MİLLİ ÇIKARLAR SÖZKONUSU OLUNCA

Nuri Gürgür Nuri Gürgür (Türk Yurdu Dergisi,Kasım 2000)

Ermeni Karar Tasarısı son dakikada sürpriz sayılabilecek bir şekilde ABD Temsilciler Meclisi gündeminden çıkarıldı. Böylece Türk-Amerikan ilişkilerinde doğması kaçınılmaz görünen büyük bir krız önlendi. Bu sonucun alınmasında en büyük pay ABD Başkanı Bill Clinton'undur. O'nun Temsilciler Meclisi Başkanı ve tasarının hararetli savunucusu Dennis Hostert'e yazdığı mektup, özenle seçilmiş kelimelerle adeta talimat niteliği taşımaktadır: "Sizi bu tasarıyı meclis gündeminden çekmeye davet ediyorum."

Başkanın Ortadoğu'daki son gelişmelere de dikkat çektiği ve ABD'nin stratejik çıkarlarının tehlikeye düşebileceğini ifade ettiği mektubundaki ifadeler, ABD Genel Kurmay Başkanı General Shelton'un aynı doğrultudaki uyarı mektubuyla pekiştirildi. Shelton mektubunda Ermeni tasarısının "Gerçek dünyada istenmeyen sonuçları olacağı"nı belirtiyor ve "Kuzey keşif operasyonları ve Balkanlar'da Türkiye'nin verdiği destekten memnun olduğumuzu gösteren her sinyali Ankara'ya göndermeliyiz" diyordu.

Bunlara ilave olarak başta Başkan Clinton olmak üzere, ABD yetkili yöneticilerinin yaptıkları çeşitli görüşmeler, telefon bağlantılarıyla uyarılar tasarıyı meclisten geçirmekte kesin kararlı olan politikacılara "ABD'nin milli çıkarlarının" ciddi şekilde tehlikeye girebileceğinin anlatılmasını sağladı. Böylece dünyada demokratik kuralların en geniş şekilde uygulandığı bir ülkede yasama organındaki temsilciler siyasi hesaplarıyla milli çıkarlar arasında tercih mecburiyetiyle karşı karşıya kaldılar. Bu tablonun oluşumunda Pentagon'un başkan ile birlikte hareket etmesi ve yasama organına açıkça baskı yapılması son derece doğal karşılandı. Bunlar yaşanırken Amerika'da sivil toplum kuruluşu adıyla hareket eden bazı çevreler, basında kendilerine hem savcı hem yargıç yerine koyup bu gibi konuları hükme bağlayan yazarlar demokrasinin yerle bir edildiğini öne sürüp ayaklanmadılar; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi Uluslararası kurullara başvuru trafiği de yaşanmadı. Devleti yönetme mevkilerindekilerin "milli çıkarlar" adına yaptıkları uyarı, kişisel yahut siyasi hesaplarla yorumlanıp sulandırılmadan gereği yerine getirildi. Bir ülkenin süper güç adı verilen ve küresel politikaların tanzimcisi olmasını sağlayan üstün seviyeye ulaşması elbette kolay değil. Ekonomik, teknolojik ve askeri potansiyel, ilim seviyesi, siyasi ve toplumsal imkanların yanında, ülkede yaşayan her ferdin uymak zorunluluğu duyduğu kurallar ve ilkeler sokaktaki vatandaştan üst düzey yöneticilere ve devlet başkanına kadar herkeste psikolojik mutabakat kararlılık ve sonuçta güven doğuruyor. Hangi siyasi görüşü taşırsa taşısın insanların güçlü onurlu ve saygın bir ülkenin vatandaşı olarak yaşayabilmelerini "Milli Çıkarlar" çerçevesinde izah edilebilecek temel politikalardan uyum sağlayabilmeleriyle kabil olacağına inanmaları gıpta ile izlediğimiz bir gelişmişlik tablosu oluşturuyor.

Türkiye'de ideolojik gözlüklerini atmamakta kararlı olan bir kısım aydının, bu mesele dolayısıyla bir kere daha sergiledikleri tavır, tarihi gerçeklere sırtlarını dönerek Ermeni avukatlığı fütursuzca üstlenmeleri bir bakıma batı ülkeleriyle aramızdaki uçurumun en önemli etkenlerinden biri sayılabilir.

Karar tasarısının geri çekilmesiyle Ermeni meselesinin politika gündemimizden çıktığını kimse düşünmemelidir. Tam tersine en süratli şekilde ciddi bir durum değerlendirmesi yapmak, konuya ilişkin alınması gereken önlemleri tespit etmek zorundayız. Bunu yaparken özeleştiriden kaçınmamalıyız; nerelerde hata yapıldığı, şer güçlere nasıl fırsat verildiği ortaya çıkarılmalıdır. Çünkü fikir ve meşrebi bilinen bazı çevreler "Sevr Sendromu" diyerek Türkiye üzerindeki tarihi, siyasi ve jeopolitik düşmanlıkları hafife almaya çalışsalar bile, gerçekler ortadadır. Türkiye bulunduğu coğrafyanın zaruri kıldığı şartlara uygun milli politikalar izlemek ve tedbirler almak mecburiyetindedir. Bu gerçekleri dikkatlerden kaçırarak, milli refleksleri yok etmeye çalışanlar hangi siyasi ve ideolojik sütrenin gerisinde saklanırlarsa saklansınlar, hangi milli veya evrensel değeri maske yapmaya çalışırlarsa çalışsınlar temel işlevleri "beşinci kol" olmaktır.

