"YANLIŞ SUALİN DOĞRU CEVABI"

Acar OKAN Türk Yurdu Dergisi (Mayıs 2002)

Yarı aydınlar ve onların kontrolündeki medya-basın ve nihayet bu akışa kendini kaptıran bir kısım siyasî, son yıllarda bizi gerçek düşünceden kopararak, ikilemlerin kıskacında bir koasa sürüklüyor.

Özellikle sosyal, ekonomik ve siyasî olaylarda neticeye tesir eden yüzlerce unsur vardır. Önemlisinden basitine doğru bütün bu unsurlar derece derce rol sahibidir. Bazen bir faktör biraz daha öne çıkabilir ve tek âmil gibi görünebilir ama asıl olan çok yönlülük ve çok unsurluluktur. Nasıl bir piyano, sadece telleri ile ses vermez; tellerin bağlı olduğu metaller, tele vuran keçeli tokmaklar, hepsini kucaklayan ahşap gövde, tuşlara dokunan parmaklar, piyanistin ruh hâli, salonun akustik yapısı ayrı ayrı roller üstlenir ve duyduğumuz müzik parçasının dokusunu müştereken oluşturursa, sosyal hâdiseler de böyledir. Hiçbir unsuru ihmal etmeye gelmez. Yarı aydın kafalar için bu unsurları tahlil etmek zordur. Olayı ikiye böler, "evet-hayır" anket sorularına yakışır bir ikilemle meseleyi çözdüklerini zannederler. Dünyada da etkisini gördüğümüz "görsel kültür"e dayalı bu yalınkatlık bizde zirveye ulaşmıştır. Gerçek münevverler böyle yapamazlar, böyle düşünemezler ve yarı aydınların kuyruğuna takılarak kendilerini ikilemlere mahkûm edemezler.

İkilemlerde başka tonlar, başka renkler, nüanslar kaybolur; beyaz ve siyah, iyi ve kötü kutuplaşması içinde, sadece şıklardan birini tercih etmeye zorlanırsınız. Önünüze mikrofonu uzatıp sorarlar; lâik misin, değil misin? Atatürkçü müsün, değil misin? Çağdaş mısın, değil misin? AB tarafları mısın, üçüncü dünyacı mısın? Devletçi misin, liberal misin? Müslüman mısın, ateist misin? Baş örtüsü bağlansın mı, açılsın mı? Test suallerini artırabilirsiniz.

Bu tarz düşünce, gerçek tefekkürü öldürdüğü gibi, toplumda gerginlik ve çatışmaları da körükler.

İkilemlere dayalı şablon şimdi de terör, Afganistan, Irak, Filistin ve Avrupa Birliği konularına uyarlandı. Birini seçelim, meselâ; bir tarafta çağdaş lâik, demokrat, insancıl, medenî ve gelişmiş Batı âlemi; öte tarafta vahşi, gayrimedenî, geri kalmış, İslâmî cihadı terörizm hâline getirmiş Müslümanlar... Bu, bazı Batılıların ve bizdeki müstemleke aydınının şablonu... Diğeri ise, Müslüman ahaliye yönelik propaganda amaçlı, yani, tribünlere ve sokağa oynayan, kahvehane siyaseti çerçevesini aşmayan ucuz bir şablon ki, birincisinin mukabil versiyonu... Buna göre, zavallı Müslümanlar ve onları temsil eden Usame bin Ladin, El Kaide, Taliban, Hizbullah, Hamas ve Filistin'deki diğer terörist örgütler bir tarafta; karşılarında da Müslümanlara zulmeden Hristiyan Batılılar... Her iki şablon da hem yanlış, hem tehlikeli... Tashihi mümkün olmayacak derecede tepeden tırnağa demagoji, mugalâta ve lâf salatası... Neresini düzelteceksiniz ki? Bu ikilemlerde kendinize, yani gerçeğe bir yer bulamazsınız. Ben bunun neresindeyim sualini cevaplandıramazsınız. Çünkü gerçek, her iki şablonda da sun'î olarak yaratılan kutupların haklı ve haksız, iyi ve kötü yönlerinin doğru, düzgün, adil bir şekilde tahlilinde gizlidir. Daha doğrusu, şablonu elinin tersile itip, sualin doğru sorulmasına bağlıdır. Hissî değerlendirmeye çok müsait ikilemlerin tozu dumanı arasında hakikati aramak çok zordur ve cesaret ister. Ama gerçek münevverler bu zoru başarma cesaretini göstermek mecburiyetindedirler.

Çocukları şaşırtmak için bir problem sorarlardı: Üç arkadaş bir şapkacıya giderler, pazarlık sonucunda 10'ar liraya 3 şapka alırlar, adamlar gittikten sonra şapkacının vicdanı rahatsız olur, "3 şapka etse etse 25 lira eder" der ve çırağına "al bu 5 lirayı, koş amcalarının arkasıdan, onlara ver" der, çırak uyanık olduğu için 5 lirayı 3 kişi nasıl bölecek diye düşünür, 2 lirasını cebine atar, 3 lirayı da birer birer üç kişiye verir... İşte yanlış kurgulanmış soru burada gelir; üç dokuz yirmiyedi, iki de çırakta var, hani bir lira?... Tabiî soruyu düzgün sorarsanız 30 lirayı bulmak çok kolaydır ama soru saçma olunca kafalar karışır.

