Şehitlerimize, Gazilerimize Çok Şeyler Borçluyuz

Güneydoğu’muzda Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü, devletimizin varlığını korumak için canlarını ortaya koyan, geride gözü yaşlı analar, babalar, eşler ve çocuklar bırakarak vatan topraklarıyla kucaklaşan şehitlerimizin her birinin yürek dağlayan birer hikâyesi var. Onlar yaptıkları vatani görevin kutsallığına inanarak, bunun bilincini taşıyarak şehitlik makamına ulaşıyorlar. Kahramanları tarihin yapraklarında aramanın anlamı yok; her biri birer Âsım olan, bu coğrafyayı vatanlaştıran, Çanakkale’yi geçilmez kılan, Sakarya’da düşmanı durdurup, İzmir’de al bayrağımızı göndere çekip zaferi taçlandıran, çoğu Fatih’in İstanbul’u zapt ettiği yaşta olan günümüzün kahramanları derin bir vakar ve tevazu içerisinde tarihimizin sayfalarında yer alıyorlar.

 

Bazılarının ülkemizin geleceğiyle, milletimizin karakteriyle ilgili kuşkularının, endişelerinin olduğu günümüz ortamında, bu toplumun içerisinden çıkan bu kahramanlar bütün dünyaya özellikle içimizdeki şaşkınlara vatanın bölünmezliğinin, milletimizin bütünlüğünün teminatı olduklarını bir kere daha gösteriyorlar. Toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duran ecdadın temsilciliğini hakkıyla yapıyorlar. Ruh aynı ruh, aynı azim ve aynı iman…

 

Geçen hafta Cennet’e uğurladığımız şehitlerimizden birinin cep telefonuna kaydettiği vasiyetinde şunlar yazılıydı; ‘’bana bir şey olursa kimse üzülmesin, benim burada neden olduğumu unutmayın. Allah yolunda cihat, vatan ve Türk Milleti’nin bütünlüğü içindir. Bana nasip olursa eğer inşallah savaşırken olurda içim ve geride beni sevenlerin içi rahat olur. Arkamdan ağıt yakmayın, bağıra çağıra kesinlikle ağlamayın. Dünya hayatı çok kısa elbette ki herkes döndürülecektir. Benim rahat uyumam için arkamdan güzel dualar edin, Kur’an-ı Kerim okuyun. Tabutumun baş kısmına bordo beremi koyun. Canım sevgilim, canım annem, canım babam, canım kardeşim; ben hep sizlerin yanında olacağım, üzülmeyin lütfen. Benim çok hakkım geçti herkese, herkesi çok üzdüm yaptığım yanlıştan dolayı hepiniz hakkınızı helal edin’’

 

Bir başka şehit polis Coşkun Nazilli. Arkadaşının şehadeti üzerine O’nun görevini devralmak maksadıyla gönüllü olarak bölgeye gelmişti. Çocuklarının adı Göktürk ve Gökçe; biri 5 diğeri 10 yaşında. Coşkun Nazilli’nin çocuklarının babalarına gönderdiği ve şehadetinden sonra cebinden çıkan mektupta bu görevin nasıl bir iman ve şuurla yapıldığı yazılıydı:

 

‘’Bırak güneş kavursun, kar yağsın ne çıkar

Hain mermiler geceleri yıldız gibi yağar

Rüzgâr eken hain elbet fırtına biçer

Alperenim, yiğidim sen bu yolda devam et

Sen bir efsanesin, derman Özel Harekât

Dağların kartalısın, ferman Özel Harekât

Terörün kâbusu Yılmaz Özel Harekât

Şehitlerin mirasçısı POLİS ÖZEL HAREKÂT

Söz konuşu vatansa gerisi teferruattır

Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü

Bin cihana değişmem şu öksüz Türk’lüğümü !!

 

Nusaybin’deşehit olan Jandarma Yzb.Halil Özdemir bir kaç gün önce PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada ayağından yaralandı. Yüzbaşı Özdemir kendisine rapor veren doktora ‘’vatan görevi beni bekliyor, askerlerim çatışırken ben burada kalamam’’ diyerek tepki gösterdi. Raporu da komutanlarından gizleyerek askerleriyle birlikte çatışmalara katıldı. Ve bir gül bahçesine girer gibi şehitler kervanına katıldı.

 

Millet olarak, devlet olarak bu kahramanlara, şühedaya yerine getirilmesi gereken sorumluluklarımız var. Her şeyden önce onların geride bıraktıkları eşleri, çocukları, ana babaları, nişanlıları hepimizin ailesidir; bunlar bize emanettir. Emanete hakkıyla sahip çıkmalıyız. Türk Devleti bütün imkânlarını yerli yerinde kullanarak bu insanların hayatları boyunca kimseye muhtaç olmadan, onurlu ve saygın bir tarzda yaşamalarını, çocuklarının eğitim görmelerini sağlamalıdır. Halen yapılan yardımlar var. Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet teşkilatının ilgilendiklerini, yardımcı olduklarını biliyoruz. Ama daha fazlasını, çok daha fazlasını yapmak boynumuzun borcudur.

 

Halen görevlerini yerine getirmekte olan kahraman askerlerimize, polislerimize de sorumluluklarımız var. Günlerce üzerlerindeki çamaşırları, çorapları bile değiştirecek zaman bulmadan devletimizin bekası, milletimizin güvenliği ve bütünlüğü için gözlerini kırpmadan mücadele eden bu yiğitlerin her türlü ihtiyaçları titizlikle yerine getirilmelidir. Terfi, kıdem v.b. konularda özel imkânlar tanınmalıdır. Devlet ve hükümet erkânı, üst düzeyden yetkililer, sanatçılar, sporcular sık sık bölgeye giderek yahut gönderilerek milletimizin kendilerine duyduğu derin sevgi, şefkat ve şükran duyguları aktarılmalıdır.

 

“Her şey vatan için” diyen bu kahramanların değerini bilmek ve göstermek milli bir vecibedir.