ANLAMLI ve ÖNEMLİ BİR BİLDİRİ
Tarihimizin kader dönemlerinden birini yaşıyoruz. 90'lı yılların başında dünyanın siyasal, ekonomik ve kültürel dengelerini altüst eden küresel anaforun en fazla etkilediği ülkelerden biri Türkiye oldu. Aslında bu yıllarda çok elverişli bir pozisyon yakalamıştı. Ekonomik alanda önemli gelişmeler yaşanıyor, ihracat ve turizm gelirleri kronik döviz problemimizin çözülmekte olduğunun işaretlerini veriyordu. Fert başına düşen millî gelirin üç bin dolara yükselmesi, Türkiye'yi gelişmekte olan ülkeler sıralamasında üst çizgilere taşıyor, Avrupa ülkeleri ile aramızdaki açıklık yavaş da olsa kapanmaya başlıyordu. Bazı komşu ülkelerden ve özellikle Yunanistan, Almanya ve Fransa gibi soğuk savaşın en kritik dönemlerinde kader birliği yaptığımız NATO üyesi müttefiklerimizden geniş destekler sağlayan PKK terörünün, önce kontrol altına alınması ve bir süre sonra kesin yenilgiye uğratılarak bastırılması Türkiye'nin gücünün somut bir göstergesiydi. Bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleriyle birlikte gelecek Türkiye için büyük müjdeler, aydınlık ufuklar vaat ediyordu. Bu yıllarda 21. asır Türk asrı olacaktır sözü bir kehanetten ziyade, geçerli gerekçelere dayalı ciddî bir tahmin anlamını taşıyor, Türkiye'nin şimdiden önemli bir bölgesel güç olduğunda herkes birleşiyordu.
Aradan geçen on yıllık sürenin sonunda, umut ve tahminlerin gerçekleşmesi bir yana, tam bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. Bu süre zarfında kötü yönetimden kaynaklanan kayıplarımızın telâfisi giderek zorlaşıyor, olumsuz etkilerin malî ve ekonomik yapıyı kökünden sarsan sonuçlara dönüşmesi kaçınılmaz hâle geliyor. Geçen yıl millî gelirimizin % 25 oranda azalması, % 9.4 gibi ancak savaş yıllarında karşılaşılan bir küçülmenin meydana gelmesi bu ortamın doğal sonucudur.
Ekonomik ve politik alanlarda problemlerini çözmekte başarısız olan, hayatta kalabilmek için büyük dış kaynaklara ihtiyaç duyan bir ülkenin önüne konulacak faturalar kaçınılmaz şekilde yüklü olur ve giderek ağırlaşır. Türkiye bu sıkıntıları geçen yüzyılda büyük çapta yaşamış, Osmanlı Devletinin dağılmasıyla sonuçlanan siyasal kargaşanın malî yükümlülüğünü karşılamak Cumhuriyet Türkiye'sine düşmüştü. Sonuçta Düyûn-u Umumiye'den intikal eden borcun son taksidi 1954 yılında ödenerek hesap kapatılabildi.
21. yüzyıla yoğun bir dış politika gündemiyle girdik. Global gelişmelerin getirip önümüze yığdığı problemlerin yanısıra, jeopolitik konumumuz, tarihî ve kültürel özelliklerimiz bizi ön plânda olmaya, gündemi düzenleyenler arasında bulunmaya mecbur kılıyor. Türkiye ne ABD ve Avrupa ile, ne çevre ülkeleriyle, ne de Türk Dünyasıyla ilişkilerini askıya alıp soğutamaz; böyle bir tercih intihar anlamına gelir. Bu stratejik mecburiyetin cevaplandırılmasında yeterli derecede başarı sağlayamamak, aktif ve verimli olamamak Türkiye'yi köşeye sıkıştırıyor, bunaltıyor.
