmeyi yararlı buluyoruz.


Saygılarımızla arz ederiz.