İşte ikilemler de böyledir. İkilemler yanlış kurgulanmış birer sorudur.

Ne Batılıların, ne de bazı Müslümanların işlerine geldiği için yarattıkları suali yanlış soran ikilemlerine

kapılmadan, doğru suallere doğru cevaplar vermeye çalışalım: - İslâm'da terörizm var mıdır?

- Yoktur.

- Peki, bir kısım kendini İslâm temsilcisi zannedenler, İslâmî cihad adı altında terörizme niçin sapar? - Terörizm güçlü ve haklıların işi değildir ve terörizmle başarıya ulaşmış ne bir ideoloji, ne bir inanç ve ne de bir millet vardır. Defalarca yenilmiş, ezilmiş, itilip kakılmış, geri kalmış, fakir kalmış, değil Batılı süper güçlerin bir avuç Yahudi'nin karşısında bile haklarını savunamamış bazı Müslüman mihraklar; ezilmişliğinin ve yenilmişliğinin hıncıyla, köşeye sıkışmış kedi gibi sadece tırmalar, göz yaşları içinde salya sümük miting yapar, Amerikan bayrağı yakar, elçilik taşlar, gece yarıları kuytu yerlere bomba koyar, uçak kaçırır, uçak düşürür, mikrop saçar... Bunlar çaresizlik eylemleridir ve asıl amacına katiyen ulaşmaz, sadece toplumlarda tedirginlik yaratır, kendi kamuoylarında çocukça sevince sebep olur, lâkin Batı âleminde İslâmiyet'e hak etmediği yaralar açar, Müslümanları küçük düşürür.

- Müslümanın iyisi kötüsü olur mu?

- Olur. İslâmî tefekkürle alâkasını kesmiş, düşünmeyen, üretmeyen, tembel, bilgisiz, miskin, fakir bazı Müslüman zümreler; ilimde, teknikte, fikirde, ekonomide, askerlikte, kültürde, sanatta Batı ile yarışacak teçhizatlanma gayreti yerine, boş böbürlenmelerle, İslâm'ı küçülterek, günü birlik küçük siyasî hesaplar uğruna, hem de İslâm'ı temsil iddiasıyla yürüyenler yanlış Müslümanlardır. Usame bin Ladin, El Kaide, Taliban, Hamas dahil Filistin'deki terörist örgütler, Hizbullah, Aczimendi vb. bu cümledendir. Meselâ, bazı merkezlerin popülist amaçlarla desteklediği Taliban yönetimi, Afganistan'ı dünyanın en karanlık en sefil ülkesi hâline getirmiştir. Bunlar hiçbir İslâmî değeri ve mukaddesi temsil ediyor değillerdir.

- Yanlış Müslümanları kim düzeltmelidir?

- Elbette doğru, aydınlık ve gerçek Müslümanlar... Doğru Müslümanlar yanlışları düzeltmezse, Allah'ın kimi kimin eliyle cezalandıracağı belli olmaz, gelir "kâfirler", düzelteceğiz bahanesi ile sadece yanlış Müslümanları değil zavallı bîgünah Müslümanları da tepeler. Çünkü onların amacı yanlış Müslümanı tashih değil, İslâm'la, kavgadır. Bu bahaneye sığınarak koca İslâm camiasını cezalandırarak kendi çağdaş (!) dünyalarından kovarlar. Hülâgu Bağdat'ı yakıp yıkmadan önce, İslâm'ın eski düşünce ve kültür merkezi ahlâkî bir çirkefe düşmüştü ama durumu düzeltmek için İslâm âlimleri bir şey yapamadılar. Hülâgu geldi düzeltme yapmadı, dümdüz etti. Şimdiki yanlış Müslümanları pekâlâ bilen çağımız İslâm âlimleri de, ne Türkiye'de, ne Mısır'da, ne Pakistan'da, ne İran'da, ne Cezayir'de ikaz ve tashih yoluna gittiler; beklediler ki büyük bir musibet gelsin bunları tepelesin. Görev Amerika'ya düştü. Bu defa da, Amerikan eyleminin bütün İslâm âlemini hedef aldığı gibi bir görüntü doğdu ve saf mütedeyyin Müslümanlar hissen kendilerini mağdurların safına itilmiş buldular. Bir yanlışı bir başka yanlışla düzeltirken, bundan daha beter üçüncü bir yanlış doğdu.