Ortalama on yıldan beri süregelen kötü yönetim süreci bir yandan ülke kaynaklarını tüketirken, maddî ve manevî hayatımızı olumsuz şekilde etkiliyor. Dolayısıyla toplum baştan başa giderek koyulaşan umutsuzluk ve karamsarlık örtüsünün altında bunalıp kalıyor. En önemlisi büyük gücümüz olan genç nüfus zamanla avantaj olmaktan uzaklaşıyor. Yüksek öğrenimini tamamlamış, toplumun seçkin tabakasını oluşturan genç insanların % 30'unun iş bulamamanın sıkıntısı içerisinde kaderine terk edilmesi her açıdan toplumsal bir faciadır.
Bu olumsuz ortamda Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz giderek kontrol ve irademizin dışında bir seyir izlemeye başlıyor. Ulusal program ile kendi açımızdan bir perspektif çizmeye çalışmamızın fazla bir anlam taşımadığını bugünlerde daha iyi anlıyoruz. Önümüzdeki aralık ayında yapılacak olan ve yeni alınacak üyelerin belirlenmesi açısından büyük önem taşıyan Kopenhag Zirvesi, Türkiye için bir son vade şeklinde değerlendiriliyor. Böylece AB'nin öncelikli istekleri hâlinde özetlenen Kıbrıs problemi, ana dilde öğrenim hakkı ve TV yayınları konuları Avrupa'yı tatmin edecek bir tarzda ve en kısa sürede çözümlenmek üzere önümüze sürülüyor. Ülkemizde medya merkezli AB lobisi sistemli ve plânlı bir tarzda Türkiye'yi dönüşü imkânsız bir yola sevketmeye çabalıyor. Kıbrıs'ın ve burada yaşayan Türk toplumunun Rumlara terk edilmesi anlamına gelen teklifleri kabul etmemekte direnen Rauf Denktaş, çirkin saldırılarla ve asılsız suçlamalarla sindirilmek, itibarsız ve etkisiz hâle getirilmek isteniyor. Türkiye'de etnik bir kargaşaya yol açacağı aşikâr olan ve kısa bir süre sonra içersine üniter yapının tahribi anlamına gelecek siyasal taleplerle doldurmayı plânladıkları isteklerini kültürel haklar adı altında benimsetmek istiyorlar. Avrupa Birliği konusu gerçek mahiyetiyle tartışılmak ve konuşulmak yerine, evet mi hayır mı anlamına gelen basit ve yüzeysel sloganlarla düğümleniyor. Bu görüntüye itiraz edenleri suçlamak için parmaklar hazır bekletildiğinden, insanların düşünme, muhakeme ve görüş belirtmeleri ciddî bir cesaret göstergesi hâline dönüşüyor.
Bu karmaşık ortamda Avrupa Birliği konusunu, millî politika ve çıkarlarımız açısından değerlendiren bir grup aydının görüşlerini kamuoyuna sunmaları her açıdan anlamlıdır. Bildiride belirtilen düşünceleri paylaşanlar şüphesiz metni imzalayanlardan ibaret değildir. Çok kısa sürede hazırlanmak mecburiyetinde kalındığından dar bir çerçeve ile sınırlı tutulan bildiriyi imzalayamadıkları için haklı olarak sitem eden yüzlerce Türk aydınının varlığını gördüğümüz için, bütün olumsuzluklara rağmen gelecekten umutluyuz. Türk toplumunu herşeye rağmen aydınlık bir geleceğin beklediğine yürekten inanıyoruz.
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini nesnellikten uzak varsayımlar, tahminler ve özentilerle değil, objektif kriterler ışığında değerlendiren bu tarihî bildiriyi aynen yayınlıyoruz:
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRK ULUSUNA
Aşağıda imzaları bulunan bizler, Türkiye Cumhuriyeti'ne olan vatandaşlık bağımız ve aydın sorumluluğumuzun bir gereği olarak aşağıda belirtilen hususları Atatürk'ün ifadesi ile büyük ve soylu Türk milletinin dikkatine sunmaktan onur duyarız.
