Milliyetçilik İşte Budur
Bu yıl kimya dalında Nobel bilim ödülü, iki bilim insanıyla birlikte Prof. Dr. Aziz Sancar’a verildi. Bu başarı, arka plandaki bazı çevrelerin siyasi hesaplarla yaptıkları destekle değil, bir bilim insanının uzun yıllar hız kesmeden sürdürdüğü yoğun çalışmalarla, araştırmalarla bulup ilim dünyasına ve insanlığa sunduğu bulguların, bilime yaptığı katkıların eseridir.
Kanserli hücrelerin DNA onarım sisteminin haritasını çıkararak biyokimya alanında, tıp biliminde yeni bir çığır açan Prof. Sancar şöyle diyor; 1-2 yıl önce araştırıcı arkadaşla bilimsel buluşların maddi ve manevi değerlerini konuşuyorduk, bana keşfimin maddi değerini biçmesini istedi ve “ sana on milyon dolar verseler bu buluşunu başkasına verir misin dedi’ hiç düşünmeden ‘hayır’ dedim. Çünkü keşif her türlü maddi ödülün dışında bana nadiren bulabildiğim bir iç süküneti vermiştir. Ayrıca gelecek kuşak Türk araştırıcıları biyokimya ve moleküler biyoloji dergilerinde bunu görüp ‘bu keşfi bizden biri yaptı’ diyebilecekler. Onlara bu güveni vermekle memleketime hizmet ettiğimi hissediyorum’
Prof. Dr. Aziz Sancar, Nobel gibi Dünya’nın en itibarlı bilim ödülünü kazanmakla doğal olarak basın ve televizyonların ilgi odağı haline geldi. Kim olduğu, aile yapısı, nerede doğup büyüdüğü, eğitim hayatı, siyasal ve sosyal görüşleri mercek altına yatırıldı. Mardin’in Savur ilçesinde doğduğunu öğrenen medya, başta BBC olmak üzere tuzak sorularla zihinlerde etnik karmaşa oluşturmaya çok çalıştı. Ama Prof. Sancar bunlara karşı vakur ve onurlu bir duruş sergiledi. Kısa ancak çok anlamlı açık ve net cevaplar vererek fitne cabalarının önünü anında kesti.
BBC muhabirini şöyle susturdu; ‘ben Mardin’de, Kars’ta yahut Edirne’de doğmuş olsam bu neyi değiştirir; ben Türküm. ‘
Bir başka gazeteye de benzer şeyler şeyleri söyledi: Arap demenizi istemiyorum İngiltere’ de kaç etnik grup var adama soruyorsunuz, ‘ İngilizim diyor’ burada da Amerikalı dersin istersen kökenini söyleyebilirsin ama Amerikalı dedin mi bitti. Ben Mardin’ liyim, ’Türküm’ diyorum. ‘Sen Kürt’ müsün, Arap’ mısın, Yezidi’ misin, diye sormaya kalkıyorlar. Yazık kardeşim!’
Aslında Aziz Sancar’ın hayatı her yönüyle duygulandırıcı, düşündürücü, etkileyici üstün bir başarı hikayesidir. Savur ilçesinde 1946 da ikisi başka anadan on çocuklu, dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Ana babası okuma yazma bilmiyorlar; fakat Anadolu’da örnekleri çok görülen irfan sahibi insanlar, her türlü fedakarlığı yaparak çocuklarını hepsini okutuyorlar. Okul dışında ayakkabı giyemeyen çocuklar yazları yalın ayak dolaşmak zorundalar. Ama kendilerine yapılan fedakarlıkların hakkını veriyorlar. Nitekim Aziz Sancar’ın büyük ağabeyi subay oluyor, generalliğe kadar yükseliyor.
Hürriyet gazetesinde kendisi ile röportaj yapan Tolga TANIŞ’ın izlenimleri şöyle: Aziz Sancar’ın bunun ön plana çıkarılmasını istemese de tam bir Türk Milliyetçisi. Sırtına Ay-Yıldızı dövme yapacak kadar Türkiye aşığı. Öyle ki Türkiye, Sancar’ın iş hayatı dışında da neredeyse tek hayatı laboratuvarına Türkiye’den davet ettiği öğretim üyeleri dışında, 2007’de eşiyle birlikte sekiz yüz bin dolar harcayıp Türk Evi adıyla kampüse yakın bir öğrenci yurdu açmış. Sadece Türkiye’den gelen yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin kaldığı bir klüp. Eşi Gwen Sancar’da bu projeye o kadar destek olmuş ki, harcamalarını yarısını annesinden kendisine kalan mirasla karşılamış. Daha çarpıcısı Aziz Sancar, şimdi Nobel den kazandığı yaklaşık 3 milyon Türk lirasını Türk Evi’ne bağışlamaya hazırlanıyor. Çocukları olmayan Sancar çifti vasiyetnamelerinde de mal varlıklarını Türk Evi’ne bırakmayı düşündüklerini söylediler. ‘
Prof. Aziz Sancar temel eğitimini Türkiye’de aldığını gururla anlatıyor: Maalesef biz memleket olarak herşeyimizi tenkitten hoşlanıyoruz. O dönem okullarımız başarılıydı, ilkokulda olağanüstü öğretmenlerim vardı. Oradaki ilkokul eğitimini burada Amerika’daki en iyi ilkokullarda verirler mi vermezler mi bilmiyorum’
Liseyi Ankara’da subay ağabeyinin yanında okumuş Mardin aksanı yüzünden arkadaşları “Kürtoğlu, Arapoğlu” diyerek alay edince bir sömestri konuşmayı bırakmış. Orta Anadolu şivesini iyice öğrenmiş sonra bir daha susturamamışlar’
Cerrahpaşa Tıp Fakülte’sinden birincilikle mezun olduktan sonra, iki yıl doğduğu yerde pratisyen hekim olarak çalışıyor. Ama temel bilim araştırmacısı olmakta kararlıdır. Bu maksatla İstanbul Tıp Fakülte’sine gelir.1993 de TUBİTAK bursunu kazanarak Amerika’ya gider. İlk zamanlar burada da şive sorunu yaşar; ders vermeye başlayınca öğrenciler yadırgarlar. Yılsonunda yapılan ders değerlendirme anketlerinde bir öğrenci şöyle yazmış: “bence ilk gemi ile Türkiye’ye geri gönderilmeli”. Fakat bu gibi sorunlar Aziz Sancar’ı yıldırmaz; aynı azim ve karalılıkla çalışmalarını sürdürür. Bilimsel performansıyla kendini kabul ettirir. Mikrobiyoloji ve biyokimya konusunda sadece Amerika’da değil, dünya bilim çevrelerinde de araştırmaları ilgi ile izlenir. Saygın bir yer edinir. Bu yoğun çalışmaları sırasında Türkiye ile bağlarını koparmaz senede bir gelmeye çalışır. Doğduğu Savur’daki ihtiyaç sahibi çocuklara düzenli şekilde maddi yardımlar ulaştırır. İzmir’de açılan Biyotıp Merkezi’nde kendisi gibi Amerika’da yaşayan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ile birlikte “Bilim Danışma Kurulu” unda yer alır.