Yetkili devlet kurumlarımızın temsilcilerinden oluşacak bir kurul "durum değerlendirmesi" yaparken, önce kendimizden başlamalı; dışişlerimizin bu konularda işlevini layıkıyle yerine getirip getirmediği objektif şekilde belirlenmeli. Bu teşkilat bünyesinde dün olduğu gibi bugünde mevcut olan üstün nitelikli, gayretli ve şuurlu insanların bulunması dış politikamızın başarılı olmasına yetmiyor. Üç bine yakın personele ve önemli bir bütçeye sahip olan dışişlerinin, bir an önce üstüne düşen görevleri eksiksiz yapacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Türkiye Devleti PKK konusunda olduğu gibi bu meselede de dünya kamu oyuna görüşlerini anlatmakta zorlanıyor; Milletlerarası kuruluşlarda çoğu kere yalnız kalıp yenik düşüyor. Böylece kaba, haksız ve sevimsiz bir "Türk imajı" nın doğması önlenemiyor. Bu durumun sorumlusunu uzaklarda arayamayız.

Ermeniler ve onlara destek verenler bu yenilgi ile girişimlerinden vazgeçecek değillerdir. Nitekim tasarıyı savunan politikacılar ilk fırsatta ufak bir makyaj değişikliği yaparak teşebbüslerini yenileyeceklerini belirtiyorlar. Başta İtalya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde, benzer tasarıların parlamentolarda sırada olduğunu biliyoruz. Türkiye ABD de son dakikada bile olsa büyük başarı kazanmıştır. Bu başarıda ülkemizin jeopolitik özelliklerinin, jeostratejik etkilerinin esas faktör olduğu ortadadır. Ancak coğrafyamızdan kazandığımız bu avantajı, insani çabalarla ve diplomatik girişimlerle kesin ve kalıcı sonuçlara ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Bunun için bir taraftan diplomatik alandaki çabalarımız sürerken, diğer taraftan bilimsel alanlara yönelmeli, tarihi olayların objektif şekilde ortaya koyabilen milletlerarası çalışmaları biran önce başlatmalıyız. Dünya kamuoyunun ilgiyle izleyebileceği, çıkan sonuçlara not vereceği toplantılar, konferanslar düzenlemeli, konunun uzmanı saygın bilim adamlarıyla işbirliği yapılmalıdır. Üniversitelerimiz üzerlerindeki ezeli rehaveti bir kenara atarak harekete geçirilmelidir. Bu sağlanırsa üniversitelerin gerçek çalışma alanlarıyla ilgilenmeleri, varlık nedenlerini idrak etmeleri mümkün olabilir. Böylece bilim kurumlarımız ucuz ve politik meşgalelerden, güç merkezlerine sempatik görünme amacına matuf gösterilerden uzaklaşabilirler. Yoğun ve etkili bilimsel çalışmaların yapılabildiği sağlıklı bir ortam hazırlanmış olur.

Dış ülkelerde bulunan milyonlarca Türk'ün, bulundukları yerlerde en az başka milletlerden olanlar kadar organize olmalarının gereği bir kere daha görüldü. Bunu sağlayacak, onları teşvik ve tanzim edecek, yönlendirecek olan organ elbette Dış İşleri'dir. Milli çıkar kavramının gereken dikkat ve özenle algılandığı, benimsenip uygulandığı bir ortam sağlanmadığı sürece, bu konuda atılacak adımlar teşebbüsten ileri gidemez. Daha açık bir ifade ile, milliyetçilik siyasi bir tavır olmadan önce milletin ve devletin temel varlık ilkesidir. Gelişmiş ülkeler adını bile koyma gereğini duymadan politikalarını bu ilke mihverinde geliştiriyorlar. Bizde ise, bırakın bunların benimsenip uygulanmasını, milli olan herşeyi çağdaşlık ve batılılaşma adına zararlı ilan etmek, milli devlet yapılanmalarının sonunun geldiği varsayımından hareketle bu eğilimleri zihinlerden tasviyeye çalışmak ilerici ve aydın olmanın asli görevi sayılıyor.

ABD gibi gelişmiş ülkeleri kendimize model almaya çalışırken, esas meselenin ekonomik ve teknik benzeşmeden evvel, düşünce ve zihniyet konularında düğümlendiğini anlamanın tam sırasıdır.