Türk ulusu tarihin tanıdığı en kadim ve en büyük uluslardan birisidir. Türk ulusu, insanlığa ve uygarlığa yaptığı büyük katkılarla insanlık tarihi içinde onurlu bir yer işgal etmektedir. Bu büyük ulus, 20. yüzyılın başında gerçekleştirdiği İstiklâl Savaşı ve Türk Devrimi sonucunda yurttaşı olmaktan kıvanç duyduğumuz bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Cumhuriyetimiz her türlü olumsuzluğa rağmen, kendi iç unsurları ile ekonomik refah, modernleşme ve demokratikleşme yolunda yeterli olmasa dahi, büyük ilerlemeler kaydetmiştir.
Son yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusu, varlığına yönelik saldırılar karşısında istiklâl ve cumhuriyetini, yeniden müdafaaya zorlanmaktadır. Ülkemiz, Batı Dünyası tarafından tekrar "Hasta Adam" ilân edilmiştir. Yabancı ülkelerin Ankara'da görev yapan büyükelçiliklerinin sergiledikleri tavır; Türk devlet ve toplumuna karşı konuşurken kullandıkları üslûp 19. yüzyılın sonunda Babıâli'ye muhatap olan emperyalist devletlerin küstahlığını hatırlatmaktadır. İçeriden ve dışarıdan Türk ulusuna yapılan saldırılarla ulusumuzun kendine olan inancı, tarihine saygısı, bağımsız geleceğine güveni ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Bu ülkenin insanları, onurlu tarihlerinin en şanssız ve nefretle hatırlanan Sevr saldırısı karşısında bir millet bilinci ile ayağa kalkarak sömürgeleştirilmeye direnen, bağımsızlığını elde etmek, ulusal egemenliğini tesis etmek ve çağdaş uygarlığın üzerine çıkmak için Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde emperyalizme karşı ilk bağımsızlık mücadelesini gerçekleştiren bir yüksek insan topluluğudur.
Bu ülkenin insanları, sahip oldukları her türlü inanç, dil ve yerel kültür değerlerini Türk ulusal kültürünün zenginliği olarak algılamaktadırlar. Ulusumuz ayrışmaya müsait bir mozaik değil, aslî unsurlarımızın alaşımından oluşmuş tek bir halktır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, kuruluşunun ve varoluşunun temelinde hiç kimseye bir ayrıcalık tanımayan ve yurttaşlık esasına göre kurulmuş üniter, lâik ve sosyal hukuk devletidir. Türk ulusu böyle bir yapıya sahip olmaktan dolayı kıvanç duymaktadır ve devletlerini yitirmiş olan toplumların onurlarının, namuslarının korunmasının mümkün olmadığının bilincindedir.
Bu ülkenin insanları, Türkiye Cumhuriyeti'ni "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" gibi evrensel bir ilkenin yol göstericiliği ile ulusal refah, demokrasi, insan haklarına ve onuruna saygı, yüksek bir üreticilik düzeyi, bilimsel ve toplumsal ilerleme hedefini gerçekleştirmek için gerekli ve uygun model olarak görmektedir. Türk halkı, Cumhuriyetimize ve Türk Devrimine hayat veren temel felsefeye, yolunu aydınlatan ilke ve hedeflere, onun kuruluş esasına bağlıdır. Cumhuriyet yurttaşları, kendi mutluluğunu, güvenliğini ve geleceği olan çocuklarının güvencesini Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve gönencine bağlı görmektedir.
Türk halkı, ülkemizin bugün içinde bulunduğu politik, ekonomik, sosyal ve kültürel yozlaşmaların nedeninin, Cumhuriyetin temel felsefesi ve ilkeleri değil, aksine bu ilkelerin yozlaştırılması ve ihlâl edilmesi olduğunun bilincindedir. İçinde bulunulan durum, belirli zümrelerin Cumhuriyetimizin kaynaklarını yurttaşların adil kullanımına sunmayıp, Türkiye'mizi bir iç sömürge gibi görerek yağmalanmasının bir sonucudur. Bu yağmalama sonucunda Türkiye, dünyanın en borçlu, gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden birisi hâline getirilmiştir. Bugün, Avrupa Birliği'ne teslimiyetçi bir tavır ile girme politikası izleyen zümreler, devlet kaynaklarının soyulmasının, rantiye sınıfının oluşturulmasının, ülkenin bir borç batağı içine sürüklenmesinin ve ülkenin IMF tarafından yönetilen bir ülke hâline getirilmesinin baş sorumlularıdır. Bu zümre, yurdumuzun ekonomik, kültürel, eğitimsel, hukuksal ve hatta siyasî bağımsızlığını sona erdiren adımların atılmasından hiç çekinmemekte, hiçbir rahatsızlık duymamaktadır.