- Batılıların terörle mücadeleyi dinler veya medeniyetler arası bir savaş şeklinde yorumlamaları doğru

mudur? - Değildir. Meseleyi böyle algılayan Batılılar da, bu şablonu aynen benimseyerek mukabil mevzide yer alan bazı Müslümanlar da, en az terörizm kadar tehlikeli bir bombanın fitilini ateşlemişlerdir.

- Amerika'nın teröristleri cezalandırma dışında, Orta Doğu'da, Kafkaslar'da, Balkanlar'da, Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de değişik amaçları var mıdır?

- Elbette vardır. Evvelâ, Amerika kendisini can evinden vuran terörist eylem karşısında misilleme yapmayı hak etmiştir. Bize böyle bir eylem yapıldığı zaman biz de mukabele ederiz. Ayrıca Amerika'nın kendi kamuoyunu teskin etmek için de misillemeye ihtiyacı vardı. Ama hepsi o kadar... Bunu aşan ve dünyaya yeni bir nizam vermeye kalkan, dünya haritalarını yeniden çizen, Filistin ve Irak dahil Orta Doğu'yu, Afganistan'ı kendine göre dizayn eden Amerika çizmeyi aşmaktadır. Mahdut hedeflerini aşarak dünya jandarmalığına soyunması yanlıştır ve bu yanlışın behemehâl masaya yatırılması ve alışkanlık hâline gelmeden durdurulması gerekir.

- Durdurulmazsa ne olur? - Yol olur. Şimdilik işine geldiği için ses çıkarmayan veya teşvik edenler de, bu jandarmalığın ucu kendilerine dokunduğunda, bu defa itiraz edemez hâle gelirler. Bir hayalî misâl verelim: Avrupa Birliği Güney Kıbrıs'ı üyeliğe kabul ederse, ya Kuzey Kıbrıs'ı ilhak edeceğiz ya da bugünkü statüsünü tam bağımsızlık olarak takviye edeceğiz. O zaman Amerika bize "Kuzey Kıbrıs'taki işgal (!) güçlerinizi 6 ay içinde geri çekin, yoksa bombalarım" derse ne yapacağız? Her devlet Amerika kadar pişkin olamaz ki, evvelâ Taliban'ı desteklesin, sonra da hiçbir şey olmamış gibi dönüp bombalasın. Başkaları böyle yapamaz, biz de yapamayız. Muhalefet şerhini vaktinde koymamanın ceremesi ağır olabilir.

- Amerika dünya jandarmalığına niçin müsait değil?

- 1. Hukuken yanlış: Dünyanın asayişinden Birleşmiş Milletler sorumludur. Müdahale kararını o alır ve kendi barış gücüyle de icra eder. Amerika'nın bu piramidi tersine

çevirerek bütün dünyaya kararlarını kabul ettirmeye hakkı yoktur. 2. Amerika genç bir devlettir. Cihanşümul tecrübesi zayıftır. Askerî ve ekonomik güç bu zaaflarını kapatamaz.

3. Amerika'nın, yüksek insanî değerlere dayalı, herkese eşit ve adil uyguladığı ilkeli politikaları olmamıştır ve bu açıdan sicili sağlam değildir. Günü birlik siyasî ve ekonomik çıkarlar için çifte standartlı politikaları yüzünden güven vermiyor. Keyfî uygulamalarının pek çok misali hâlâ zihinlerdedir.

- Afganistan'daki son kavgada, Irak'ta, Filistin'de kim haklı?

- İstenmeyen ikilemlere yeniden sürüklenmeyelim. Her iki taraf da haksız. İki haksızdan bir haklı çıkmaz. Nisbeten haklı tarafları var gibi görünse de, genel plândaki hatalarını örtmez. Meselâ; Amerika terörist El Kaide, Bin Ladin ve himayecisi Taliban'ı cezalandırmakta haklıdır ama tek başına dünyaya nizam vermek ve haritaları değiştirmek yolundaki gayretlerinde haksızdır. Afganistan Bin Ladin ve Taliban yüzünden işgale uğramıştır ve mağdurdur ama teröristleri himaye etmekle haksız duruma düşmüştür. Keşke Afganistan Amerika'nın müdahalesi olmadan kendi başına ve Müslüman ülkelerin desteği ile Taliban belâsını başından defetmeyi becerebilseydi. Bu çözümü Filistin ve Irak meselelerine de aynen uygulayabilirsiniz. Amerika'nın dünyaya nizam verme projesinde şimdi sıra Irak'tadır. Filistin'de bilerek yaratılan kargaşa bütün çirkinliklerini kustuktan sonra Irak'ın yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır. O zaman da bizim meşhur ikilemci yarı aydınlarımız "Irak mı haklı, Amerika mı haklı?" yanlış sualini tekrar soracaklar ve gerçek münevverler de kaz gibi bu sualin peşine takılacaklardır. Bir gerçeği tekrar ederek konuyu bağlayalım: Gerek iç politikamızda ve gerekse dış politikamızda, doğru Müslümanlar yanlış Müslümanları düzeltemezse bu aptalca kaosu yaşamaya devam ederiz.