Milli şuur sahibi vatansever bir aydın olan Prof. Aziz Sancar’ın bu tavrı Türkiye’de bazı çevreleri rahatsız ediyor. Nobel ödülü alarak adını bütün Dünya’ya duyuran bir bilim insanının, Türk kimliği ile övünç duymasını, yüreğindeki Türkiye sevdasını, mensubiyet duygusunu açıkça ifade etmesini hazmedemiyorlar. Zihin dünyasından milli değerleri sıyırıp atmasını, milli duygularını, bu millete mensup olduğunu unutmasını, kendileri gibi omurgasız, kimliksiz dünya vatandaşı olmasını istiyorlar.
Geçenlerde Milliyet gazetesinin bir sayfasında Aziz Sancar’la yapılan röportaj yayınlanırken, başka bir sayfada iktidara yakın görünerek sütun kapmış olmaktan başka hiçbir özelliği ve niteliği olmayan bir kadın yazar, ‘Kürt, Ermeni ve Arap olmak bir noksanlık mı ki reddediyorsun’ diyerek Prof. Sancar’a duyduğu öfkeyi açığa vuruyor.
Prof. Dr. Aziz Sancar davranışlarıyla, konuşmalarıyla sadece kozmopolit, evrenselci, omurgasız, kimliksiz Türkiye’li okumuşlara ders vermekle kalmıyor; Türk Milliyetçilerine de nasıl olmaları, ne yapmaları gerektiğini anlatıyor. Milliyetçilik budur. Aziz Sancar gibi olmak, yaptıklarını yapmak, mesleğinde, işinde, alanında zirveye çıkmaya, birinci sınıf insan olmaya çalışmaktır. Sıradan insanlar olarak kalınmamalıdır.
Türk Milliyetçiliği düşüncesinin anlam kazanması için hayata yansıtılması üslup, ahlak ve tarz olarak yaşanması gerekir. Sadece sözden, sığ bir hamasetten, içi boş uygulanma kabiliyetinden yoksun cahilce iddialardan ibaret tavırlar milliyetçilik değil lümpenliktir, cehalettir.
Türk milliyetçiliğinin bugün en büyük sorunu bu fikri benimsemiş görünen bazı insanların onu becerisizliklerini, bilgisizliklerini, yetersizliklerini gizleyecek bir örtü gibi kullanmak istemeleridir. Tarihimizi en azından ana hatları ile bilmeyen, Türkçeyi doğru konuşup yazmayı beceremeyen, fikir ve düşünce dünyamızın zirvesindeki başlıca isimleri okuyup anlayamayan, kulaktan dolma malumatla milliyetçiliğe hizmet ettiğini zanneden insanların varlığı ve yaptıkları bu fikre her bakımdan zarar veriyor. Siyasal ve toplumsal alanlarda büyüyüp yaygınlaşmasını, entelektüel çevrelerde itibar görmesini frenliyor. Son yıllar da özellikle sosyal medyada örneklerine sıkça rastlanan bu marazi tipler, milliyetçi düşünceye en şiddetli hasımlarından bile fazla zarar veriyor.
Özellikle milliyetçi gençler. Prof. Aziz Sancar’ı tanımalı anlamalı, model olarak benimsemelidir. Anadolu’nun uzak bir köşesinde maddi imkanları sınırlı mütevazi bir aileden olan bir gencin, kendi çabasıyla, azmiyle hayallerini nasıl gerçeğe dönüştürmesi, milli hassasiyetlerinden, vatanseverliğinden ödün vermeden bilim dünyasında zirveye ulaşması okullarda ders olarak okutulacak nitelikte önemli bir olaydır.
Cumhurbaşkanlığı tarafından verilmekte olan bilim armağanının önümüzdeki yıl Sayın Prof. Dr. Aziz Sancar’a verilmesi. Bu değerli vatan evladının uluslararası başarısının milletimiz tarafından takdir ve teşekkürü anlamına gelecek yerinde bir tercih olacaktır.