Varılan noktadan sorumlu olanlar, şimdi, Türk ulusunun tarihine, yeteneklerine ve hedeflerine büyük saygısızlık göstererek, Avrupa Birliği'ne girmeyen bir Türkiye'nin bir Orta Doğu diktatörlüğüne dönüşeceğini ileri sürerek, büyük bir acele ile Avrupa Birliği'nin Türkiye'den istediği bütün taleplerin yerine getirilmesi konusunda teslimiyetçi bir tavır izlemektedirler.
Kendi içinde belirgin bir uygulama pratiği olmamasına rağmen, aynı çevreler Avrupa Birliği Kopenhag Kriterlerini kendilerine kalkan yaparak, kıvanç duyduğumuz ulusal alaşımımızın zenginliklerini, Türk halkının farklılıkları biçiminde siyasal zemine taşıyarak, ulusal bütünlüğümüze yönelik olumsuz bir ortam hazırlamak istiyorlar. Bu süreçte, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığına dayanan ulusal bilinç, yaratılmak istenen yeni etnik bilinçler lehine zayıflatılmak istenmektedir.
Avrupa Birliği, uluslar arası hukuk ve antlaşmaları açık ve kaba bir şekilde ihlâl ederek, Kıbrıs Rum Yönetimini Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında üye yapmak isterken; bir yandan Yunan hayali olan Enosis'i Avrupa Birliği çatısı altında gerçekleştirmeyi, öte yandan Türkiye'yi Avrupa Birliği topraklarını işgal eden ülke durumuna düşürmeyi hedeflemektedir.
Avrupa Birliği, Türkiye'yi Kıbrıs'tan ve Doğu Akdeniz'den çıkararak bu coğrafyaya yerleşmeyi hedeflemektedir. Avrupa Birliği'nin, sadece, Kıbrıs konusundaki tavrı bile, gelecekteki politika ve taahhütlerine bir güven duyulmaması için yeterli gerekçedir.
Avrupa Birliği, Yunanistan'ın hiçbir hukuksal temele dayanmayan Ege Denizi'ni sahiplenme politikasına taraf olmakla, Ege Adalarını silâhlandırarak saldırgan bir politika izleyen ve Ege Denizi'ni bir Yunan denizine dönüştürmeye çalışan Atina'nın bu yayılmacı politikasına destek olmakta, birlikte hareket ederek Ege'yi Türkiye'ye kapatmaya çalışmaktadır.
Türkiye'yi insan hakları konusunda sürekli suçlayan Avrupa Birliği'nin, dünya tarihinin gördüğü en kanlı terör örgütleri arasında olan PKK ve DHKP-C'yi terör örgütü olarak uzun bir süre tanımlamaması, Birliğin, ülkemizin birliğine yönelik olmanın ötesinde, insanlık suçu işleyen bu örgütlere dahi destek olabildiğinin en açık göstergesidir. PKK'nın adını KADEK yaptıktan sonra terör örgütü olarak kabul edilmesi, ancak hâlen KADEK'in terör örgütü olarak kabul edilmemesi, her aklıselim sahibi insanın AB'nin samimiyeti hakkında düşünmesini gerektirmektedir. Avrupa Birliği bugün de terör örgütlerinin ulusumuza karşı yürüttüğü yeni faaliyetlere, onların siyasallaşarak hedeflerine ulaşması konusunda destek vermektedir.
Avrupa Birliği; parlâmentosunda kabul ettiği sözde Ermeni soy kırımı tasarısı ile siyasal tarafsızlığı hususunda tam bir ikiyüzlülük sergilerken, diğer yandan da tarihî gerçekleri çarpıtma ve Türkiye'nin başına yeni sorunlar açma konusunda çaba göstermektedir. Aynı Avrupa Parlâmentosu değişik belgelerinde, Güneydoğu Anadolu bölgemizden "Kürdistan" şeklinde bahsederek ülkemizin bütünlüğüne küstahça saldırma cesaretini göstermektedir.
