Bu Vandallık Nereye Kadar?

Ahmet Hakan’a yapılan saldırı, yaşanan toplumsal gerginliğin, kutuplaşmanın, hukuk tanımazlığın boyutunu gösteren, hangi siyasi görüşte olursa olsun akli selim sahibi herkesi düşündürmesi gereken bir şehir eşkıyalığıdır.

 

Bunu yapanlar doğal olarak yargılanacaklar; ama göz altındaki 4 zanlının cezalandırılması neyi halledecek? Bunları kışkırtanlar, yönlendirenler, Ahmet Hakan’ı ve yazdığı gazeteyi hedef gösterenler yaptıklarının yanlarına kaldığını görmenin şımarıklığı içerisinde daha da azgınlaşmayacaklar mı?

 

Türkiye’de bir ay sonra seçimler yapılacak halkın oylarıyla oluşacak Meclis’ten yeni bir hükümet çıkacak. Bu hükümet, ister tek partili, isterse koalisyon olsun bugünkü toplumsal gerginlik ve kutuplaşma aynı çizgide sürdürüldüğü takdirde başarı sağlayamaz. İhtiyacımız olan huzuru, barışı ve istikrarı oluşturamaz.

 

Günümüzde siyaset, iktidar muhalefet ilişkileri, çoktandır esas kulvarından çıkmış durumda. Ülkemizde çok partili dönemde bu ilişkilerin gerildiği, sertleştiği zamanlar olmuştur. Bunun sonucu çeşitli sıkıntılar, acılar yaşandı. Millet olarak büyük maddi ve manevi kayıplarımız oldu. Bu bağlamda 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde demokrasimiz kesintiye uğradı. Ama bunların hiçbirinde toplum şimdiki kadar “biz ve ötekiler” şeklinde keskin bir ayrışmaya tabi tutulmadı. Siyasi kabîlecik yönetim tarzı haline getirilmedi; iktidar imkanları bir merkeze tahsis edilmedi. En önemlisi hukuk bu ölçüde askıya alınmadı, yargı siyasallaştırılmadı.

 

Ahmet Hakan’a saldıranlardan ikisinin siyasi kimliği ve daha önce Hürriyet Gazetesine yapılan baskınların başındaki kişinin sıfatı, yönlendirmenin nerelerden yapıldığı hakkında bir fikir veriyor.

 

Bir siyasi iktidar, ne pahasına olursa olsun konumunu kaybetmemek için her şeyi yapmayı göze alabiliyorsa, bir süreliğine de olsa piyonlar ve kuklalar bulması zor olmaz. Pozisyonun değişmeye, iniş trendinin başladığının görülmesine kadar, dağıtılan siyasi ve maddi imkanlardan, kamusal rantlardan pay kapmak için koşuşturanlar çok olur. Fakat ortamın değişmekte olduğu fark edildiği anda ilk uzaklaşanlar Akif Beki’nin ifadesiyle, “yandaşlıktan yanaşmalığa” geçen güruh olur. Çünkü siyasette kuraldır; “dönekler dönerler”. Efendilerine yaranmak için yarışanlar, muhalif gazetenin sahibine “tırnaklarını da, dişlerini de sökmesini biliriz” tehdidini savuranların yahut “merhamet sınırını aştı, istersek seni sinek gibi ezeriz” diyerek yumruk gösterenlerin düne kadar nerede oldukları ortada; yarın nerede oldukları da görülecektir.

Geçen hafta Taraf Gazetesi sosyal medyada terör estiren 6.000 trolün hangi siyasi merkezden ve kim tarafından organize edildiğini, muhalif bilinen kişilerin ve kurumların hedef gösterilerek nasıl imhaya çalışıldığını yazdı. Bir hukuk devleti için asla kabul edilemez bir skandal anlamını taşıyan bu haberi yalanlayan olmadı. Anayasa ve yasaların askıya alınmadığı, hukuk kurallarının işlediği, demokratik ve hukuki bir ortamda bunların hesabını kim verecek?  Siyasi gücü kullanarak ortamı terörize edenler bunun altından nasıl kalkacak? 12 Eylül darbesini yapanlar 30 yıl sonra yargı önüne çıkartabildiğine göre, şimdilerde kendilerini her şeyi yapabilmeye muktedir görenler yarından nasıl emin olabilirler?

 

Toplum siyasi görüş ve düşünceleri açısından “makbul olanlar ve olmayanlar” yani sadakat ve biat kriterlerine göre ayrıştırıldığı zaman, gerilim de kutuplaşma da kaçınılmaz hale gelir. Halkın bir kısmında Bülent Arınç’ın da dediği gibi, bunun sorumlusu saydığı iktidardakilere karşı öfke doruğa ulaşır.

 

Türkiye gibi etnik ve ideolojik fitne kazanlarının fokur fokur kaynatıldığı, her gün gelen şehit haberleriyle yüreklerin yandığı bir ülkede, siyasal gerilimin azaltılması, toplumsal ilişkilerin normalleştirilmesi, hukuk ve adalete olan inancın güçlendirilmesi iktidardakilerin birinci önceliği olmalıdır. Siyasi hesaplarla, ihtiraslarla, konumunu koruma telaşıyla bundan uzak kalındığı sürece güvenlik, birlik ve bekâ gibi temel milli meselelerimizin çözümlenmesi kesinlikle mümkün olamaz.

 

Ahmet Hakan’a geçmiş olsun diyoruz. Saldırılar karşısındaki dik duruşunu takdirle karşılıyoruz. İsmet Paşa’nın dediği gibi davranıyor; “bir ülkede ahlaklılar lâ akal ahlaksızlar kadar cesur olmadıkça” huzur sağlanamayacağını biliyor. Ülkemiz ve insanlık adına bu elem verici olay yarınki nesiller için ibret verici bir örnek olacaktır.