Avrupa Birliği, 2001 İzleme Raporunda, "Müslüman azınlık" diye nitelendirdiği Alevî yurttaşlarımıza Lozan Antlaşması ile Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşlarımıza verilen haklar benzeri kolektif azınlık haklarının verilmesini isteyen bir sürecin ilk adımlarını atarak hakaret etmiştir.
Avrupa Birliği, Fener Rum Patrikhanesinin haddini aşarak, Vatikan benzeri bir statü kazanmak için, talep ettiği bütün dünya Ortodokslarının ruhanî lideri olma iddiasındaki "ekümeniklik" statüsüne destek vererek, İstanbul'un bir bölümünü kapsayan Ortodoks din devleti oluşturma sürecini teşvik etmektedir.
Avrupa Birliği, Türk ulusunun tarihine hakaret eder; Türkiye'nin ulusal menfaatlerini görmezlikten gelen adımları atar ve terör sürecinin arkasında manevî bir destek oluştururken; ülkemizde bazı çevreler, bilinçli veya bilinçsiz, Avrupa Birliği'nin saldırgan ve kötü niyetli politikalarını sürekli olarak ulusumuzun gözünden kaçırmaya ve örtmeye çalışmaktadırlar. Bu çevreler, ülkemizin Avrupa Birliği ile pazarlık gücünü kırarak, Avrupa Birliği karşısında Türkiye'yi tümüyle etkisiz bırakarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği karşısında boyun eğen bir tutum içine girmesi için çaba sarf etmektedirler. Bu çevreler, Türk aydınlarının Avrupa Birliği'nin adaletsiz politikalarına ve Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün dış politikada temsil ettiği haysiyetli dış politika anlayışına ters düşen uygulamalarına getirdiği demokratik içerikli yurtsever eleştirilere karşı antidemokratik bir tahammülsüzlükle saldırmaktadırlar.
Türk ulusu; tarihinden, bağımsız yaşama geleneğinden, geleceğine olan inancından, millî haysiyetinden, ilerletmeye ve geliştirmeye kararlı olduğu demokratik yapısından, modernleşme, sanayileşme ve zenginleşme hedeflerinden ayrılmayacaktır. Türk ulusu, bütün bunları gerçekleştirirken, Cumhuriyetimizin kuruluş esaslarından en ufak bir taviz vermeden, Türkiye Cumhuriyeti'ni içten ve dıştan aşağılamaya çalışanlara, varlığına saldıranlara karşı, dün olduğu gibi bugün ve yarın da, koruma kararlılığı içinde olacaktır.
Mustafa AK (Türk. Harb-İş Gen. Bşk. Yrd.), Hasan AKMEHMET (Çimse-İş Sen. Gen. Sek.), Nazım AKSOY (T. Haber-İş Sen. Eğt. Sek.), Prof. Dr. Sina AKŞİN (Ankara Üniversitesi-SBF), Eyüp ALEMDAR (Koop-İş Gen. Malî Sek.), Mehmet ATINIŞIK (Orman İş Eğitim Sek.), Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ (Ankara Üniversitesi), Çetin ALTUN (Türk İş Gen. Teşk. Sek.), Murselin ARABACI (T. Haber-İş Sen. Gen. Bşk. Yrd.), Mehmet ARIK (Türk. Harb-İş Gen. Malî Sek.), Prof. Dr. Ahmet ARSLAN, Ergün ATALAY (Demiryol-İş Gen. Bşk.), Dr. Mehmet ATAY, Prof. Dr. Ergun AYBARS (Dokuz Eylül Üniversitesi), Yük. Müh. Mimar Metin AYDOĞAN, Sinan AYGÜN (ATO Bşk.), M. Murat AYTEMİZ (Tes-İş Gen. Malî Sek.), Prof. Dr. Gürol BANGER, Fikret BARIN (Yol-İş Gen. Bşk. Yrd.), Mustafa BAŞOĞLU (Sağlık-İş Gen. Bşk.), Hüseyin BAYKAL (Yol-İş Gen. Teşk. Sek.), Prof. Dr. Ali BİRİNCİ (Polis Akademisi), Ahmet BULUT (Ağaç-İş Sen. Gen. Malî Sek.), Tuncer BÜRBULAK (Koop-İş Sen. Teşk. Sek.), Prof. Dr. Salim CÖHCE (İnönü Üniversitesi), Erdinç ÇAKIR (Liman-İş Sen.), Doç. Dr. Gökhan ÇAPOĞLU (Bilkent Üniversitesi), Mustafa ÇARDAKÇI (Tarım İş Sen. Gen. Eğt. Sek.), Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN (Ankara Üniversitesi), Nabi ÇELEBİ (Gen. Bşk. Yrd.), Erdal ÇELİK (Koop-İş Gen. Sos. İş. Sek.), G. Başkan Osman ÇİMEN (Türk. Harb-İş Sen.), Esat DURMUŞ (Tes-İş. G. Teş. Sek.), Dr. Yusuf EKİNCİ (ANAP Eski Milletvekili), Prof. Dr. Şükrü ELÇİN, Mustafa ENGİP (Türkiye Maden-İş Sen. Gen. Malî Sek.), Tamer ERALAN (Çimse-İş Sen. Gen. Bşk.), Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN (Gazi Üniversitesi), Behzat ERDAL (Türk Metal Sen. Gen. Bşk. Yrd.), Prof. Dr. Mustafa ERDEM (Ankara Üniversitesi), Süleyman ERDİNÇ (Türk Metal Sen. Malî Sek.), Prof. Dr. İhsan ERDOĞAN (Gazi Üniversitesi), Hayrettin ERDOĞAN (Tes-İş Gen. Sek.), Bayram EREN (Tes-İş Gen. Eğitim Sek.), Prof. Dr. Mustafa ERKAL (İstanbul Üniversitesi), Doç. Dr. Ahmet Hikmet EROĞLU (Ankara Üniversitesi), Salih ERUYSAL (Türk. Harb-İş Gen. Eğitim Sek.), Zinnur ESER (BAAS Gnb. Yrd.), Kemal ESİN (Ağaç-İş Sen. Gen. Sek.), Birol GÖK (Orman İş. Teşk. Sek.), İsa GÖK (Şeker-İş Sen. Gen. Malî Sek.), Nuri GÜRGÜR (Türk Ocakları Genel Başkanı), Ali Ekber GÜVENÇ (Basın-İş Sen. Gen. Bşk.), Ali HASETÇİ (Türk. Harb-İş Gen. Bşk. Yrd.), Mecit HAZIR (Türk Metal Sen. Gen. Sek.), Yard. Doç. Dr. Durmuş HOCAOĞLU (Marmara Üniversitesi), Nazmi IRGAT (TEKSİF Gen. Bşk. Yrd.), Atillâ İLHAN (Gazeteci/Yazar), Emekli Korg. Suat İLHAN, Fahrettin İNAN (Yol-İş Mevzuat. Sek.), Hasan İNANÇ (Koop-İş Gen. Mevzuat ve Araşt. Sek.), Mehmet KAFKAS (Orman İş. Gen. Bşk.), Öner KAPLAN (BASS Gen. Malî Sek.), Prof. Dr. Hüseyin KARADAĞLI (Van 100. Yıl Üniversitesi), Hüseyin KARAKOÇ (Türk İş Gen. Sek.), Prof. Dr. Şaban KARATAŞ, H. KAYABAŞI (Türkiye Maden-İş Sen. Gen. Bşk.), Bedrettin KAYKAÇ (Tarım İş Sen. Gen. Bşk.), İhsan Sabri KESKİN (Tarım İş Sen. Gen. Sek.), Salih KILIÇ (Türk İş Gen. Eğitim Sek.), Doç Dr. Selami KILIÇ, Raif Kılıç (Liman-İş Sen.), Metin KIR (TEKSİF Bşk.), Yıldırım KOÇ (Türk İş Gen. Bşk. Danışmanı), Prof. Dr. Bayram KODAMAN (Süleyman Demirel Üniversitesi), Prof. Dr. Enver KONUKÇU (Atatürk Üniversitesi), İbrahim KÖKSAL (Tarım İş Sen. Gen. Malî Sek.), Prof. Dr. Hasan KÖNİ (Ankara Üniversitesi-SBF), Emekli Tümg. Armağan KULOĞLU, Mustafa KUMLU (Türk İş Gen. Malî Sek.), Emekli Korg. Hasan KUNDAKÇI, Prof. Dr. Ercüment KURAN, Emekli Büyükelçi Ömer Engin LÜTEM (Ermeni Araştırmaları Enst. Bşk.), Prof. Dr. Erol MANİSALI (İstanbul Üniversitesi), Doç. Dr. Nurşen MAZICI (Akdeniz Üniversitesi), İsmail MENGÜ (Türkiye Maden-İş Sen. Gen. Sek.), Bayram MERAL (Türk İş Gen. Bşk.), Prof. Dr. Ahmet MUMCU (Anadolu Üniversitesi), A. Kadir MUNGAN (BASS Gen. Sek.), Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr. Enis ÖKSÜZ (TBMM), Emekli Tuğg. Dr. Yavuz ÖLÇEN, Mustafa ÖZBEK (Türk Metal Sen. Gen. Bşk.), Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ (Gazi Üniversitesi), Tevfik ÖZÇELİK (Yol-İş Gen. Sek.), Doç Dr. Çağatay ÖZDEMİR (Gazi Üniversitesi), Fatih ÖZDEMİR (Koop-İş Gen. Eğt. Sek.), Kamil ÖZDEMİR (Tes-İş Bşk. Yrd.), Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ, Prof. Dr. Reşat ÖZKAN, M. Ali ÖZPOLAT (TRT Prodüktör), Kemal ÖZSÜZEN (Yol-İş Gen. Eğt. Sek.), Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK (Fırat Üniversitesi), Mehmet PALA (Koop-İş Sen. Gen. Bşk.), Vahap POLAT (Şeker-İş Sen. Gen. Bşk. Yrd.), Zeki POLAT (TEKSİF Sen. Gen. Bşk.), A. Şükrü SARIKAYA (Koop-İş Sen. Top. Söz. Sek.), Can SERT (Koop-İş Gen. Bşk.), Dr. Abdülkadir SEZGİN (Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı), Sacit SOMEL, Enis SÖNMEZ (Türk. Harb-İş Gen. Bşk. Yrd.), Emin ŞENER (Tarım İş Sen. Gen. Tşk. Sek.), Metin ŞENOL (Türk. Harb-İş Gen. Sek.), Orhan ŞİMŞEK (Türkiye Maden-İş Sen. Gen. Tşk. Sek.), Mehmet ŞÜKÜROĞLU (İş Adamı), Mürsel TAŞÇI (Ağaç-İş Sen. Gen. Bşk.), Cengiz TEKE (T. Haber-İş Sen. Gen. Bşk.), Fethi TEKİN (Şeker-İş Sen. Gen. Sek.), Prof. Dr. Cemal TOSUN (Ankara Üniversitesi), Aydın TUĞ (Vali Emekli Parlâmenter), Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN (Ege Üniversitesi), Naci UÇAR (Orman-İş Gen. Sek.), İbrahim YALÇINOĞLU (Gen. Sayman), Nevzat YAVUZ (Türkiye Maden-İş Bşk. Yrd.), Prof. Dr. Turan YAZGAN (İstanbul Üniversitesi), Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Dursun YILDIRIM (Hacettepe Üniversitesi), Turgut YILMAZ (BASS Gen. Bşk.), Ergün YURDAKUL (Koop-İş Gen. Sek.), Prof. Dr. Yaşar YÜCEL, Hasan Sadi YÜKSEKBAŞ (Liman-İş Sen.), Baki YÜKSEL (Orman İş Gen. Malî Sek.).